Hilmi Bengi koltuğunun diyetini mi ödüyor?

Sayısız olayı birkaç kare fotoğrafla geçerek gazetelerin fotokopi gibi çıkmasını sağlayan Anadolu Ajansı, iktidara yakın yardım kuruluşlarını fotoğraf albümü ile servis ediyor

Önceki gün Anadolu Ajansı’nın 12 fotoğrafla geçtiği haber: ’Kimse Yok mu Derneği’ 2007 yılında meydana gelen Sıdr kasırgasından etkilenen ’Bagladeş’in Berisali Eyaletindeki Galachıpa ilçesinde’ 250 öğrenci kapasiteli bir okul yaptırdı. Açılışını AKP Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman yaptı.
Dün Anadolu Ajansı’nın 13 fotoğrafla geçtiği haber: ’IHH Vakfı’, Türkiye’deki hayırseverlerin yardımlarıyla ’Pakistan’daki mülteci kampları’na bayram coşkusu götürdü...
Zıplarken, hoplarken...
İlk haberde imzası bulunan Kamuran Akkuş, açılış heyeti protokol masasında otururken, okul önünde hatıra pozu verirken, beyaz tahtanın önündeyken, Bangladeşli sanatçılar konser verirken, nur yüzlü bir öğretmen hanım çocuklarla sevgi yumağı halindeyken, çocuklar kortej yaparken, çocuklar el sallarken, Türk bayrağı sallarken, koyu mavi-portakal rengi balonları sallarken (bu arada bizim rengimiz kırmızı-beyaz, baktım Bangladeş’in bayrağı da yeşil-kırmızı, senenin moda renkleri desem kırmızı ve fuşya.. bu renkler nedendir çözemedim(!)), Bangladeşli sakallı amca yorgun gözlerle boş boş bakarken, Yahya Akman okul sırasında otururken, kurdeleyi keserken, öğrenci dans ederken... arkalarında mutlaka bir ’Kimse Yok mu’ logosu gözükmesine özen göstererek fotoğraflamış.
İkinci haberde Aykut Unlupınar, çocuk, yaşlı, genç, kadın mültecilere poşet verilirken, yardımlar araçtan indirilirken, alan sevinir, bekleyenler heveslenirken, çadırlarda mutsuzken, çamurlu yolda yürürken, yardımı paylaşamazken, balon şişirirken, balon sallarken ’İHH’ logosunun gözükmediği tek kare çekmemeyi başarmış.
Mehmetçik Vakfı yok
Bu dernek ve vakıflar bildiğim kadarıyla kamu kurumlarının bünyesinde değil... Ötücü Uçucu Kuş Sevenler Derneği, At Arabacılar Yardımlaşma Derneği, Angora Tavşanı Seven Şoförler Derneği, Muhlise Hanımlar Derneği.. gibi özeller.
Bu iki özel kuruluşun Pakistan ve Bangladeş etkinliklerini gözümüze gözümüze sokan Anadolu Ajansı’nda Kızılay var mı? Mehmetçik Vakfı var mı? Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı var mı? Bu kurumların şehit ve gazi ailelerinin evlerine götürdüğü bayram dayanışması, ihtiyaç sahiplerini rencide etmeden dağıtılan kurbanlıklar var mı? Yok!
Deniz Feneri de yakışırdı
AA’nın başında bulunan Hilmi Bengi, amaçlarının ’habercilik yapmak için haber yapmak olmadığı’nı söylemişti. Söz ile icraatları arasındaki tutarlılıktan dolayı kendisini tebrik ederim.
Yaptıkları, gerçekten habercilik adına haber yapmak değil. Çünkü, 10’un üzerinde fotoğrafla geçtikleri haber, ’bu derneklerin PR şirketi gibi çalışan malum gazete’ dışında, hiçbir gazetede tek sütuna haber olacak kadar bile değer görmedi.
Bengi’nin yaptığı habercilikten ziyade oturduğu koltuğun diyetini ödemeye benziyor. Bu haberlerin arkasına bir Deniz Feneri etkinliğini de ’ 14 fotoğrafla’ ekleseydi, iktidar ve avanesinde sonsuz kabul görürdü!
Üç kolay soru
Anadolu Ajansının başında bulunan Bengi’ye üç sorum var:
1. En son, bütün gazetelerin manşet yapabileceği nitelikteki hangi haberi, ’12 fotoğrafla’ servis ettiniz? 2. Tercümanda çalıştığınız yılları hatırlayın. Aynı şeyi orada yapsaydınız, AK Ajans (Tercüman Gazetesi’nin kurduğu Akdeniz Haber Ajansı)’ın Yazıişleri Müdürü Şefik Kahramankaptan size ne derdi? 3. Haberciliğe Kurtuluş Savaşı cephelerinde başlayan Anadolu Ajansı 88 yıl önce bugünden daha mı ilerdeydi, daha mı gerideydi?


Deniz Feneri’nden başlayarak ‘iktidar gücünü arkasına alan derneklerin yurt içi ve yurt dışı faaliyetleri’ konulu bir dizi yazı hazırlamayı düşünürsek, bu fotoğraflar orada işimize yarayabilir belki

++++++

Hürriyet’in Defne’si;
İsrail’de Daphna, ABD’de Daphne

Ebu Garip işkencecisi ile gülerek verdiği pozlar ve her ülkede farklı imzayla yayımlanan Raghad Hüseyin röportajlarıyla gündeme gelen Defne Barak kim?


Hürriyet bir Defne Barak röportajını daha sürmanşetten duyurdu.
Üzerine bir kaç satır yazacağım da ciddi bir ’nereden başlasam’ sıkıntısına düştüm.
Derler ya ’bir yere kıyafetinizle girer, kültürünüzle çıkarsınız’. Ben de önce ’görünen’le başlayayım.
Defne Barak, Pakistan eski Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in karşısında, ’altına pantolon giymeyi unuttuğu’ bir trikoyla oturuyor. Amiyane tabirler ’her şey meydanda’.
Böyle mi ikna ediyor?
Hillary Clinton, ABD’deki bir resepsiyonda, Ertuğrul Özkök’e, Barak ile ilgili olarak, ’ikna edmeyeceği kimse yok’ demiş.
Defne Barak’ın ikna yollarından biri de ’pardon pantolonumu unutmuşum stili’ mi bilemiyorum. Tek bildiğim, Ertuğrul Özkök’ün, Türkiye’nin en büyük gazetesinin yayın yönetmeni olarak, çarşaflı babaannesinin fotğrafını yayımlamak yerine, bu bayanın fotoğrafını yayımlamayarak çok daha gerekli bir mesajı vermek fırsatını kaçırdığıdır.
Muhafazarlık adına değil, gazetecilik adına. Çünkü Barak’ın belden aşağısı ile Müşerref arasında herhangi bir haber ilişkisi yok!
İşkenceyi soramayan gazeteci
Gazetecilikten girmişken, benim bildiğim sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer! Hürriyet, Barak’ın Ebu Gureyb işkencecisi Lyndee England ile yaptığı fiyasko röportajdan ders almamış anlaşılan. İşkenceci kadın ile gülerek poz veren Barak, işgalci Amerikalıların, binlerce Iraklıya yaptığı işkenceleri soracağına, özel zevklerini, nasıl yemek yaptıklarını vs. sormuştu.
Ehud Barak’ın kuzeni mi?
Sona bıraktık ama, aslında en mühimi; bir de ’kim bu sarışın’ sorunsalı var.
Hürriyet’te Defne Barak adıyla çıktı haberi. Ama Saddam’ın kızı Raghad ile yaptığı röportaj İsrail’de çıkan Maariv gazetesinde Daphna Barak adıyla yayınlanmıştı.
Türkiye’de Defne, İsrail’de Daphna, Amerika’da Daphne olan bu bayanın İsrail’in eski Başbakanı Ehud Barak’ın kuzeni olduğu söylenegelir. Kendisi Hürriyet muhabiri değildir. Bağımsız çalışır. Röportajlarını bir ajans aracılığıyla pazarlar. Biri İsrail, diğeri Amerika olmak üzere çift pasaport taşır... Rivayet odur ki, bir ara Libya’dan sınırdışı edilmiştir.
Hürriyet’in manşetlerine, sürmanşetlerine layık gördüğü bu sarışın, kendi sitesinde (daphnebarak.com) Hürriyet’ten ’bir Ortadoğu ülkesinin yayın organı’ diye bahseder, geçer...
Daphe, ‘Barack’, Obama
Biliyorsunuz Fehmi Amca, hem kendi köşesini hem de komplo teorisyeni olan ikinci kimliği Taha Kıvanç’ın köşesini bayram dolayısıyla boş bıraktı. Yokluğunu aratmayıp, ’acaba’lı bir finalle bitirelim yazıyı:
Hürriyet’in Defne’sini bir yandan İsrail’e bağlayan ’Barak’ soyadı, öbür yandan bizim ’füme rengi emperyalist Barack’a bağlar mı?
Demokratların adayının Obama olacağı kesinleştiğinde Barack’ın Kenya’daki ailesine ilk ulaşan, ‘Müslüman mı’ polemiğini başlatan da o değil miydi? Ve Obama’yı en güçlü BOP silahı yapacak olan da, Ortadoğu’nun gönlünü çelen bu ‘şaibeli bilgi’ değil mi?
Ne de olsa ’kutsanmış’ anlamına gelen Barack kelimesi İsrail’e hiç yabancı değil!

Gazetecilik mesajı çarşaflı babaanne fotoğrafı yayımlayarak değil, bu fotoğrafı yayımlamayarak verilir

++++++

Teslimat zamanı
AB dışişleri bakanlarının son bildirisinde... Türkiye’nin üyeliğinden artık söz edilmiyor... “Katılım” lafından da kaçınmışlar...
Amma...Üzerine basa basa...
Limanları açın, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanıyın, diyorlar...
AB üyeliği artık tam hayaldir...
Kıbrıs’ı karşılıksız olarak teslim etmek ise boynumuzun borcu...
Neden mi?
Çünkü Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ikilisi 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de AB’ye tam üyelik sözü almadıkları halde Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni tanımaya söz verdiler. Eziklikten, “Adada önce çözüm sağlansın sonra tanıyalım” bile diyemediler. Brüksel’e saz heyeti niyetine götürülen malum yazarlar “Oldu da bitti maşallah, tam üye olacağız inşallah” diye tempo tutarak halkı yanılttılar. Erdoğan ve Gül’ün dönüşünde Ankara’da havai fişekler atıldı. Hezimet zafer gibi takdim edildi.
Aradan dört yıl geçti.. Teslimatın vakti geldi çattı...
2009’da mutlaka istiyorlar... Ayıklayın şimdi pirincin taşını...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Tekel’in Bitlis Sigara Fabrikası yerleşkesi Deniz Feneri Derneği’ne depo olarak tahsis
edilmiş. Paralar kasalara sığmayınca depoya gereksinim duydular anlaşılan...
* Haldun Ertem


++++++

Fakir-fukara devleti mi?
“Sosyal devlet atağa kalkıyor” demek isterdik. Dilimiz varmıyor. Bütün yoksullar merkezi kayıt altına alınırken, sosyal yardım kuruluşlarına şu deniliyor “Siz para toplayabilirsiniz ama onları ben harcayacağım!” İnsanların duygularını kötüye kullanarak dünyanın en aşağılık hırsızlığını yapan Deniz Feneri ibreti önümüzdedir. Alman mahkemesinin kararına rağmen RTÜK Başkanı’na dokunmayan zihniyete kim güvenir de yardım paralarının yerine gideceğine dair halka teminat verebilir? İktidar önce Deniz Feneri gölgesinden kurtulmalıdır. Kambur kalksın ki karar verelim: İstihdam ve üretime öncelik veren bir anlayış mı, yoksa muhtaç hale düşürülen yığınların yardıma bağımlılığını kötüye kullanan kurnazlık mı geleceğimize yön verecek?
* Güngör Mengi / Vatan

++++++

MİNİ YORUM
Alıştıra alıştıra...

Türkiye’ye ‘insan hakkı’, ‘demokrasi’, ‘eşitlik’, ‘özgürlük’ kılıflarıyla yapılan hangi dayatmaya itiraz etsek, ‘bu kadarcık haktan ne olur canım’ tepkisi almadık mı biz? Ki ‘hak’ değil ‘ayrıcalık’tı hep söz konusu olan. Amberin Zaman Taraf’taki köşesinde itiraf ediyor işte: “alıştıra alıştıra” diyor. Obama’dan başlıyor, ‘özür diliyorum’a kadar geliyor! “Hepsi olacak işte” diyor, “alıştıra alıştıra”...
Ya da daha anlaşılır biçimde uyarayım, ‘damlaya damlaya göl olur!’ Farkındamısınız bilmem, kumbaranıza bozuk para değil, ülkenize iftira damlıyor...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları