Hiç üstüne alınmamış!
“Siz köşe yazarları ne kadar az yazarsanız ülke o kadar huzur bulur” sözüne, birçok köşe yazarı sert cevap verdi. Erdoğan’ın hedefindeki isim olan Mehmet Tezkan ise konuyu yumuşak geçmeyi seçti
Yıkadınız... Yağladınız... Maskelediniz... Pohpohladınız... Pışpışladınız...
Arada bir, aynaya baktığınızda yansımanızdaki “gazeteci” nin silikleşmeye başladığını görünce olacak; ayıp olmasın hesabı “yazayım bari” diye lütfedip “kamu yararı”nı hatırladınız.
Ertesi gün yine manşetlerinizde üçüncü sayfa haberleri, köşelerinizde geyik muhabbeti kendi gerçeğinizden kaçtınız.
Ne zaman kollarını sıvadığını görseniz; hemen geri vitese taktınız.
Ağaç yaşken eğilir; kucağınıza yeni bir iktidar doğduğu vakit karizmasına kurban olmayıp, adam olacak çocuk gümbür gümbür esip gürlemesinden değil, kendisinden olmayana tahammül gösterebilmesinden belli olur deseydiniz canı ilk ve en çok yanan olmazdınız belki.
Ama aynı taraftaydınız ya ötesini berisini kurcalamadınız.
Köşe yazarları en ağır ifadelerle “yorum” hürriyetini savunup, korkmadan “posta koydu”.
Erdoğan’ın “yaz-ma-ya-cak-sın” işareti verdiği grubun en büyük Genel Yayın Yönetmeni ne yazdı biliyor musunuz?
Yurt dışında iktidarı nasıl koruyup, kolladığını, açılımlarını nasıl canı gönülden desteklediğini...
Ya hedefteki adam Mehmet Tezkan ne yazdı?
“Aslında Başbakan’ın kendisini yanlış anladığını” ve onun “eleştirilmesine” kızdığı birçok konuda “aslında” çok da farklı düşünmediklerini göstermeye çalıştı. AB’yse ben sizden daha AB’ciyim... Açılım’sa sonuna kadar desteğim... Küresel sermayeyi destekliyorum... 3. köprüye tam destek...
Yeniçağ’ın Ekran Kargası “Mehmet Tezkan akşam katıldığı bir programda ” Başbakan beni hedef gösterdi “ dedi” demişti.
Erdoğan ilk defa hedef göstermiyor bir gazeteciyi, kurumu... İlk defa haşlamıyor da... Son da olmayacak kuşkusuz.
Böyle iki cümle ile istediğini alacağını bildiği sürece son olmayacak. Onun için Erdoğan’dan ziyade, her dem hedef gösterilmeye mahkum olan arladaşların durumuna bakıyorum ben...
Yarım sayfa yazıyı “aslında muhalefetten bahsediyor, aklına benim yazım gelince karıştırdı” demek için mi yazdı Tezkan?
Ki muhalefetten bahsetse ne olur?
AKPye muhalefet etmek “devlet” düşmanlığı mı? AKP devlet mi?
Tezkan yazısında Erdoğan’ın sözlerini anlamak için “Defalarca okuduğunu” belirtmiş. Valla ne yalan söyleyeyim, ben de onun cevabında bir “tavır” bulabilmek için birçok kez tekrar yaptım. Maalesef. Sonuç negatif.
Tezkan’ın arkasında durmak için bu korku imparatorluğunda kendilerini ortaya atan meslektaşlarına üzüldüm.
Nasıl da yürekli yazmışlardı.
++++++
Fehmi Abi de az yazacak mı?
Erdoğan, “Köşe yazarları ne kadar az yazarsa ülke o kadar huzur bulur” dedi ya...
Önce aklıma bin bir türlü espri geldi:
Mesela...
“Fehmi Abi de az yazacak mı?” dedim.
Mesela...
“Başbakan haftada altı gün köle gibi yazıp çizen bizim gibi emekçilerin acıklı halini nihayet gördü” dedim.
Mesela...
“Bakalım bizim Mustafa, Başbakan’ın sözlerini talimat addedip Star yazarlarının yazı sayısını ikiye düşürecek mi?” dedim...
Mesela...
“Ben haftada iki gün yazsam... Diğer günler fotoğrafımı koysam... Yani ben sussam, gözlerim konuşsa...” türünden zorlama şakalar bile yaptım.
Belki de en iyisi Başbakan’ı kendi geçmişiyle yüzleştirip şöyle seslenmek:
Sayın Başbakan... “İktidara itiraz etmek” ile “ülkenin huzuru” arasında doğrudan ilişki var ise... Sen de geçmişte az huzur bozmadın o zaman... Konuştun, bağırdın, çağırdın...
Kimse de sana “Sen biraz az konuş bakayım, ülkenin huzurunu bozuyorsun” demedi... Bak fena mı oldu? Sen söylenerek, itiraz ederek, kafa tutarak, yani huzur bozarak Başbakan oldun... Bırak istersen şimdi de başkaları biraz huzur bozsun...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Çene ile kalemin mücadelesi...
Başbakan’ın haftalık bir dergiye “Hergün yazı yazmayı” teklif ettiği rivayetini... Editörün “Olmaz çünkü bu dergi haftalık” dediğini... Bunun üzerine, “O zaman haftada üç olsun...” diye ısrar ettiğini... İkinci yazısını götürdüğünde, birinci yazıyı okumuş editörü, masanın üzerine pijamayla oturmuş aralıksız duvardaki priz deliğine bakarken bulduğunu biliyoruz. Kalemin mi, yoksa çenenin mi memleketin huzurunu bozduğu tartışılırken, aklıma geldi: Kimi köşe yazarlarını “Kürt açılımı” konusunda üstün fikirlerini almak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki “çalıştay”a götüren kimdi?.. O zaman köşe yazarlarını; “Hergün yazacak AKP yalakaları” ile “Haftada bir yazacak devlet düşmanları” diye ikiye ayırmış da olabilir Başbakan...
* Bekir Coşkun / HaberTurk
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Sadece AKP’nin güdümünde eylem yapan, Köşk’e çıkıp spor ayakkabı giymeyi eylem yapmak sanan, hayatları boyunca cop yemeyi bırakın, cop koruması altında konuşabilen, kendi görüşleri dışında düşünenleri “darbecisin bana ne bana ne, darbecisin işte” diye yaftalayan, sözde GENÇ özde Atatürk karşıtı kadrolu genç eylemlemcilere ne denir?
Dense dense AK-tivist denir!
* Engin Balım
++++++
Yağcıların ne mal olduğunu görmüş
Onlar gerçekten de, devletin ve milletin düşmanlarıdır. Onlar vatanı kurtarmak için savaşan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına, Türk ordusuna ve Mehmetçiğe ağız dolusu söven, Mütareke basınının uzantılarıdır.
Tayyip satılık ve korkak medyaya çöreklenmiş hain, işbirlikçi, satılık kalemşorların, her gece tam kadro televizyonlara çıkıp ahkam kesen kadınlı erkekli soytarıların ne mal olduğunu bence iyi görmüş. Sipariş üzerine yazı yazan onlardır. Ve o sahtekarlar Tayyip ve partisinin amansız destekçileridir. Onlar yağcılık ve yalakalık yapmaktan, yalan yazmaktan, milleti kandırmaktan asla utanmayan onursuz köşe yazarlarıdır. Dün arayan bazıları “Tayyip sizlere bindirdi” diyordu! Hiç ilgisi yok. Tayyip kendi yağcılarına, bindirdi.
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
Oturduğu koltuğun öneminin farkında değil
“En Büyük Devlet Büyüğü” , “konuşmak ya da yazmak” üzerinden polemiğe girmekle büyük hata etmiş...
Çünkü; bizim işimiz yazmak...
Bırakın her gün yazmayı, dediği gibi “yarım saatte” bile yazarız...
Ekmeğimizi böyle kazanırız...
Başka bir “iş” yapmamız, meslek etiğinde ayıp sayılır...
Aramızda siyasetçilere kapı kulluğu yapanlar, şirket kurarak ihalelere girenler ve iktidarlara yakınlıkları sayesinde girdikleri her ihaleyi kazananlar yok mu?
Var elbette!
Ama; “En Büyük Devlet Büyüğü” nün kızdığı yazarlar, onlar değil...
Akraba gazetelerinde her Allah’ın günü kendi partisine yağ çekenler ve tarikat gazetelerindeki şakşakçıları da değil!
Kızdığı kendisine biat etmeyenler!
Her gün yazı yazmak bizim tek işimiz...
Ama bir siyasetçinin kendisini; “tek işleri her gün yazı yazmak” olan yazarlarla kıyaslaması bile, oturduğu koltuğun öneminin farkında olmadığını göstermez mi?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Yandı gülüm Mehmet Ali Birand
Emin Çölaşan Radyo ve Televiyonlarının Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’na eklenecek yeni fıkradan bahsetmiş:
“Yüz kızartıcı suçlardan hüküm giyen kişiler haber bülteni, haber programı ve güncel programları sunamazlar.”
“Eyvah ki ne eyvah” diyor. “TRT’den büyük paralar tırtıkladığı için”, aldığı 11 ay 20 gün hapis cezası Yargıtay tarafından da onaylanan Mehmet Ali Birand bitti demektir.
++++++
Müslümana zulmeden kınayamaz
İsviçre halkı da dahil olmak üzere; bütün Avrupalının bilinç altında bir ’hilal düşmanlığı’ bulunur.
Bu hilal (yani bayrağımızdaki yarım ay), Batılı için iki anlamlı bir semboldür:
Birincisi; Müslüman kimliğini; ikincisi Türk gücünü simgeler.
Minarenin tepesindeki hilal; minarenin kendisinden daha önemlidir.
Neden yüzlerce yıl Sünni Müslümanlar Alevi Müslümanları aşağıladılar?
Neden, ’Allah-Muhammet-Ali’diyen ve Kuran’ı kutsal kitabı kabul eden Alevileri ’kafir!’ ilan ettiler?
Neden; bunların katledilmelerini helal gördüler?
Avrupalı Hıristiyana kızan Müslüman kardeşlerimizin biraz düşünme zamanları gelmedi mi?
Bizim Müslümanlar; farklı ibadet eden öteki Müslümanlara bile tahammül edemezken; Avrupalı Hıristiyan; kendisi için tarih içinde korku sembolü olmuş minareye neden izin versin?
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Ciceron’un kehaneti gerçek oldu
Antik çağda yaşayan Ciceron’un bir söylevini anımsatıyor Dr. Ömer Gemici. Ciceron, 2 bin küsur yıl öncesinden bugünü anlatıyor: “Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir. Fakat içindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman silah ve alemlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez; kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, ulusun yaşam gücünü elinden alır.”
Cesur yürek civan padişahı Fatih Sultan Recep’in gözü yaşlı serbülendi ve son çağın “Türkiyeli” büyük devlet adamı, uleması, hatibi Bülent Arınç’ın sıkça tekrarladığı “Bize vatan haini diyenler vatan hainidir” sözü Ciceron’un sözleriyle daha büyük bir anlam kazanıyor.
* Deniz Som / Cumhuriyet
++++++
“Maymun etmişler”
Mehmet Altan program tanıtımını için Saba Tümer’e konuk oldu. Programdaki diyalogları internet sitesine taşıyan Post Medya “Mehmet Altan’ı maymun ettiler” demiş .Annemin karşısına geçip “Bu elbise beni şişman mı gösteriyor” diye sormalarım geldi. Cevabı standarttır: Elbise olmayan şeyi göstermez, olanı ortaya çıkarır!
++++++
Görülmüş iş değil
40 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyoruz... Bir Başbakan’ın ağzından bu tür hakaretleri ilk kez duyuyoruz... Bir meslektaş telefonda şöyle diyor:
‘Ülkenin ve demokrasinin geleceği adına çok, ama çok korkuyorum.’
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
MİNİ YORUM
Bırakın ayılar gitsin
Yasemin Çongar, Tayyip Erdoğan’ın Barack Obama’ya Afganistan için “asker jesti” yapabileceğini yazınca, aklıma önceki sabah yazıişleri toplantısında gündeme gelen “Jay Leno esprisi!” geldi. Stüdyoda Amerikan askerlerini ağırlayan Leno, “Taliban avlamak için asker değil ayı gönderelim” gibi bir şeyler söylemiş. Madem öyle bırakın “ Amerikan ayıları yemlensin”, bizim kınalı kuzulardan ne istiyorsunuz?