Hipnoza uğramak...
Düne kadarki kuzu sarması Esad’ı düşman ilan eden Tayyip Erdoğan, yine yandaş medya üzerinden rüzgar estiriyor. Danışman ordusunun hazırladığı hamaset yüklü konuşmaları camdan okurken dünyayı fetheden adam rollerinde... Oysa yönettiği ülkesinde şehit, bayrağa sarılmıyor. Fırat nehri kıyısında kaybolan koyundan sorumlu olan Erdoğan, Diyarbakır’ın Bismil İlçesinin Üçtepe Köyüne hakim değil. Geçtiğimiz gün Hakkâri’de şehit olan jandarma er Hakan Koçer’in cenazesinde ailesi askeri tören istememiş. Üstelik tabuta sarılı bayrağı çıkarmışlar. Habere göre şehit Hakan Koçer’in kuzeni Mehmet Vasıf Çelik, 21 Mart’ta Cudi Dağı’ndaki çatışmada ölü ele geçirilen beş teröristten biriymiş. Bu da tabuttaki bayrağın çıkarılıp, askeri tören yapılmamasının doğal sebebiymiş... Haberi okurken kendi adıma kanım dondu. Hükümetten bu konuda tek açıklama olmayışı çileden çıkardı. Terör örgütü ile müzakere, verilen tavizler konusuna girmektense, okyanus ötesinden planlanan kurgu ile Türkiye’de iktidar yapılan AKP’nin öncesini hatırlatmakta fayda görüyorum. 2002 Kasım ayında memleketin başına karabasan gibi çöken AKP iktidarından önce terör olayları bitme noktasına gelmişti. “Komşularla sıfır sorun” gibi ucube düşünceler seslendirilmez, ülkenin prestiji tartışılamazdı bile. Baba Hafız Esad’ın koruyup, kolladığı terörist başının Suriye’den defedilmesi için dönemin Dışişleri Bakanları, Başbakanları diplomatik trafiğe dalmazdı. Suriye sınırında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in üç dakikalık konuşması yeterliydi. Öcalan apar topar Suriye’yi terk edip ortalıkta kalmıştı. ABD’nin tezgâhı ile paketlenip Türkiye’ye iadesi ayrı mevzu ama komşuya sabır sınırlarımızı zorladıkları mesajı askerin duruşuyla verilirdi.
***
Nostalji tünelinde seyahate niyetim yok. Çok gerilere gitmenin de anlamı yok. Çatışmalarda öldürülen teröristlerin cesetlerine aileleri sahip çıkabilir miydi? Bırakınız belediye araçları ile taşınıp, yasadışı gösteriler yapılmasını, terörist cesetleri savcıların tutanağı imzalamasından sonra gömülürdü. Hatta Manavgat halkı Toroslar’da öldürülenlerin ilçe mezarlığına gömülmesine isyan etmiş, halk ayaklanınca cesetler çıkarılarak kentin dışında bilinmeyen bir yere gece karanlığında gizlice gömülmüştü. Oysa on yıldır anamızı ağlatan AKP iktidarında terörist cesetleri için törenler düzenleniyor, polis ve asker taşlanıyor. Diyarbakır-Bismil’de şehit erin cenazesinde gelinen son nokta ise AKP fiyaskosunun en belirgin göstergesidir. Bunca rezalete rağmen güdümlü kuruluşlarca ilan edilen anketlere göre AKP yüzde ellinin üzerindeymiş... Psikolojik harbin tüm kuralları en ağır biçimde uygulanıyor. Toplu hipnozu andırıyor bir bakıma. Hani yüzlerce kişi bir salonda toplanıp çeşitli meditasyon yöntemleri ile uyutulur ya... Bir müddet sonra uyananlar ne kadar süre geçtiğini, uyuma anında hipnozcunun verdiği talimatlara nasıl tepki gösterdiğini hatırlamaz ya... İşte bu hipnozu televizyon kanalları öylesine başarılı uyguluyor ki uyutulan insan hipnoza uğradığının da farkında değil. Rızası dışında hipnoz uygulaması yasal olarak suç, insan haklarına aykırı olduğu için işkence sayılıyor. Hipnozun da yüzlerce çeşidi var. İlla ki uyutulması gerekmiyor. Hipnoza uğrayan kişi günlük hayatını normal olarak sürdürebiliyor. Tepkileri kontrol altında tutulduğu için hipnoza uğradığının farkına bile varamıyor.
***
Bu satırları okuyanların bazıları “Pes yani komplo teorilerinin bu kadar da abartılabileceğini tahmin etmiyorduk” diyeceklerdir. Uluslararası istihbarat örgütlerinin lokal olarak uyguladıkları hipnoz yöntemlerini ve bunun bilimsel açıklamalarını bir başka yazıya bırakıyorum. Ama söz konusu hipnozda muhalefetin de kabahati var. Uyandırma metotlarından haberdar olmayan muhalefetin yöneticilerinden bazılarının da hipnoza kurban olduğunu iddia edebilirim. Kim bilir günün birinde Tayyip Erdoğan bile “On yılda neler yaptığımı hatırlamıyorum. Hipnoz anında yaptıklarımdan sorumlu tutulamam” diyerek rapor ibraz ederse şaşırmayacağım. Dahası bakanlar, bürokratlar ve hatta bazı askerler “Hipnozun farkına varamadık. Yoksa bütün bu olup bitenlere müsaade etmezdik” de diyebilirler... Sonuçta uyanık olmakta fayda var... Hipnoz hayatımızın her safhasında dolaşıyor.
Yargı tarihimize giren hipnoz davalarıyla ilgili birkaç örneği önümüzdeki günler paylaşacağım.