HÖÖÖÖÖSTT BRE!...
Yeniçağ’a çukurdan çamur sıçratanlara Star’dan Eser Karakaş da eklendi. Hakkımızdaki iddialarını ispat edemezse kendisini Elton John ilan edip, Ahmet Altan’a devredeceğiz
Yeniçağ’a kimler saldırıyor diye bakıyorum da; düştükleri çukurda tutunacak dal bulamayanlar! Nasıl beyhude bir çaba!
Bu gazete ‘yandaş gözdeler’in iktidarın gözüne girmek için kullandığı sıçrama tahtası olamaz ki. Her gün iki densize cevap yetiştirmeye kalksak, etki ajanlarının cirit attığı medyada doğruları kim yazacak?
Bir gün Marksist, bir gün liberal olan maymun iştahlılar kayıntı yapacak diye menülerine nasıl dahil olalım? Hem sonra bizim dişlenecek etimiz ne, budumuz ne? Bizi fonlanan gazete ve dergiler gibi besili sanıyorlar herhalde.
Star’dan Eser Karakaş, Yılmaz Özdil’in dün Medya Polemik’te de yer verdiğimiz “Kararlılık kararı çıktı ya daha ne istiyorsunuz” başlıklı yazısı üzerinden Yeniçağ’a laf atmaya çalışmış.
Dilerseniz önce Karakaş’ın hangi cümleleri “insan haklarını, demokrasiyi, yaşam hakkını, ifade özgürlüğünü, laikliği, evrensel bir anlamda hukuk devletini ilke edinmiş merkez medya”ya değil de Yeniçağ’ı dahil ettiği “azgın azınlık”a yakıştırdığına bakalım: “PKK, hastalanmaması için serçe parmağının tansiyonu bile ölçülen Abdullah Öcalan’ın saçı kesildi diye, kalkışma provası yapıp, Diyarbakır’ı yakıp yıktığında, polisin-askerin elini tutup, ”Cana geleceğine mala gelsin“ diyen Diyarbakır Valisi’ne ”aferin“ deyip, Başbakanlık Müsteşarı yapmadık mı?”
Özdil’in askerin çocuklara ateş açmasını talep ettiğini iddia eden Karakaş’a göre tüylerini diken diken eden böyle bir talebi ancak Yeniçağ yaparmış.
Yeniçağ ile aynı sınıfa soktuğu yayınları anmak dahi istemiyorum. Hemen her gün yaptıkları tahrikleri eleştirdiklerimizle aynı çizgide olduğumuzun ima edilmesi hakarettir.
Eser Karakaş’ın çağrıştırdığı ilk iki kavram “ikinci cumhuriyetçilik” ve “liberallik”. Her iki sıfatı da kırılmasız taşıyan ender isimlerden. Bu ara adıyla birlikte anılan bir isim daha var; Işıl Karakaş. Galatasaray Üniversitesinde pek de sevilmeyen bir öğretim üyesi iken (bkz. öğrenci forumları) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yeni Türk yargıcı oldu. Bu konuda Eser Bey’in çabalarını es geçmemek lazım. Çünkü Işıl Hanım bu pozisyona aday gösterilmedi. Cumhurbaşkanlığı seçimi, muhtıra, türban... her konuda ‘Abdullah Gül’ü kurtarma timi’ne yetişen Eser Bey’in üstün gayretleriyle “isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara” deyip kendisi talip oldu.
İki şeyi merak ediyorum.
Bir Abant platformu müdavimine bunu sormak abes olabilir ama: hangi onurlu erkek, kapı kapı karısına makam dilenir?
Ve hangi güçlü, kariyerli, iyi eğitimli, donanımlı, en önemlisi demokrat kadın ‘biatla kazanılmış’ hakları elinin tersiyle itmez de başının üstüne taç eder? Kendisini hakkı teslim etme makamından “301. ifade özgürlüğüne karşıdır, Leyla Şahin kararında takdir devletin yetkisindedir, Yüksek Askerî Şûra ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi kurumlar yargı denetimine girmelidir” gibi ‘hamilerinin en sevdiği cümleleri’ tekrarlatmak durumunda bırakan bir adamla evliliğini sürdürebilir?
Karılarını vekil, bakan, diplomat yaptırıp onların üzerinden geçinen Abant Platformu müdavimlarinden birine Yeniçağ gaz yapmış, aman ne gam!
Türk çiftçisinin geliştiğine ancak “şöminesinin başında şarabını yudumlarken gördüğü gün” inanacak olan Eser Bey mümkünse bizi sevmesin, o düşüncelerimizi onayladığı gün bizi kendimizden şüphe eder hale getirmesin zaten...
İspanya Genelkurmay Başkanı’nın, hamile Savunma Bakanı önünde el pençe duran fotoğrafını odasının kapısına asan, “keşke bizim Genelkurmay Başkanımız da böyle olsa” diyen biriyle, ülkemizi değerlendirme biçimimiz asla benzeşmesin zaten.
Eser Karakaş Yeniçağ’ı sevmesin ama bilim adamı iddiasındaki biri olarak “çamur at izi kalsın” felsefesiyle de hareket etmesin! Bize birşey olmaz da onun ‘Prof.’luğuna yakışmaz.
Acaba ne zaman Yeniçağ’ın ayrılıkçı bir tavır sergilediğini görmüş?
Bu gazetede ne zaman etnik farklılıklar öne çıkarılarak toplum kategorize edilmiş, ayrıştırılan gruplar birbirine karşı kışkırtılmış, hedef gösterilmiş?
Bir tezin kanıtlanmadığı sürece geçerli sayılmayacağını en iyi bu zat kendisi bilir. Dolayısıyla Türk Milleti’ni jüri kabul edip, tezini savunsun bakalım.
Yeniçağ’ın aynen kendilerinin, köşe komşusu Mehmet ile kardeşi Ahmet Altan’ın yaptığı gibi insanları Türk-Kürt diye ayırıp, ülkeyi parça pincik hale getirip, her parçanın arasına birbirleriyle kaynaşmalarını önleyecek doldular enjekte edip, çatışma çıkınca da “vah vah yazık oldu” sahteliği sergilediği herhangi bir manşeti, haberi, yorumunu çıkarsın ortaya.
Aynen kendilerinin yaptığı gibi bu ülkenin insanlarına sırf etnik kimliklerinden, ırklarından, dinlerinden, soylarından, sosyal sınıflarından dolayı hakaret ettiğimiz bir tek haberi çıkarsın.
Küçük düşürdüğümüz, dışladığımız, aşağıladığımız, horladığımız bir tek satırı...
Eğer bunu yapamazsa korkarım ki kendisini ‘Elton John’ ilan etmek zorunda kalacağım. Nasıl hocam? İyi mi? E o halinizle de sizi Ahmet Altan paklar. Tercih sizin!
+++++++
Taraf toplu izne çıktı
Yayın Yönetmeni Ahmet Altan yıllık izinde...
Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar yurtdışında olduğu için yazı yazamıyor. Sanki bunca sene Washington’tan bildiren kendisi değildi. Enteresan mazeret!
Yazarları Lale Sarıibrahimoğlu şehir dışında olduğu için yazı yollayamamış! Balta girmemiş ormanların arasında, henüz yontma taş devrini yaşayan bir şehre gitti galiba!
Bir gazetenin yayın yönetmeni izindeyken yardımcısı da çekip gider mi? Madem Altan izinde, Çongar nasıl ‘idealizm aşkına koşup geldiği’ Taraf’ı bırakıp yurt dışına çıkıyor?
Acaba bu izinlerin, yazı yazamamaların altında ‘duygusal’ nedenler olabilir mi?
Yok canım, ne alakası var!
Yasemin Hanım para için değil, ‘üstlendiği kutsal misyon uğruna’ ABD’deki kurulu düzenini bırakıp gelmemiş miydi, bir kitapçının dördüncü katına sıkıştırılan Taraf’a?
Ya Ahmet Altan? ‘Bütün sapıkça eğilimleri kaleme alabileceği, tabuları yıkan’ gazetesinden, hiç ilgilenmediği para kaynaklarının akışında sorun oluştu diye ayrılacak değil ya...
O ki, patronlarının bastığı, bakkal tezgahında satılan kitaplarından köşeyi döndü. ‘Vefa’, Altan’ın gözünde sadece ‘İstanbul’da bir semt adı’ değildir değil mi?
Bu gazeteyi kuran ekip sadece misyonları uğruna biraraya geldiğine göre, hem de tam ‘asker düşmanlığını körükleyebilecekleri ağızlarına layık’ bir dönemde tespih tanesi gibi dağılmalarının nedeni, misyonlarının bitmiş/bitirilmiş olması mı?
Ya da yol açtıkları sonuçlar onların boyunu aşmaya, fonlandıkları yerlerin ‘âli menfaatleri’ne de mi zarar vermeye başladı!
‘Yenişafak’ın çift kimlikli yazarı’ olsa elli tane senaryo üretirdi şimdi, ama benim matematiğim çok derin hesapları yapacak kadar iyi değil...
Emin olduğum bir tek şey var:
Kesin birşeyler oluyor Taraf’ta...
Durun bakalım kokusu çıkar yakında!
+++++++
Eğin, Vakit ile Taraf’ı aynı cephede Buluşturan yayın yönetmenini arıyor
Kim bu bir numara?
Birbirlerinden yaşam tarzı ve ideoloji olarak farklı değerleri savunan, birbirine zıt iki kutup nasıl oluyor da bir araya gelip, aynı olayda aynı tavrı alabiliyorlar? Hakikaten ilginç. Vakit ve Taraf gazetesini, bir tarafın radikal İslamcılarını ve diğer “tarafın” cici liberallerini aynı kayığa bindiren ortak payda her koşul ve şartta Türk askerinden nefret etmeleri.
Bu bir tesadüf değil, daha çok ortak bir beyin tarafından kurgulanmış bir oyun.
Psikolojik harbin devamı.
Sanki görünmez bir genel yayın yönetmeni iki gazetenin de aynı manşetle, aynı şekilde çıkacağına karar vermiş.
Kim acaba, çok merak ediyorum. Bu psikolojik harbin mimarları Taraf ve Vakit’i propaganda bülteni olarak kullanıyorlar.
Yandaş basın çoktandır ortak bir havuzdan besleniyor farkındaysanız. Bazı haberler sadece bu gazetelere servis ediliyor, birinin haberi diğerini tamamlıyor. Dahası, bu gibi haberlerin niyeti de hep aynı: TSK’yı yıpratmak. Daha ortada Ergenekon iddianamesi bile yokken Türk askerini zor durumda bırakmak, halkın gözünde güven kaybettirmek için yayınlar yapmaya başlamışlardı.
Artık iyice ayyuka çıkan gerçek Vakit, Taraf, Zaman gibi gazetelere TSK’yı yıpratmak için bir birim kurulduğu, birilerinin yandaş basına bu gibi haberleri servis ettiği. Manşetlere, spotlara kadar her şey bu merkezden belirleniyor. Bu işin de “bir numarası” var elbette.
* Oray Eğin / Akşam
+++++++
Mersin’de sinsi tahrik
Ben yandaş medya takımından bir gazete ile televizyonun içine düşmüş vatansever milliyetçi biriyim. Yaptığım programlarda üç kez arka arkaya Türk bayrağına yer verdim diye uyarı alan ve milliyetçi yapım dolayısıyla sıkça eleştirilen bir insanım. Benim bıkıp istifa etmem için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Tek dertleri beni tazminatsız yollayabilmek. Belki sizinde bildiğiniz, içimi paramparça yapan haykırışlarla dolu bu yazıyı bir Mersinli yazmış. Her defasında boğazım düğümlenerek, gözlerim dolu dolu okuyorum: Bu feryat, yürütülen hain ve sinsi politikaların bugün bir Türk şehrinde geldiği son noktadır. Güzel Mersinimiz her geçen gün biraz daha yozlaştırılıyor. Adıyaman Kahtalı Dengir Mir Mehmet Fırat isimli, Türk devleti ile sorunları olan bir milletvekili bugün AKP tarafından Mersin’e monte edilmiş ve operasyonu bizzat kendi eliyle sürdürüyor. Bugün Mersin’de hangi devlet dairesine gitseniz kapıcısından müdürüne kadar bilinçli bir istihdam görürsünüz. Mersin limanından demiryollarına kadar bir çok resmi tesis son etnik ayrılıkçı bir manzaraya sahiptir. Mersinli üretici kendi malını Mersin haline getirdiğinde buradaki hamal yada taşıyıcı mafyası devreye giriyor. Mersin limanının sözde Kürt devletinin bir parçası olması düşünülüyor. Bölücü gruplar gayrımeşru kazançlarla elde ettikleri servetlerini Mersin’e akıtıyorlar. Mersin’de derebeylikleri kuruyorlar. İnsanları zehirleyen eroin paraları sahillerde sitelere dönüşürken, bizim köylülerimizi asfaltın hemen üstündeki köyleirnde makus bir yalnızlığa terk edliyor. Üniter bir devlet olan Türkiye’yi bölmek ve parçalamak amacıyla ABD tarafından iktidar yapılan pazarlamacılar sayesinde artık etnikçlik vakayi adliye haline geldi.
( Görevi dolayısıyla okuyucumuzun ismi bizde saklı)
+++++++
Şehitler üzerinden reyting
6 Ekim sabah tv seyrederken karşılaştığım bir manzara. atv de bir program. Konu şehitler. Sunucu Müge Anlı, konuklar Arif Verimli ve bir kaç şehit yakını. Programa bir kaç da şehit yakını telefonla bağlandı. Denizli’den bir kızcağız, kardeşi iki yıl önce şehit düşmüş. Bir iki cümle duygularını anlatacak ve cümlesinin bir yerinde birilerinin bölücü başına “sayın” dediklerinden falan bahsederken; Ben içimden şöyle geçiriyorum: “- Kızım seni öyle konuşturmazlar.” Ve aynen öyle,sunucu hemen “-Alın alın bunu yayından” diyor ve alınıyor, aynen düşündüğüm gibi. Kanal da yani damat beyin kanalı da reytingi topluyor tabi. Yoksa şehit kimin umurunda,ocaklara düşen ateş kimin umurunda.
* Ömer Saraç
+++++++
Bush Amca bize de demokrasi getirecek
Ozan Arif, “ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak” demişti yıllar önce. Ne o kan durdu, ne de millet durdurdu. Kanal tedavisi uygulayıp sinirlerimizi aldılar. Birer birer şehit verirken ateş sadece düştüğü yeri yaktı. Sayı 10’u geçene kadar gazetelerde ancak iç sayfalarda yer bulabildi şehitlerimiz.
Bugünden itibaren milletin birinci derdi bu olmalı. Aklı başında herkes, her ortamda bunu tartışmalı. Siyasi partileri, basın-yayın organlarını ve yakın çevrelerini baskı altına almalı. Enflasyon, kredi kartı, UEFA Kupası, Şmapiyonlar Ligi, Yaprak Dökümü... Artık uyanalım ve çevremizdeki herkese çuvaldızı batıralım. Yoksa Bush amcamız bize de demokrasi getirecek. İşte o zaman namusumuz Coni’lere emanet olacak. Camilerimizde postallarıyla gezecekler.
* Abdullah Çelebi
+++++++
Büyükanıt’ın hiç mi payı yok?
Terör örgütü PKK üyesi 250 katil, geçen yılın ekim ayında Yüksekova’nın Dağlıca köyünde konuşlanan Piyade Taburu’na baskın yapmış ve 12 askerimizi öldürmüş, 16’sını da yaralamıştı...
Bu baskın büyük nefretle karşılandı.
İktidar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon yapma yetkisi veren tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sundu ve kabul ettirdi.
Ordumuz da ağır kış şartlarına rağmen Kuzey Irak’a başarılı bir operasyon düzenledi.
Yıllar sonra düzenlenen ilk kara operasyonuydu bu ve hepimiz bu kez PKK’nın büyük yara alacağına inandık...
Ama ne olduysa ABD verdiği desteği geri çekti ve Türk Ordusu’nun Kuzey Irak topraklarından çıkmasını istedi!
Tesadüf bu ya bu isteğin dile getirilmesinden sadece 3 gün sonra da operasyon ani bir kararla sonlandırıldı!
Belli ki siyasi bir karardı bu ve sorumluluğu sadece AKP iktidarına aitti!
Benim de aralarında olduğum bazı yazarlar iktidarın bu teslimiyetçi tavrını eleştirmeye, CHP ve MHP de bu ani kararın gerekçesini sorgulamaya başladı...
Ama bu sorulara yanıt iktidardan değil de iktidar sözcülüğüne soyunan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan geldi.
Büyükanıt, 3 Mart 2008’de aynen şunları söyledi: “ABD çık dediği için K.Irak’tan çıktığımızı iddia edenler bunu ispatlarsa, üniformamı çıkartırım. Harekâtı planladığımız zamanda bitirdik.”
Yaşar Büyükanıt artık emekli... Hükümetin kendisine tahsis ettiği zırhlı arabasının içinde gayet güvenli ve mutlu! Ne yazık ki bugünkü tablo, bu operasyonun PKK’ya hiç de onun söylediği kadar büyük bir darbe indirmediğini gösteriyor... Sizi bilmem ama ben... PKK’nın her kalleş baskınında Büyükanıt’ın kulaklarını çınlatmayı sürdüreceğim. O günlerde iktidara kol kanat gerip, eleştirilerin önünü kestiği ve iktidarın doğru yolu bulmasını engellediği için hep onu suçlayacağım... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bugünkü yönetiminin yeniden gündeme getirdiği “Kuzey Irak sınırında tampon bölge” nin o gün oluşturulmamasının ve o günden bu yana yüzlerce daha şehit vermeye devam edişimizin baş sorumlusu olarak onu göreceğim.
* Mustafa Mutlu/Vatan
+++++++
Bu ilan olay oldu
Son günlerde sanalağda e-posta ortamında yayılan ilan başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP’lileri küplere bindirdi.
İşte o ilan...
* Osman Aydınlı
+++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Türk atleti Ömer Aslan geri geri koşmada dünya rekoru kırmış.
Memleketi yönetenleri “koşu tavşanı” olarak hayal etmiş
olabilir...
* Haldun Ertem
+++++++
MİNİ YORUM
Adsız mektuptaki adı belli tehdit
Mersin’deki kirli tezgahı yazan okurumuzun mektubunu epey sansüre uğrattığımı itiraf etmeliyim. Mersin’de artık rutin hale gelen bir çok olay ülkenin diğer yerlerinde tahrik unsuru sayılabilirdi çünkü. Bir konuda uyarıda bulunmayı görev sayıyorum. Okurumuz ‘Fransız işgalinden bu yana Mersin halkı ilk defa silahlanıyor’ diyor. Bu iç savaş isteyenlerin katettiği mesafenin sonuçlarından sadece birisi. Altınova ve Adana gibi... Mir Dengir Fırat, Mersin için devlet adına çözüm üretebilecek bir figür olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli menfaatlerini savunabilecek yetkililer artık Mersin’i ve terör gettoları oluşturulan diğer büyükşehirleri işgalden kurtarmalıdır!