Hormonlu büyüme
Cumhuriyet hükümetimizin koskoca Başbakan’ı küresel ekonomik krizin ülkemizi asla etkilemediğini belirterek basını bilgilendirdi. Başkentte yanına aldığı üç bakanla toz pembe tablo çizen Erdoğan’ın sözlerinin ne denli güvenli olduğunu okuyucularımıza bırakıp gerçeklere dönelim.
Bazı olaylar ve kişiler vardır ki tarih onların hakkını yıllar sonra vermiştir. Ancak Enis Öksüz Hocam için çok fazla beklemedik. Onun bakanlığı döneminde direndiği, imza atmadığı, peşkeş çekilmesine izin vermediği kuruluşların durumu ortada.
Enis Hoca, engin devlet tecrübesiyle “Hormonlu büyüme”yi bakın nasıl anlatıyor?
“Bir ülkenin istikrarlı bir şekilde gelişmesi için, en az üç temel göstergede beklenen istikamette ilerlemelerin olması şarttır. Bunlar; ekonomik büyüme, orta tabakalaşma ve milli birlik inancının güçlendirilmesidir.
Ülkemizde bu göstergeler zaman zaman çok büyük sapmalar gösterdiği için, gelecek endişelerimizi, ailevi ve toplumsal huzursuzluğumuzu patlama noktasına yaklaştırabilmektedir. Rakamların ve sosyal tavırların taban ve tavan arasındaki şiddet dereceleri, birbirinden çok farklı keskin testere dişlerine benzemektedir. Hem ölçülebilir hem de ölçülmesi daha zor olan değerlerde, yani insanlarımızın maddi ve manevi kültürlerinde yüksek tahribata uğradıklarına dair kanaatleri giderek artmaktadır. Buna ilave olarak, gelecek günlerin daha çok ümit kırıcı olabileceğini düşünmeleri gittikçe yükselen bir eğilim göstermektedir. Şu halde, ciddi bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz demektir.
Ekonomik büyüme rakamlarındaki yükseliş ve düşüşler insan vücudundaki tansiyon değişikliklerine benzemektedir. Yüksek tansiyon gibi, çok düşük tansiyon da sağlık için tehlikelidir. Bunlardan bir tanesinin dengeyi bozucu istikamette seyretmesi ve bunun sık sık görülmesi insanların geleceklerinden büyük endişe duymalarına sebep olmakta, huzurları bozulmaktadır. Yani bütünüyle bünye sarsılabilmektedir.
Toplumsal veya sosyal gelişmelerin de aynen bu örnekte olduğu gibi birçok sektörde sarsıntılara veya uzun süreli durgunluğa uğraması mümkün olabilmektedir.
Terör, asayiş bozuklukları, ekonomik bağımlılık, rüşvet, yolsuzluk, tarım ve sanayimizin yeterli destekten mahrum bırakılması, yüksek faiz, sürekli borçlanma, yüksek cari açık, kredi kurumlarının ve stratejik işletmelerin yabancılaştırılması, rekabet ortamının bozulması, harcamaların azalması... gibi, temel politikalardaki kötüye gidişe bir de yönetim bozuklukları ve bilgi kirlenmesi eklenecek olursa, istikrarın yakalanması çok zorlaşmaktadır. Neticede, zaman, emek, bilgi, tecrübe ve para israfına yol açılmaktadır.
Mesela pamuğun ve tekstilin vatanı olan Türkiye’nin Yunanistan’dan pamuk ithal ederek işlemesi utanılacak bir durumdur. Pamuk deyip geçmeyin. Ekimi, bakımı, ilaçlanması, toplanması, nakliyesi, yüzlerce çırçır, iplik, boya, bez ve kumaş fabrikalarının çalışması, malların depolanması, pamuk yağı üreten fabrikaların yağ üretimi, hayvan yemi olarak kullanılan küspe ve daha pek çok çalışma alanları yok olmuştur. Sonuç olarak katma değer azalmış, işsizlik çoğalmıştır. Allah’ın verdiği üstünlük sahamızda bile şu gelinen rezalete bakın.
Sorumluluk sahibi, vasıflı kadro ve verimlilik esasına göre çalışan, güzel ahlaklı, idarecilerden mahrum kalan ülkemiz güç kaybetmektedir. Sağcı, solcu, çok dindar, çok milliyetçi gibi kavramlar büyük ölçüde zedelenmiştir. Bugün ” Birinci meselemiz, ahlak meselesidir.
Son yedi yılda ATO (Ankara Ticaret Odası) tespitlerine göre; ekonomik büyüme hızları 2001 yılında yüzde eksi 9.6, 2002’de 7.9, 2003 yılında yüzde 5.9, 2004’te yüzde 9.9, 2005’te yüzde 7.6, 2006’da yüzde 6.0 ve 2007 yılında ise yüzde 4.3 olmuştur. Aynen korkutucu testere dişleri gibi bu istikrarsız bir büyümedir.