Herkesin bildiği o kötü şeyler!
Tuttuğunuz oruçlar, verdiğiniz zekât ve fitreler, yaptığınız hayırlar kabul, bayramınız mübarek olsun. Bayram sohbetimiz bu kadar.
Bugün bir dostun, “Türkeş ve ’Kürtçülük akımının’sahibi” başlıklı yazımızın bir bölümüne yaptığı bir itirazı değerlendireceğiz.
Bahsi geçen yazıda, “28 Ağustos 1992’de Şırnak ve Güneydoğu’da devam eden olaylarla ilgili olarak TBMM’de yapılan genel görüşmede, ABD’nin 1960’da bir Kürtçe Alfabe hazırladığını ve bu alfabeyi Güneydoğu’da tecrübe etmek için Genelkurmay Başkanlığı’ndan izin istediğini, Genelkurmay’ın bu talebi reddettiğini, TBMM’nin, ‘Devlet Adamları Yayın Serisi’ arasında çıkan, ‘Alparslan Türkeş’in TBMM’deki Konuşmaları’adlı kitap vesilesiyle öğrenmiş olduk” dedikten sonra, sormuştuk:
“ABD bir Kürtçe Alfabe niye hazırlar?”
Bütün bunların ileride Türkiye ve komşu ülkelerden Ermenistan ve İsrail’in işine yarayacak bir “Kürdistan” çıkartmak için olduğunu, Büyük Ortadoğu Projesi ile Haçlı emperyalizmin bunu açıkça ifade ettiğini yerimiz elverdiği ölçüde örneklerle açıklamış ve sözü PKK’ya getirip:
“Öcalan, DSP, ANAP ve MHP ortak hükümetine ‘asılmamak şartıyla’ teslim edildi. Ecevit, ‘Öcalan bize niye teslim edildi’ diye düşündü, durdu. Kemal Derviş devreye sokularak Türkiye ekonomisi çökertildi” demiştik.
İşte itiraz tam da bu noktada.
Dostumuz, Öcalan MHP’nin ortağı olduğu 57’inci hükümete değil, MHP’nin içinde bulunmadığı 56’ınci hükümete teslim edildi” diyor, doğru söylüyor, düzeltir, özür dileriz.
Lâkin bu işin özünü değiştiriyor mu?
Öcalan’ı teslim alan Ecevit’in azınlık hükümeti döneminde MHP yükselen değerdi, seçimlerden birinci, birinci değilse bile ikinci parti olarak çıkacağı kesindi.. Meydanlar MHP diye inliyor, halk alanlara sığmıyordu.
Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye’den sınır dışı edilmiş aynı gün Yunanistan’a geçmiş, sığınma talebi reddedilince 10 Ekim’de Yunan Gizli Servisi’nin kiraladığı bir uçakla Moskova’ya inmiş, sığınma talebi istemiş, Duma bu talebi kabul etmiş, Başbakan kararı uygulamaya koymamıştır.
12 Kasım’da sığınma talebiyle Roma’ya gitmiş, uluslar arası baskılar neticesi İtalya’yı da terk ederek tekrar Yunanistan’a, 2 Şubat’ta Kenya’ya, Kenya’dan da 15 Şubat’ta Türk yetkililere teslim edilerek Türkiye’ye doğru yola çıkartılmıştır.
Bütün bu süreçte Türkiye Öcalan’a kilitlenmiş, Türkiye’ye teslim edildiğinde olabilecekleri tahmine çalışmıştır. Ve bu sürecin büyük bir bölümü partilerin 18 Nisan’da yapılacak seçime yönelik propagandası ile geçmiştir. MHP de bu dönemde Öcalan için fikirler ileri sürmüş, sandıklar açıldıktan sonra MHP’nin eline FP, ANAP, DYP ile bir sağ koalisyon kurma, Devlet Bey’in eline de Başbakan olma fırsatı geçmiştir.Devlet Bey bu fırsatı tepmiş, MHP’ye “Eli kanlı katiller” diyen Rahşan Ecevit’in partisi ile koalisyona giderek ikinci adam olmuş, Öcalan’ın idamı işte bu süreçte akamete uğramış, Başörtülü seçime giren Nesrin Ünal’ın başı, “Ya açarsın ya gidersin” diyerek bu süreçte açtırılmış, Irak’ın kuzeyindeki oluşum bu süreçte devletleşme yoluna girmiş; yine bu süreçte Türk ekonomisi Kemal Derviş tarafından ABD’den telefon talimatıyla Meclis’ten geçirilen “15 Günde 15 Yasa “larıyla PKK ve Batı karşısında dirençsiz hale getirilmiştir.
Aziz dostlar...
ABD’li siyasetçiler ta 1960’larda Türkiye Kürtleri için “Kürtçe alfabe” hazırlamayı düşünür ve uygulamaya yeltenirken Türk siyasetçilerin ve bu arada MHP’nin Ecevit’le ortak olurken yahut hükümet kurarken kendi PKK’sı için hiçbir öngörüsü, hiçbir plân ve programı nasıl olmaz?
Bazı dostlar partiyi partinin AB’ye boyun eğişi olan programını, İsrail’i Atatürkçü gösteren zihniyetleri Meclise sokmasını ve lideri eleştirmeyi “vatana ihanet” olarak değerlendiriyor. Parti, partinin seçim programı ve lider vatan mıdır ki onları eleştirmek vatana ihanet olsun? Parti ve lider vatan gibi algılansa bile, bir vatandaş, “Ülkenin şu bölgeleri fay hattıdır, deprem riski var “yahut” Erozyon her yıl Kıbrıs adası kadar toprağı denize sürüklüyor, yağmura kızacağımıza ağaç dikelim “dediğinde” vatana ihanet“ mi etmiş olmaktadır?