Hocalı sessizliğinin sebebi Azerbaycan’dan “tasfiye” a
Fuad Aslanov “Türk medyası kimlerin elinde?” diye soruyor; “Ruslar bele gazetelerde Hocalı’dan yazmış. Türk gazetelerinde tık yok.”
***
Bir de geçen yılı hatırlayın; böyle miydi ya?
Televizyon kanalları, gazeteler, hele de özellikle de iktidara yandaş olanlar nasıl çarşaf çarşaf yayın yapmıştı?
Uzuuuun uzun katliamı anlatmışlardı;
Ekranlarını sonuna kadar o yangın yerinden kurtulmayı başaran Azerbaycan Türkleri’ne açmışlar, yaralarına bastıkça basmışlar; gözpınarlarını kurutana kadar ağlatmışlardı!
Sayfa sayfa röportajlar yayınlamışlardı!
Kamu vicdanına tavan yaptırmışlardı; toplumun bütün kesimlerinin hanidir körleştirilen, sağırlaştırılan “alıcıları”nı açmışlardı.
Artık herkes biliyordu; Hocalı diye bir yer vardı!
Orada bir katliam yapılmıştı. İnsanlar kasaturayla doğranmış, diri diri yakılmıştı; ne büyük dramdı; zinhar unutulmamalıydı!
“Ana akım”ı, yandaşı, candaşı, 26 Şubat 2012 sabahına kadar, hiç durmadan topluma yüksek duyarlılık aşıladı.
Bu sosyal psikoloji çalışmasında, elbette, günlerce çok yüksek bedellerle yayınlayıp ihya oldukları dev “Hocalı için Adalet” ilanlarının da payı vardı.
Yürekleri, ceplerine paralel kabarmıştı;
Ne kadar ilan o kadar “dehşet propagandası”!
İşi nebbaşlığa vardırmışlardı!
***
Ama asıl neden başkaydı!
***
Bu aşırı dozda yüklenmiş acı ve öfkeyi Taksim Meydanı’nda bütün uluslararası ajansların kameraları karşısında Suriye’ye kusturacaklardı!
Nitekim kürsüyü işgal edip de “Hocalı’da olan neyse Humus ve Hama’da da olan odur” diye nutuk atmadılar mı?
“Soykırımcı Sarkisyan, Ohanyan ve diğerleri yargılansın/cezalandırılsın” diye haykırmaya gelenlere Beşşar Esad’ı yuhalatmaya kalkmadılar mı?
Bu insanlık suçunu telin için toplanan kalabalığa “Savaş değil barış” diye slogan attırmaya çalışmadılar mı?
Azerbaycan Milletvekillerinin yüzlerindeki ifadeyi hatırlıyorum;
Neye uğradıklarını şaşırmışlardı!
“Azerbaycan halkı” diye başlayıp lafı “diğer halklara yapılan zulümlere” getiren konuşmacıya “Halk ne? Halk ne? Türküz biz!” diye karşı çıkmışlardı!
***
Türkiye’de “yapanın yanına kâr kalır” sistemi işlediğinden biz çoktan unuttuk, o gün olanlar, orada kaldı, gitti, bitti. Ama Azerbaycan unutmadı. Takip edebildiğim kadarıyla “Türk Milleti”ne kurulan tezgahın peşini bırakmadı. “Devlet”in içine kadar sızan, Azerbaycan Türklerinin hâlâ kanayan yarasını provokasyon malzemesi olarak kullanmaya kalkışan “tezgahçı abileri” ortaya çıkardı. Musluklarını tıkadı, ellerini-kollarını bağladı, hareket alanı bırakmadı! Kendi devletlerinden, kendi milletlerinden gayrısına “hizmet” edenleri tasfiyeye başladı; epey de yol aldı.
Bir de üzerine Azerbaycan sokaklarında patlak veren “genç sivilce” lerin, daha baş vermeye bile imkan bulamadan kökünü kurutmasın mı?
***
Bir yıl içinde soykırımcılar cezalandırıldı mı, “adalet” yerini buldu mu?
Yooo!
Geçen yıl “Hocalı İçin Adalet” diye yeri göğü inletenlerden bu yıl neden çıt çıkmıyor öyleyse?
Şu sıralar Hazar’a karşı bir derin efkar içinde şu şarkıyı mırıldandıklarından olabilir mi?
“Ellerim böyle booooş, boş mu kalacaktı!..”
Kime karşı kimle dayanıştın sen şimdi
Beyefendi konuştu:
“21 yıl önce katledilen Azeri kardeşlerimizi yad ediyor, Azerbaycan’a Türkiye’nin dayanışma mesajlarını iletiyorum.”
Katleden kim?
Belli değil!
Katledilen?
“Azeri kardeşlerimiz” diyor; adı sanı belli değil sanki!
Hadi bunu geçtik;
“Zalim Sarkisyan” dedi mi?
Yok.
“Cellat?”
“Katil?”
Hayır.
“Karabağ işgaline sessiz kalan dilsiz şeytanlardan olmayacağız” dedi mi?
Iıı-ıh.
“Vekillerime talimat verdim. TBMM, Ermenilerin Hocalı’da yaptığı Türk soykırımını tanıdığını bildiren yasa tasarısını derhal Genel Kurul’dan geçirecekler” diye bir ümitvar haber?
Söz konusu bile değil!
Eeee, ne anladım ben böyle dayanışmadan, kardeşlikten?
Sahi “kardeşlik” demişken aklıma geldi:
Azerbaycan Cumhurbaşkanı en son ne zaman Türkiye’ye gelmişti?
Kurt düşmanlığı!
Bozkurt yerine Sivas kangalının milli sembol olmasını öneren arkadaş sayesinde malum, bir böyle bir gündem maddesi çıktı başımıza.
Balıkesir’den Hüseyin Baycan aradı. Bir kaç gün önce Doç. Dr. Mustafa Sever’in yolladığı kurt figürlü kaya resimlerine “tanıklık” etmek istiyormuş. “Buyrun anlatın” dedim;
Kaya resimlerinin Ayvalık’taki Lale Adası’nda bulunduğunu söyledi. Kişisel çabalarıyla araştırılmasını sağlamaya çalışmışlar. Konuyla ilgilenen bilim adamlarını adaya davet etmişler. Ama ne görsünler? Kuş uçmaz, kervan geçmez yerdeki kayalıklarda bulunan figürler; daha doğrusu sadece “kurt” figürü tahrip edilmiş. Kuş duruyor, balık duruyor, kurt kazınmış! Artık nedense!