Hindi mi Gazze mi?
Bu yazıyı size Washington’dan yazıyorum. Gelir gelmez kendimi bunalımlar, krizler içine düşmüş gibi hissettim. Aslında bu hafta meydana gelenler herkesin planladığı ya da düşündüğünden farklı olarak gelişmişe benziyor. İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalardan söz ediyorum. Beklendiği gibi Erdoğan ve şürekâsı derhal sahneye atlayarak arabuluculuk ve suçlama açıklamalarıyla öne çıkmaya çalıştı.
Hamas liderliği Erdoğan’ın kankası. Öte yandan İsrail son saldırı ile karşısındakilere acımayacağını bir kez daha ortaya koydu. Ben bu yazıyı yazarken İsrail Başbakanı Netanyahu Gazze’ye yönelik bir kara harekâtından söz ediyordu.
Bu arada Batı dünyasındaki liderlik katında, Gazze’de ölen sivillere karşı bir acıma falan görmüyoruz. Geleneksel, bir şey yapmayacağız anlamına gelen, taraflara sükûnet telkin etme var. Ama Alman Başbakanı Merkel dâhil Batı başkentleri el altından İsrail’i desteklediğini saklamıyor.
İyi de İslam dünyasının her dayak yiyişinde tekrarlanan bu sahneleri hiç düşündünüz mü, acaba biz hak ediyor muyuz diye? Zira ülkelerindeki liderleri ve sistemleri bile Batı’nın verdiği emir komuta ile değiştiren bir toplumun kimseye, başına gelenler konusunda şikâyet etme hakkı yoktur bence. Ülkelerindeki Arap milliyetçisi parti ve liderlikleri yok edenler, başka ülkelerin oyuncağı olur ve dayak yedikçe de onlardan yardım ister.
Bu bunalım sırasında ABD’nin de bekle gör politikası izleyeceği açık. Her ne kadar İngiltere, İsrail’i Gazze’ye karşı bir kara harekâtı konusunda uyarmış olsa da temelde ABD ve İngiltere aynı ipte oynayan cambazlardır. Ben öylesine dramatik ve net bir girişim beklemiyorum Washington ve Avrupa başkentlerinden.
Şimdi oturup düşünmekte yarar var. Neden durup dururken bu kriz patlak verdi diye. Zira ABD ve İsrail sürekli olarak İran’a yönelik bir operasyon hazırlığı yaparken ortaya bu kriz çıkıverdi. Bu kriz aslında Suriye’nin de işine yaradı diyebiliriz. Her ne kadar Suriye muhalefeti denen toplama grup Paris’e büyükelçi atamaya kalkmış olsa da sonuçta Suriye içinde etkili olamadıkları açık.
Gelelim Suriye’den yapılan açıklamalara. Biliyorsunuz Esad, Kuzeylerindeki Türkiye sınırını korumayı Kürtlere bıraktığını açıkladı. Yani bizim Suriye sınırımıza nur topu gibi Kürt devletinin ayakucu girmiş oluyor. Belki de Kürtler buradan Akdeniz’e çıkacak. Barzani efendi de savaşa hazırlanıyormuş!.. Kime karşı, buyurun siz karar verin. Irak’taki merkezi hükümete mi yoksa bize karşı mı bilemiyorum.
Ama ben burada, yani ABD kıtasında tüm bu gelişmelerin kimseyi rahatsız ettiğini görmedim. Burada herkes robot gibi, kendilerini yere çalan ekonomik krizin etkisinden kurtarmayı, birkaç yıl daha yıkılmadan ayakta kalmayı planlıyor. Şu anda görünen, bu kadar zamanda benim fark edebileceğim kadar bir düzelme yok. Ve ABD politikasında ne Gazze ne de İsrail kimsenin umurunda, ceplerinin derdine düşmüşler.
Amerikan basınında da ne Türkiye ne de Erdoğan konusu var. Bir iki yerde kısa haberler halinde Türkiye’nin Patriot füzesavar sistemini NATO’dan istediği veya isteyeceği konusunda bir şeyler vardı ama bunlar bile bizim lehimize değil. Ayrıca şuna emin oldum ki, ABD artık Türkiye’yi, bir Arap ülkesi olarak görüyor. Yani bizi ne Kürtler ne de İsrailliler gibi bölgenin etnik yapısı farklı bir devleti olarak görüyorlar. Aferin Erdoğan ve takımına bayağı başarılı olmuşlar ülkeyi Araplaştırma konusunda.
Zaten bu hafta; Amerikalıların bu toprakları kendilerine verdiği için tanrıya duydukları şükranı vurguladıkları meşhur şükran günü ve bugünün geleneksel yemeği hindinin İngilizce adının da Turkey yani Türkiye olduğundan oldukça fazla adımız geçiyor. Her yemekte hindi nasıl pişirilir o anlatılıyor. ABD Başkanı Obama da Beyaz Saray’da bir iki hindiyi azat edecektir. Bizler esir kalmaya devam ederken...