"Hoş Geldin Oğlum Rauf"
Kıbrıs Türklüğünün millî mücadelesinin önderi Rauf Denktaş yarım yüzyılı aşan bir mücadeleden sonra, 13 Ocak 2012 saat 22.15’de uçmağa vardı, ruhunu teslim etti. Bütün hayatını Kıbrıs’ta Türk milleti üzerinde kurulmak istenen Rum Ortodoks egemenliğine karşı mücadele ederek geçirdi. Ancak onun mücadelesi sadece Rumlara ve Yunan’a karşı değildi.
Denktaş, Rum-Yunan ittifakının arkasındaki ABD-AB ittifakının oyunları, Birleşmiş Milletler’in tuzakları ile de mücadele etmek zorunda kaldı. Arkasında Türkiye’nin desteği olduğu sürece Denktaş’ın bütün bu bloka karşı mücadelesi, zor da olsa devam eden bir mücadele idi.
Denktaş’ın mücadelesi 1950’li senelerde başladı. Anılan dönemde genç bir savcı olan Denktaş, İngilizlere ve Türklere karşı savaşan EOKA çetelerine karşı, Türklerin hukukunu savunmak adına kısa bir süre hukuki mücadele verdi. Ancak İngiltere, Kıbrıs’ı terk edecekti ve Rumlarla hukuki değil, siyasi ve askeri bir mücadele verilmesi gerekiyordu. İşte bu noktada Türkiye’ye gelen, “Toros” kod adı ile özel harp teknikleri konusunda yetiştirilen Denktaş, Dr. Fazıl Küçük ile birlikte Kıbrıs Türklerinin millî mücadelesinin lideri olarak bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeleye başladı.
1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Rumların ihaneti üzerine başlayan ve Kıbrıs Türklerini imhaya yönelik siyasete karşı Denktaş, ikinci mücadele evresini başlattı. Kıbrıs’ta 1950’lerin sonunda kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı, 1960’lı yıllarda büyüdü, güçlendi ve direndi. Nihayet 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasından başlayarak bugüne kadar süren Kıbrıs Türkünün üçüncü yaşam mücadelesi sürecinde Denktaş, bir yandan devletleşmeyi sağlarken öte yandan Rum-Yunan cephesinin ABD-AB ve BM ittifakı tarafından desteklenen diplomatlar ordusu ile bitmek tükenmek bilmeyen bir diplomasi savaşına başladı.
Ayrı birkaç cilt kitap olmayı hak eden ve Türk Dışişleri Bakanlığı’ndaki her diplomat için okuması zorunlu kitap olması gereken bu mücadele tarihi, Denktaş’ın düşmanları tarafından da nefret edilse dahi saygı ile karşılanmasına neden oldu. Denktaş’ın diplomasi mücadelesinde başarılı, etkili ve dirençli olmasının önemli nedenlerinden birisi de hiç şüphesiz Ankara’daki bütün hükümetlerin Batı karşısında başka konularda taviz verseler de KKTC ve Denktaş’ın arkasında tavizsiz durmasından kaynaklanıyordu. Bu durum, 3 Kasım 2002’ye kadar bu şekilde sürdü. AKP’nin iktidara gelmesi, KKTC Türkünün tarihinde bir dönüm noktası oldu.
Rauf Denktaş 21. Yüzyıl’a taşıdığı mücadelesinde 2002 kasımında iktidara gelen AKP Hükümeti tarafından yalnız bırakıldı. Annan Planı adlı Birleşmiş Milletler tuzağı Türkiye ve Kıbrıs Türküne karşı kurulurken, New York’ta ameliyattan çıkmış Denktaş’a karşı küresel bir psikolojik savaş “Mister No” sloganı ile başlatıldı.
AKP Hükümeti ise önce sustu. Denktaş’ı küresel psikolojik saldırının önüne attı. Hatta “bu sorun bir an önce çözülmeli, 40 yıl süren sorun olmaz” diyerek, Annancı bir tavır aldı. AB’nin Türkiye lobisi, henüz okumadığı Annan Planı’na televizyonlarda övgüler dizdi. Denktaş, buna rağmen tek başına direndi. Annan Planı’nı iki kez değiştirdi. Ancak artık Türkiye Denktaş’ın arkasında değildi, hatta karşısındaydı. 2005’te Denktaş, AKP’nin yönettiği Türkiye ile çatışmamak için geri çekildi. Denktaş, mücadelesini kendisine kalan tek alan ART televizyonuna taşıdı. Her hafta yaptığı televizyon programları ile Türk milletine seslenmeye devam etti.
Bu arada tarih Denktaş’ı haklı çıkardı. Annan Planı’nı Rumlar reddetti. Rumlar ile anlaşmak konusunda çok hevesli olan CTP iktidarı bile anlaşamadı. Bugünlerde Kıbrıs açıklarında doğal gaz/petrol aramaları yapılıyor. Batı’nın neden Kıbrıs’a bu kadar önem verdiği anlaşıldı. Birkaç sene önce Kıbrıs’ı vermek için çalışan AKP Hükümeti bugünlerde Kıbrıs’ın önemini anlamış, o yönde açıklamalar yapıyor. Denktaş, kurduğu devletin bayrağının altında hayata gözlerini yumdu. Eminim cennette Atatürk, “Hoş geldin oğlum Rauf” diyerek karşılamış ve gözlerinden öpmüştür.
Allah rahmet eylesin.