Hırs, ihanet ve akıbet!
Gelinebilecek en yüksek makamlara gelmiş olanlar niye ihanet etsin,
diyenler var.
Doğrusu ben de böyle düşünenlerdenim ama oluyor işte ve bu ihanetler millete çok ağır faturalar ödetiyor.
Biz bir iki örnek verelim siz bugünlerle kıyaslayın.
Bana en ilginç gelen ihanetlerden biri Hüseyin Avni Paşa’nın Donanmayı ihya eden ordu ve eğitime çok büyük yatırımlar yapan Sultan Abdülaziz’e yaptığı ihanettir, hem de Osmanlı’nın başında Balkanlar gibi, Girit gibi önemli gaile tohumlarının atıldığı bir dönemde.
Evet, Eşekçi Ahmed’in oğlu Hüseyin Avni Paşa, ki kendileri sarhoş diye bilinir, sultan eşine Cuma selamlığında laf atacak kadar da edepsizin biridir, Avrupalı alacaklıların dümen suyuna girmiş, ceplerine paralar koyarak Medrese öğrencilerini ayaklandırmıştır. O bu ihanetinde yalnız değildir ama konumuz bu değil. Olaylar gelişmiş ve Sultan Abdülaiz 30 Mayıs 1876’da bilekleri kesilmiş bir halde ölü bulunmuştur; intihar mıdır, cinayet midir hâlâ tartışılır.
Geliniz şimdi Osmanlı’yı böylesine badireli bir dönemde yönetsin diye darbecilerin Abdülaziz’in yerine getirdiği V. Murad’ın ne halde olduğunu başkalarından değil, annesinden, annesinin oğlu için muska yazdırdığı bir hocaya gönderdiği mektuptan öğrenelim:
“(..) Bizim halimizden sual olunursa Cenab-ı Hakk’a binlerce şükürler olsun çok güzel yemek yiyor. Geceleri de güzel uyku uyuyor. Gözüne görünen şeyler bitti, eseri kalmadı. Aklı da evvelkinden çok iyi farklıdır. (..) Fakat hâlâ iki kusurumuz vardır. Biri giyinip soyunmak, diğeri abdeste gidip işini yapabilmek. Her iki iş için kendisi de biz de çok üzgünüz. İdrarını abdesthaneye gidip bozuyor ve bazen maşrapaya kendisi idrarını güzel güzel edip bırakıyor. İlle velâkin büyük abdestini tuvalete edemiyor. Kendisi tuvalete giriyor. Hemen bir korku ve telaş ile dışarıya çıkıyor. Nihayet donuna ediyor ve onu çıkarırken artık ne zahmetler çekiyor tarif edemem. Canım efendim, Allah aşkına bu işi kendi kendine görerek rahat etmesi sağlanmaya çalışılsın. Bu ikisi yoluna girmedikten sonra dünya benim olsa nafile, gözümde değildir.(..) Kendisi de tuvalette edeyim istiyor. Fakat içeriye girer girmez bir korku ile kendini dışarıya zor atıyor.” *
Allah hiçbir anneye böyle bir çaresizlik yaşatmasın diyelim. İşte H. A. Paşa ve onun yolundan gidenlerin ihanetinin neticesi. Buradaki bir başka ihanet de, anne yüreğinin, merhametin ihanetidir; devleti değil, milyonları değil, evladı düşünme ihanetidir bu.
Evet, ihanet devletin ve hayatın bir gerçeği maalesef.
Câde b. Eşas Hz. Peygamber torunu, Hazreti Ali Efendimizin oğlu Hz. Hasan Efendimizin eşi idi. Hazreti Hasan Efendimizin yatarken başucuna bir bardak su koyup gece uyanınca onu içmek gibi bir âdeti vardı. Bu âdetini altı aylık halifeliği döneminde de sürdürdü. Düşmanları eşi Câde b. Eşas’ı yüklü paralar karşılığı kandırarak o suya kuvvetli bir zehir koydurttular, Hz. Hasan bir gece karısı Câde’nin içine zehir kattığı suyu içti, ağzından burnundan kan gele gele şehit oldu.
İşte hem kocaya hem devlete bir ihanet daha..
Ne için?
Dünyalık için!
Biliniz ki devlet malını alavere dalavere ile yok pahaya kapatmak da, Hüseyin Avni Paşa’nın, Valide Sultan’ın ihanetleri ve Câde’nin kocası Hz. Hasan’ı zehirlemesi gibi bir ihanettir. Çünkü emanete ihanettir, bedelini milletin tamamı ödeyecektir.
*(Prof. Dr. Vahdettin Engin, Cumhuriyetin Aynası Osmanlı)