Hizbullah PKK ile çatışmaz çanlar tarikatlar için çalıyor
Mehmet Faraç, Faik Bulut’la birlikte “Kod Adı Hizbullah”ı yazdığında, örgüt bir çok insanın bildiği fakat deşifreye yanaşmadığı gerçeklerindendi Güneydoğu’nun...
Örgüte ait cami, mescit, kitabevi ve sığınakların adlarından, faaliyet gösterdikleri il ve ilçelere, “kara listeleri”ne kadar bir çok bilgiyi isim isim sıralayarak Türkiye’yi Hizbullah’la tanıştıran gazetecinin, şu ara “zorunlu tatil” de olması talihsizlikti... Arayıp sormak istedik; “Terör ve Toplum” köşesi kapatılmamış olsaydı ne yazardınız şu ara?
***
Önce Abdullah Öcalan’ın “Eski tarzda devam edeceklerse o zaman öz savunma devreye girer” açıklamasıyla fitili ateşlenmiş görünen “PKK-Hizbullah çatışması”...
“Hizbullah’la PKK arasında çatışma beklenemez.”
- Neden çatışmazlar?
Acısını iki taraf da çok kötü yaşadı çünkü. Bir de bölgede iki örgüt arasında bir savaş çıkarsa bunun kaybedeni Hizbullah olmaz! PKK çatışmadan çok olumsuz etkilenir. Hz. Muhammed’i anma toplantısında Diyarbakır Meydanı’nda 500 bin kişiyi toplayan PKK değildi, Hizbullah’tı!
Batman, Diyarbakır ve
Van’dan aday olacaklar
Şu anda “askeri alanda silahlarını toprağa gömmüş” olan Hizbullah’ın harekete geçerse, bölgede yine büyük sıkıntı yaşatabileceğine inanıyor Faraç.
“Ufukta böyle bir hareket gözüküyor mu peki?” sorusuna cevabı net:
“Hizbullahçılar’ın bugünkü önceliği siyasallaşmak! Cezaevinden çıkan örgüt mensupları çok kanlı eylemlere imza attılar. Yargıtay aşamasından sonra içeri girme ihtimalleri yüksek. Dolayısıyla tek çıkış yolları meclise girmek!”
Hizbullah terör örgütünün “potansiyel” milletvekili adaylarını, hatta aday olacakları illeri de sıralıyor Faraç:
“Örgütün camiler sorumlusu Edip Gümüş, üniversiteler sorumlusu Cemal Tutar ve son lideri Hacı İnan’ı Batman, Van ve Diyarbakır’dan aday yapabilirler!”
Bunun yöntem üzerinde konuşmaya bile gerek duymuyor;
“PKK nasıl yapıyorsa onlar da öyle yapacaklar!”
Kur’an taşıyan mollaların
BDP eyleminde ne işi vardı
Ancak “PKK siyasallaşmada Hizbullahçılar’ın çok önünde” Faraç’a göre:
“İktidarda laiklik karşıtlarının odağı olan bir parti nin olması, siyasi anlamda dincilerin güçlü olduğunu göstermiyor. PKK şu anda daha güçlü. Ama şöyle bir paradoks var, PKK devleti sıkıntıya sokan bu güce sadece kendi ideolojisini kullanarak erişmedi. Büyük ölçüde islami ritüelleri de kullandı. Niye Öcalan’ın evine giden insanlar oradan toprak parçaları aldılar, ekmek aldılar, duvara yüz sürdüler? Oradaki Nakşi-Nurcu yapıya rağmen bir yere varamayacağını anlayan PKK yavaş yavaş o bölgedeki siyasi araziye uymak zorunda kaldı. Bölgedeki İslamcı Kürtlerin bir bölümü artık PKK’ya çalışıyor. Geçmişteki Kürdistan İmamlar Birliği’nin benzeri bir yapı halen ve PKK lehine işliyor orada. BDP’nin eylemlerinde boynunda Kuran-ı Kerim taşıyan mollaların yürümesini, Said-i Nursi posterlerinin taşınmasını unutmasın kimse. Osman Baydemir’in Ramazan ayında 300 mollayı toplayıp onlara gümüş şekerlikler armağan etmesi filan boşuna yapılmış şeyler değildi. PKK-BDP çizgisi muhafazakar kesimin farkına vardı. Etnisite ile dinsel kaygıları aynı potada eritme stratejisini uygulamaya soktu.”
İki örgütün hedefi de
Kürdistan’ı kurabilmek
-Gelinen noktada tabanları ortak yani...
Tabanları aynı. Aynı arazi üzerine tohum atıyorlar. Biri Karedeniz’de faaliyet gösterse farklı olurdu tabii ama sonuçta Güneydoğu’da ikisi de.
- Ya hedefleri?
O da aynı. İkisinin de hedefi bu bölgede Kürdistan kurmak. Biri Marksist-Leninist bir Kürdistan kurayım diye yola çıktı, diğeri dinci bir Kürt Devleti kurmak için... Ama din ikisinin de kökeninde var aslında. Öcalan da ilk çıkışında dini bir kişilik gibi, muhafazakar yetişen, Komünizmle Mücadele Derneklerine giden, Hacı Bayram’da namaz kılan bir adamdı... İşin özü şu ki, bunlar seçilmiş insanlar! Biri Batman’dan biri Urfa’dan iki köylü aynı okula gidiyor, ikisi de siyasal okuyor, ikisi de tahta valizle Güneydoğu’ya dönüyor ve biri Marksist biri şeriatçı örgüt lideri oluyor. Bu rastlantı mı?
İmajını yenilemeye silaha
harcadığı kadar para harcadı
Faraç Hizbullah’ın yaklaşık 7 yıldır siyasallaşmak için çırpındığını ve 2003’ten bu yana kurdukları dernekler, vakıflar, dergi, gazete ve internet siteleri üzerinden ciddi bir imaj yenileme faaliyetine giriştiklerini anlatırken sormadan edemiyorum:
- İyi de “pişman değiliz” diyorlar, böyle imaj yenileme mi olur?
Onlara göre o insanlar kafirdi, din düşmanıydı, öldürülmesi gerekirdi. Bu açıdan pişman değiller.
Ama bölge insanı “Bir müslüman böyle bir cinayet işleyemez, işkence yapamaz, diri diri toprağa adam gömemez” diyor. Bu ikilemin ortasındaki kitlenin sempatisini kazanmak için son 10 yılda silahlanmaya harcadığı para kadar para harcadı Hizbullah. 7 yılda gıda paketleri, giysi yardımları vs. ile 100 bin insana ulaştı! 15 yıl boyunca yeraltında çalışan örgüt, bu faaliyetleri ile yerüstüne çıktı, kendini gösterdi.
Öcalan da çıkarsa
kimse şaşırmasın yani
Ve tele-röportajın belki de en çarpıcı cümlelerinden biri.
“Yakında Öcalan da çıkarsa şaşma yani!”
- Bunu ilk kez söylemiyorsunuz...
Öcalan’ı Amerika’nın ve Avrupa’nın baskısıyla dışarı çıkaracaklar. PKK’nın siyasallaşması ancak böyle tamamlanır.
- Ya bu tahliyelerin PKK’nın “öz savunma” sopasına karşı alınmış stratejik bir “devlet(!)” kararı olduğu iddiaları?..
AKP’nin bu kadar gözü kara davranacağını sanmıyorum. “PKK ’öz savunma güçlerini sokağa salarız’diye sopa gösterdi, devlet de karşısına ’alın bakalım’deyip başka bir güç çıkardı” biçimindeki yaklaşımı ben çok mantıklı bulmuyorum. AKP bunu yaparsa kendi ayağına kurşun sıkmış olur. Bölgedenin böyle bir çatışma ortamına sokulması, devletin güvenliğini çökertir ki bu seçim arifesinde AKP’nin de çökmesi anlamına gelir.
Kaldı ki Hizbullah karşısında zor günler geçirecek olanın PKK değil bölgedeki cemaat ve tarikat yapılanmaları olduğu iddiasında Faraç:
“Geçmişte PKK ile Hizbullah çatışıyordu. Şu anda ’PKK ne yapacak’diye düşünmesin kimse, ‘cemaat-tarikatlar ne yapacak?’ diye düşünsünler. Eskiden başsız bir Hizbullah vardı şimdi başları, çok tehlikeli, önemli isimleri dışarıda.”
+++
Bir numara bulundu
Ergenekon olduğu iddia edilen örgütlü çetenin bir numarası tartışılıyor ya yıllardan beri.. Tamam, bulundu. Daha doğrusu kendisi ortaya çıktı, itiraf etti. Ahmet Altan.. Taraf baş yazarı.. 8 Ocak cumartesi günkü yazısının birinci sayfadaki anonsu şöyle başlıyor..
“Bana sorarsanız, artık bu cumhuriyeti gömüp yerine yenisini yapmanın vakti geldi.”
Masum, demokratik bir istek gibi görünüyor değil mi?. Kazanırsın 550 milletvekilliğinin üçte ikisini.. Anayasa’yı değiştirirsin. Üçte iki olmadı, referanduma sunar, yüzde 90’la gömersin.. Mi?..
Mi?.. Çünkü kazın ayağı öyle değil. Çünkü gömülme zamanı gelen bu cumhuriyet anayasasının temeli değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelere dayalı.. 550 mebusun tümünü çıkarsan, halktan yüzde yüz oy alsan da yapamazsın. Çünkü teklif edemezsin. Yani bu Cumhuriyet, demokratik yolla, sandıkla, gömülmez.. Nasıl gömülür?. Darbeyle.. Başka yolu yok!.. Yani..
Hıncal Uluç / Sabah
+++
KISA... KISA...
Basın Konseyi’nin Oktay Ekşi’nin CHP’ye katılmasıyla ilgili olarak yayınladığı açıklamada “Oktay Ekşi siyasi kimliğinin gerektirdiği anda Basın Konseyi Başkanlığını bırakacağını ifade etmiştir” denildi.
Yeni Şafak Gazetesi Politika Servisi Şefi Fikret Çengel, Ekonomi Servisi Müdürü oldu.
Daha önce, Milli Gazete, Tv5, Vakit ve Hilal Tv’de çalışan Muharrem Coşkun Star Gazetesi’yle anlaştı.
Star TV Ana Haber Bülteni’nde Abdullah Gül’ün sözlerinin “biplenmesi” olayına açıklık getiren Uğur Dündar, “Aslında hepimizin çok iyi bildiği bir araba markasını ’bip’lemek durumunda kaldık. Konuşmasının bu bölümü reklama girdiği için sözlerini ”sansürlemek“ durumundayım” dedi.
+++
RTÜK’e tebrik(!)
Majestelerinin karikatüristi Salih Memecan’ı biliyorsunuz. Mazluma vurmakla ünlü bir zat-ı muhterem. Karısı AKP’den milletvekili... Bu iktidar karikatüristi, Kemal Kılıçdaroğlu’nu dansöz gibi çizmiş; bu çizgi ATV kanalında gösterilmişti. RTÜK; ATV’nin bu yayınını, ’Mizahtır, ceza gerektirmez’ diyerek aklamış. Bence de doğru yapmış. Muhalefet söz konusu olduğunda özgürlükçü kesilen RTÜK, AKP iktidarı eleştirilince de böyle karar alabilecek mi? Gerçi kimse Başbakan Erdoğan’ı öyle çizemez ya...
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Tayyip Erdoğan, “Hiç kimse siyasetçiyi yargılamasın” demiş. Hırsızlık,
yolsuzluk, kalpazanlık, ihaleye fesat
karıştırma gibi suçlardan sanıksa zaten kimse yargılayamıyor ki!
Fahrettin Fidan
+++
Cumhuriyet’i
yıkmaya hazırlar
ama o heykele
dokunamıyorlar
“Cumhuriyeti yıkıp yerine yenisini kuralım” diye yazan Ahmet Altan, “heykeli yıkalım” demenin haddi olmadığını yazmış dün...
Tablo bu işte!
Cumhuriyeti yıkabiliriz ama heykeli yıkmak ne haddimize!
Cumhuriyeti, dayandığı değiştirilemez maddeler “yıkamazsın” dediği halde yıkmaya, yıkılmasını teklif etmeye cüret edebiliriz ve “entel, liboş, aydın” diye taçlanırız bunun için...
Ama...
Heykeli, yapımı sırasında çiğnenen hukuk “yıkın” dediği halde “yıkamayız”; yıkarsak “yobaz, Taliban” oluruz dakikasında!
***
Şu dünyada bir sanat eserinin sırf bir Başbakan “ucube” dedi diye yıkılmasına karşı çıkacak, dur diyecek, tabiri caizse kalemini o sanat eserinin önünde kalkan yapacak insanlar arasında ilk sıralarda yer alacağımdan şüphe duymayacak kadar tanıdığıma inanıyorum kendimi...
Ama değil işte!
Erdoğan “ucube” dedi diye değil ki...
O heykel Erdoğan “ucube” demeden çok önce; Türkiye Cumhuriyeti kağıt üzerinde de olsa hala bir hukuk devleti olduğu için yıkılmalıydı diye itiraz ediyoruz biz “sanatsever(!)”lere...
Katliamın bir “sanat dalı” olmadığını
bilecek kadar hakim olduğumuz için sanat tarihine...
Ve “vatan” denen kavramın, Yağma Hasan’ın böreği olmadığını göstermek için yıllardır, inceden inceden Kars’ın hafızasını silmek üzere şehre çöreklenenlere...
***
Dün uzun uzun yazdıktan sonra bugün sil baştan dönmem diyordum bu konuya ama muhalifi, yandaşı, candaşı, istisnasız bütün köşe yazarlarını tek ses olmuş “Heykeli put olarak gören zihniyete anıtımızı yıktırtmazük!..” diye haykırır bulunca gazete köşelerinde dayanamadım...
Hem Mehmet Altan’ın hem Melih Aşık’ın... Hem Bekir Coşkun’un hem Cengiz Çandar’ın... Hem Oray Eğin’in hem Hasan Cemal’in... Hepsinin fikrinin “ortak nokta” da anıtlaşabileceğine ihtimal vermediğimden olmalı, “birileri aklıma mukayyet olsun” noktasına geldim “karbon kağıdıyla yazılmış” gibi duran yorumları okuyunca!
***
Bu satırları yazarken, “anlamak bu kadar mı zor” diye tepiniyorum adeta bilgisyarımın karşısında...
Başladığım yere döneyim; Cumhuriyet’i yıkma cüreti gören Ahmet Altan heykel için yıkın demenin haddine olmadığını söylüyor!
Atatürk’e sevdasından, Cumhuriyet rejimine sadakatinden zerre şüphe duyamayacağım onca yazar-çizer bundan bile huylanmıyorlar mı yani!
O “heykel” in hakikaten de bir “put” olabileceğini akıllarına getirmiyorlar mı?
Yıllardır sinemayı bahane edip, müziği bahane edip Kars’a sızmaya çalışan Soroscu kafanın putu! Ermenilerden özür dileyelim derken, Hocalı Katliamı’nın yıldönümünde Kars’ta festival düzenleyecek kadar “acımıza” duyarsız, saygısız olanların putu!
Bir de tutmuş “vicdanın gözyaşı” diyorlar ona... Hangi vicdan şehit kemiklerinin üzerine 1500 ton beton atılması karşısında kan ağlamaz da, hatta bir de avukatlığına soyunur Allah aşkına!
+++
O sizin mutfak tartısı olmasın
Son yazısında “meşruiyetin tartısı”nı tanımlayan Eser Karakaş, “Bu tartı zamanın ruhudur, zamanın ruhu da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir, AİHM içtihatıdır, BM sözleşmeleridir, vs.” diyor.
Karakaş’ın tanımladığı meşruiyetin mi yoksa AİHM yargıcı eşi Işıl Karakaş’ın tartısı mı emin olamadım!