Hesap Kesim Tarihi: 30 Mart 2014
Askerî uçağımız düşürüldü. Başbakan ve Davutoğlu uçağın “Suriye tarafından düşürüldüğünü” söylediler, Davutoğlu “Füzenin atıldığı yeri bile tespit ettiklerini, ellerinde belgeler olduğunu” açıkladı...
O gün bugün ortaya bir belge konamadı...
Düşen uçaktan geriye şehit olan pilotlarımızın ateş düşen evleri ve ‘Orta Doğu’da lider Türkiye masalları’ ve Türkiye’nin yerle bir olan itibarı kaldı...
Taksim’e yapılacak olan AVM’yi protesto eden bir grup Gezi Parkı’ndaki çadırlarında otururken Emniyetin bir sabah baskınıyla orantısız güç kullanılarak yaptığı müdahaleyle birlikte gösteriler, 21 ile sıçrayarak toplumsal bir muhalefete dönüştü. Milyonlarca vatandaş sokaklara dökülerek Gezi Parkı’na yapılan orantısız müdahaleyi ve AKP politikalarını protesto etti. Haftalarca süren eylemlerde 6 sivil vatandaşımız ve bir polis memuru hayatını kaybetti. Eskişehir’de sokak ortasında dövülerek öldürülen Ali İsmail dönemin sembolü oldu.
AKP iktidarı bizzat Başbakan’ın ağzıyla protestolar esnâsında polisin tavrını “efsâne yazdılar” şeklinde yorumladı... Başbakan başta olmak üzere tüm iktidar ve bürokrasisi ve yandaş medyası Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Camii’ne sığınan eylemcilerin camide içki içtiklerine dair görüntülerin olduğunu ve bunu “Cuma günü açıklayacaklarını” söylediler. Başbakan, Gezi olaylarının ‘dış mihraklar’ ve “faiz lobisi” tarafından organize edildiğini, bunları da “açıklayacağını” söyledi aylarca Gezi’yi ağzına sakız etti, patlattı da patlattı...
O gün bugün, açıklanan bir ‘dış mihrak’ olmadı, o Cuma bu Cuma camide içki içildiğine dâir yayınlanan bir görüntü olmadı...
Gezi’den geriye Başbakan’ın açıklayamadığı iddiaları ve Ali İsmail’in sopa darbeleriyle moraran cesedinin görüntüleri kaldı...
17 Aralık ‘yolsuzluk operasyonu’nu başlatan savcı Muammer Akkaş’a ekranlardan bağırarak seslenen Başbakan, savcının da bir ‘dış mihrak’ olduğunu imâ ederek, “Biz senin nereye çalıştığını biliyoruz, açıkla nereye çalıştığını, sen açıklamazsan biz açıklayacağız” dedi...
O gün bugün savcı Muammer Akkaş’ın hangi ‘dış mihraklar’a çalıştığını açıklamadı...
Çiçeği burnunda bir İçişleri Bakanı olarak ekrana çıkan Efgan Ala, “17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu öncesinde piyasadan çok miktarda dolar toplayanları biliyoruz, elimizde belgeleri var” dedi, Bankasya’yı kast ederek.
O gün bu gün o belgeleri açıklayamadığı gibi kendisine bu konuda sorulan ısrarlı sorulara “Bankasya’nın ismini vermedim” dedi cevap olarak...
Geriye Efgan Ala’nın mizah malzemesine dönen raconu ve havada kalan iddiaları kaldı...
Savcı Zekeriya Öz’ün yurtdışı seyahatlerinden tutunuz da tatillerine kadar pek çok iddia atıldı ortaya bizzat Başbakan’ın seslendirdiği. Fakat, devletin başta THY ve MİT olmak üzere tüm kurumları elinde olan iktidar, bu güne kadar ortaya bir tek belge koyamadı...
Geriye yine büyük bir algı operasyonunun iddiaları blöf olarak kaldı...
Ve belki de bizzat Başbakan tarafından ortaya atılan bu tür iddiaların en trajik olanı Kabataş’ta başörtülü bir kadına ve altı aylık bebeğine yapılan saldırının görüntülerinin bulunduğuydu... Başbakan’ın televizyonlarda bas bas bağırarak seslendirdiği iddiasına göre, üzerleri çıplak 40-50 kişi, başörtülü bir kadına ve alt aylık bebeğine saldırmışlar, darp etmişlerdi... Star gazetesinde röportajı yayınlanan ama fotoğrafı yayınlanmayan mağdûrenin ağzından büyük bir ajitasyon yapıldı... İstanbul Valisi “Öyle bir görüntü yok” dedi... İsmet Berkan zayıf ifâdelerle kasedi izlediğini ama saldırı görüntülerini görmediğini söyledi...
O gün bugün o görüntüler yayınlanamadı...
Belge, yok...
Delil, yok...
İspat, yok...
Yalnızca iddialar var...
O iddialardan geriye Başbakan’ın ve bürokratlarının havada uçuşan iddiaları kaldı, psikolojik bir savaşı manipüle eden soğuk savaş dönemlerinin kara propagandalarına malzeme edilen düşen askerî uçağımızda şehit olan iki pilotumuz, dövülerek öldürülen Ali İsmail’in morarmış cesedi, Vâlide Sultan Camii’nin cam kenarına konulan şâibeli bira kutusu, dış mihraklar, vatan hainleri, satılmışlar, haşhâşîler ve Başbakan’ın öfkeli yüz ifâdesiyle sürekli “sen kimsin?” diye sorarak tehdit eden soruları kaldı...
Başbakan tehdit etmeğe devam ediyor...
Başbakan medyaya ayar vermeye devam ediyor...
Başbakan önce düşmanı icat ediyor, sonra o düşmanla savaşmaya devam ediyor...
Başbakan şahsî hırs ve öfkelerine ülkeyi fedâ etmeye devam ediyor...
Türkiye, tek parti CHP dönemlerine rahmet okutturacak kadar baskıcı ve otoriter bir hırsın, ihtirasın ve öfkenin iktidarıyla yönetiliyor...
30 Mart 2014 tarihi, bu gemlenemez hırsın ve öfkenin ve ihtirâsın ve otoriter iktidarın önünün kesileceği tarihtir, yalnızca belediye seçimlerinin yapılacağı bir tarih değil...