HSYK’dan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına uyarı: “Şeffaf o

Rüşvet, yolsuzluk ve kara para soruşturmasında belgeler, görüntüler, fotoğraflar ortaya döküldü. Hükümet operasyonun ikinci gününden itibaren karşı hamleye geçti, birçok ilde polis şeflerinin kafası koparıldı. Yargı ayağında ise çok önemli iddialar ve tartışmalar yaşandı. Operasyonu koordine eden İstanbul Başsavcıvekili Zekeriya Öz’ün dosyadan el çektirildiği ileri sürüldü. Yargıya Hükümet darbesi bekleniyordu. Soruşturmaya 2 savcı daha atandı. Ergenekon, Deniz Feneri ve benzeri davalarda çok eleştirilen yargının en tepe kurumu Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ne yapacağı merakla bekleniyordu.
Kamuoyunun algısındaki birçok soruya yanıt alabilmek için dün HSYK koridorlarındaydım. HSYK kaynakları, ilk gece iddia edildiği gibi Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile bir toplantının söz konusu olmadığını belirtti. Ulaştığım bilgilerden en önemlisi ise ikici gün HSYK’dan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan uyarıydı. HSYK, Başsavcılığa, kamuoyunun sağlıklı bilgilenmesi ve bilgi kirliliğinin önlenmesi için “şeffaf olun” tavsiyesi yaptı.
Can alıcı operasyonda; hakim ve savcıların kaderini de belirleyen HSYK’nın tavrı ve tutumu ne?..
Kurul içinden aldığım bilgi ve yorumları başlıklar altında sunuyorum. Takdir sizin!..

 


Cemaat operasyonu mu?

Hakikaten süreç kritik bir süreç. Medyaya bakınca bir yarısı  “bu cemaat operasyonu hiçbir şey yok bunda hükümeti yıpratma” diye medyanın yarıdan fazlası böyle görüyor olayı. Bir kısmı  “yok bu tam da bir yolsuzluk hadi yakalandınız havasında”  gidiyor. Biraz sakin bir şekilde takip etmek lazım, savcıların elinde ne var bunu iddianame ile birlikte göreceğiz. Önemli deliller var mı? Hakikaten bir operasyon mu bu? Şu manidar geliyor; 3 soruşturmanın aynı gün yapılması bu kadar tesadüf olur mu? Bir kurgu var mı?.. Tüm bu şüpheler evrakın içeriğine ilişkin olarak, evrakta ne var, evrak gerçekten doğru mu değil mi?.. Yakından takip etmek lazım. Gerçekten bir şey var mı onu görmemiz lazım.

 


Savcıların durumu

Deniz Feneri savcılarındaki olay ortada  HSYK’ya mal edildi biliyorsunuz. Görevden alındılar. Ankara Başsavcılığının tasarrufuydu. Oradaki olay hakikaten farklıydı. HSYK gerçekten arkadaşları cezalandırmayı düşünseydi, arkadaşlara bakışı öyle olsaydı, disiplin cezasını verirdi, yargılamaya da göndermezdi kesinleşir giderdi bu .Öyle değil mi? İhraç dışındaki cezalar da kesin. Ama yargılanma yolunu açarak, kovuşturma izni vererek bağımsız yargı önünde gidip aklanma imkânı sağlandı. Buradaki arkadaşların niyeti bu savcıları cezalandırmak, bunlara hadi dükkânlarını yakalım demek olsaydı verirlerdi kınama, yer değiştirme bir şey kesinleştirirlerdi geçer giderdi. Öyle düşünmedi arkadaşlar. Süreç sıkıntılı, dışarıdan bakıldığında gerçekten kötü bir şeydi. Savcıların değiştirilmiş olması.. Hele hele bu safhada tutuklama kararları var, savcılar soruşturmayı bu safhaya getirmişler. Yoksa orada şu sorgulanmadı, 3 yıl neden bekledi savcılar? Şimdi deniyor ya, 1 yıl niye beklediler? Orada da 3 yıl beklemişler tutuklama kararı için. Herkes durduğu yerden bakıyor, durduğu yerden değerlendiriyor, oysa hukuk biraz daha objektif bakmayı gerektiriyor. Evet, Zekeriya Öz’ün olması ilk bakışta akıllara soru işareti getiriyor. 3 soruşturmanın aynı gün yapılması soru işareti getiriyor. Ama şuna da bakmak lazım. Evrakın içeriği ne? Gerçekten bir yolsuzluk var mı yok mu? İftira mı ediliyor, küçük düşürülmeye mi çalışılıyor, gerçekten bazı bağlantılar var mı?.. Kimse onun üzerinde durmuyor.
Böyle bir şey var mı yok mu? Türkiye bundan kurtulmalı mı kurtulmamalı mı, varsa bunlar yargılanmalı mı yargılanmamalı mı? Bu kısmı hiç konuşulmuyor. Herkes sanki bir operasyon yapılıyor, ’kirli operasyon’diyor birileri. Birileri başka bir şey diyor. Biraz daha dikkat sanki işin özünden kaçırılıyor gibi..
İnsanları baştan suçlu ilan ediyoruz, sonuçta yargılamadan ne çıkarsa çıksın, o insanları kamu vicdanında mahkum ediyoruz. Öyle olmaması lazım. Biraz daha yargıya güveni artırabilirsek belki bu sorun çözülecek.
Bizim 14 no’lu genelgemizde üst düzey devlet görevlileri ile ilgili, kuvvet komutanları, genelkurmay başkanları, bu özellikle Ergenekon olayından sonra bizzat başsavcıların yürütmesine ilişkin genelgemiz var. 2011 yılında çıkan. Daha önce de Adalet Bakanlığının çıkardığı benzer bir genelge vardı. Bu çok tartışıldı o zaman; savcılar bunu yapabilir mi yapamaz mı? Bizzat başsavcıların yapmasına ilişkin bir genelge var. Turan Bey’in şu anda bu soruşturmayı bizzat koordine ediyor olması o genelgeye dayanarak. Haber var gazetelerde “Turan Çolakkadı’nın da haberi yoktu” diye. Gerçekten ayrıntıdan haberi yokmuş. Böyle bir şey yapıldığını biliyor ama içerik nedir o konuda tam olarak bilgi sahibi değil. Bilgi sahibi olması da çok kolay değil, binlerce evrak var orada. Ama işin bu noktada olduğunu görünce kendisi artık nezaret ediyor bu genelgeye dayanarak. Zekeriya Bey yine o bölümdeki görevinin başında, bu işle ilgileniyor. Celal Kara bu işle ilgileniyor. 2 savcı arkadaş verildi. Yeni savcıların görevlendirilmesi bu iş sulandırılıyor değil. Yanlış bir şey varsa gereği yapılmalı. Savcılar yanlış yapıyorsa keyfi davranıyorlarsa eğer hiçbir kanıtları yoksa o zaman ona bakılır ama baştan bunun bir kirli operasyon ya da bu bir cemaat operasyonu diye bakmamak lazım. Bir bakalım, ne var ki basına yansıyan görüntüler, bilgilere bakarsanız ciddi şeyler var. Resimler, görüntüler...  “Böyle ise bunun üçünün bir arada yapılması yanlıştı o zaman bu bir operasyondur” ; Bu işin esasını ortadan kaldırmaz esasına da bakmak gerekir. O kaygıları evet hep beraber taşıyalım. Böyle bir şey var mıdır yok mudur onu da araştıralım ama böyle diye de varsa bir yolsuzluk usulsüzlük bunu görmezden gelmeyelim.

 


Yargı nasıl bir yol izlemeli?

 En sağlıklı yol, şeffaf götürmek bu süreci. Başsavcılığın ara ara bilgilendirme yapması gerekir. Basın açıklamaları ile ne olup ne bittiğini soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeden hem kamuoyundaki bu kaygıları gidermeli. Niye alındılar bu adamlar? Niye alındılar niye bırakıldılar? Bunun bence açıklanması lazım. Ya da tutuklanırsa tutuklananlar neden tutuklandı bunun paylaşılması lazım. Ne kadar şeffaf götürürlerse hem kamuoyundaki bu baskı azalmış olur, üstlerindeki baskıyı da azaltırlar, hem de kamuoyunu tatmin ederler. Yoksa herkes kendi baktığı yerden kimisi hâlâ operasyon devam edecek diye bakacak, kimisi de kurtarmaya çalışıyorlar diye bakacak biraz daha süreci şeffaf götürmelerinde fayda var...

 


Gözaltı ve tutukluluk süreleri

 İlk Ergenekon sürecinden sonra (CMK) 250 hakim ve savcılarını toplayıp sabaha karşı operasyon yapılmaması konusunda eğitim verdik.. Dedik; “Neden bunu sabahın 4’ünde 5’inde yapıyorsunuz? Bunu daha uygun saatlerde, gündüz yapamaz mısınız?” Severiz sevmeyiz, bizimle aynı düşüncede olur başka düşüncede olur ama hukuk herkese eşit davranmak zorunda. Doğu Perinçek sabah alınırsa ses çıkarmayacağız, benim yakınım alınırsa bağıracağız bu yanlış olur. Bunu herkese eşit uygulamak gerekir. Burada da savcılığın, bunun 5’te yapılmasının sebebi bir şekilde operasyonun başladığı duyulursa diğer yerlerdeki sıkıntı olabileceği. Evlerinde çünkü arama yapmaya gitmişler. Nitekim evden çıkan şeyler de onu gösteriyor. Bunların yok edilmesini engellemek amacıyla filan diyebilirler ama öyle de olsa bunu sabah 8’de 7’de yapabilirlerdi. Aynı anda eş zamanlı olarak sabah 7’de gidebilirlerdi. Orada yapılan nasıl yanlışsa 4’de insanları evinden alması yanlışsa burada da 5’de insanların evine baskına gidilmesi çoluğunun çocuğunun önünde götürülmesi doğru değil. Sürelere ilişkin olarak da sürelere riayet edilmesi lazım. Gözaltı sürelerinde zaten sıkıntı olmuyor. Hakim karşısına çıkarma noktasında sıkıntı olmaz ama tutukluluğun ne kadar süreceği, suçlamaların ne olduğu. Bizim genel yargı geleneğimizde şu var; hakim savcılar, kararları ile konuşulur.

 


Üst makamların haberinin olmaması

 Yıllardan beri İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında sürtüşmeye sebep olan bir olay. Adli yönden sorumluluk kimde? Bir olay meydana geldiğinde en üst adli amir kim, diye bir tartışma var. Biz diyoruz ki; “en üst adli amir, il emniyet müdürü. İçişleri Bakanı diyor ki; “hayır en üst adli amir o değildir şube müdürüdür”. Nitekim bir suç işlendiği zaman şube müdürünü veriyorlar bize. “Emniyet müdürünün adli görevi yoktur” diyorlar. Adli görevi yoksa adli görevi olmayan kişiye adli soruşturma altında nasıl bilgi vereceksin. Bu ayrıntılar bilinmediği için baktık; herkes diyor ki “İl Emniyet müdürünün bilgisi olmadan yapılır mı, valinin haberi yok”. Peki, haberi olsaydı bunu yapabilir miydi insanlar? Buna müsaade edilir miydi? Tüm bunları bir araya koyduğunuzda gerçekten inanılmaz bir kargaşa var, bilgi kirliliği var. Herkes böyle müthiş bir kargaşa içerisinde. Bize düşen, yargıya düşen, bu işi şeffaf götürmek. Eğer yargı paylaşılabilecek bilgileri paylaşarak giderse, yani Turan Çolakkadı bundan sonraki aşamalarda ne olduğunu kamuoyu ile paylaşabilirse bu tartışmalar biraz daha biter ve kamuoyu da tatmin olur. Ama biz bunu kapalı kapılar ardında yaparsak, birilerine göre bu kapatılmaya çalışıyor olur, birilerine göre operasyon devam ediyor olur. Sonuçta hiç kimse de tatmin olmaz bu işten.

Yazarın Diğer Yazıları