Hristofyas masa başında oyun oynamaya devam ediyor...
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile GKRY Başkanı Dimitris Hristofyas 23 Mayıs Cuma günü, 21 Mart 2008 Mutabakatı çerçevesinde bir araya geldiler. İki liderin 3 saatten fazla süren görüşmesinden sonra BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Taye-Brook Zerihoun yaptığı açıklamada, tarafların BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında tanımlanan “siyasi eşitliğe” dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyona bağlılıklarını teyit ettiklerini bildirdi.
Zerihoun açıklamasında ortaklığın, eşit statüdeki Türk ve Rum kurucu devletlerin oluşturacağı tek uluslararası kimlikli, federal bir devlet olacağını belirtti.
Liderlerin temsilcileri, Özdil Nami ve Yorgo Yakovu’ya, 15 gün içerisinde teknik komitelerin sonuçlarını gözden geçirme ve Yeşilırmak ile diğer yeni kapıların açılması için çalışma yapmaları talimatı verdikleri ve değerlendirme yapmak amacıyla Haziran ayının ikinci yarısında yeniden bir araya gelecekleri açıklandı.
Anlayacağınız Cuma günkü liderler görüşmesinden çıkan yeni bir şey yoktur. Bu görüşmeleri ve sonuçlarını ortak bir vizyonda anlaşıldı diye duyurmak ve başarılı olarak nitelendirmek doğru değildir.
Beni tedirgin eden esas konu iki liderin hâlâ daha “ada gerçeklerine dayanan” bir müzakere sürecine başlayamamış olmaları ve maalesef 30 yıl önceki 1977 ve 1979 Doruk kararlarına göre yol almaya çalışmalarıdır. 30 yılda köprülerin altından çok sular akmıştır. Bu yıl 25. kuruluş yıldönümünü büyük bir onurla kutlayacağımız KKTC’nin varlığını yok sayan ve devletimizin egemen statüsünü göz ardı eden yaklaşımlarla Kıbrıs sorununa çözüm bulmak mümkün değildir. Rum tarafının kafasındaki federal çözümde kurucu devlet olarak öngörülen KKTC değil, egemen olmayan sadece bir eyalet statüsünde olan devletçiktir. Böyle bir çözümün adil ve kalıcı olamayacağı ve yeni acıların yeniden yaşanmasına zemin oluşturacağını görmemek mümkün müdür? Özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuşmuş Kıbrıs Türkünü yeniden eli kanlı Rumun zulüm dolu idaresine teslim etmek doğru mudur? Ortak vizyon dedikleri bu mudur? Makarios’un yolundan, Enosis’ten, Megali İdea’dan bir milim bile sapmayan Rumla ortak bir devlet altında birleşme ve barış içerisinde yaşama hayalinden ne zaman vazgeçilecektir? Emperyalist Batı ve Rum-Yunan ikilisinin bugüne kadar kurdukları tuzak ve oyunlardan gerekli dersler niye inatla alınmamaktadır?
“Dostluk, kardeşlik, barış, Kıbrıslıca çözüm” diye tutturup nihayetinde Devletimizden vazgeçme hatasına son vermeli ve aklımızı başımıza almalıyız. “Tek vatan, tek temsiliyet, tek egemenlik, tek kimlik, tek millet” safsatalarına karnımız toktur.
Rum tarafının “siyasal eşitlikten” ne anladığını çok iyi biliyoruz. Azınlık yurttaşları olarak kabul ettiği biz Kıbrıs Türklerini ancak “bireysel eşit” olarak gördüğünü, bizi hiçbir zaman ayrı bir “halk” ve bu ayrı halkın “kendi geleceğini tayin etme hakkı” olan fertleri olarak kabul etmediklerini ve etmeyecekleri gerçeğini artık anlamalıyız.
Rum tarafının gerçekten bir çözüm peşinde olmadığı açıktır. Ne Hristofyas ne de ondan önceki Rum liderler Kıbrıs sorununa çözüm bulma yönünde samimi ve sonuca yönelik bir çaba içerisinde olmamışlardır. Aksine masada görüşür gibi görünüp, Türk tarafını kurdukları tuzak ve taktiklerle uzlaşmaz göstermek ana hedefleri olmuştur. Rum tarafı zamanı kendi lehine kullanarak gün ola bir fırsatını yakalayarak adanın tamamen Elenleşmesi için son noktayı koyabileceklerine kendilerini inandırmışlardır. Bu yöndeki çabalarında ise tamamen başarısız oldukları söylenemez. 2004 Annan Referandumuna hayır diyerek anlaşmadan kaçan Rum tarafı, AB üyeliğinin verdiği avantajları da nihai hedeflerine ulaşmada kuvvetli bir araç olarak kullanmaktadır.
Gerek AB ve gerekse de BM Güvenlik Konseyi 5 Daimi üyesi nezdinde başlattıkları girişimlerle Anavatan Türkiye üzerinde baskı kurdurmaya yönelik çalışmaların son dönemde hızlandırıldığı gözümüzden kaçmamaktadır. Rum-Yunan ikilisi Bizans oyunlarıyla söz konusu ülkelerin desteğini alarak Anavatan Türkiye’ye Kıbrıs’ta ödün verdirme peşindedirler. Pek yakında KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ı “uzlaşmaz” diye damgalar ve Kıbrıs Türkünü de “çözüm istemeyen” taraf olarak dünya kamuoyuna ilan ederlerse sakın ola ki şaşırmayın. Hristofyas’ın koalisyon hükümetinin Papadopulos dönemini aratmadığı artık açıktır. Hristofyas, AB takvimini ve özellikle de Anavatan Türkiye’nin Ankara Anlaşması Ek Protokolü ile ilgili verdiği taahhütlerin gözden geçirileceği 2009 İlerleme Raporuna kadar geçecek süreyi ve çıkacak sonuçları kendi lehine kullanmayı ve çıkacak sonuçlara göre siyasetini yürütmeyi amaçlamaktadır. Umarım Rum tarafının bu “bekle-gör ”, “kriz yarat- yaratılan krizi başarıyla yönet” ve “fırsatını kolla-kahpece arkadan vur” siyasetleri bizi yönetenlerin gözünden kaçmamaktadır. Hristofyas ve Rum tarafının “yoldaşlığa” ve “halkların kardeşliğine” inanmadıklarını artık anlamalıyız. Haklı Davamızda mücadeleye devem etmeli, emperyalizm istiyor diye yeni dayatmalara ve hain planlara izin vermemeliyiz...