Herkes niye Fenerbahçeli?
Rahmetli Ayhan Songar Hoca Türkiye’de hemen herkesin şu üç şey konusunda kendini uzman olarak gördüğünü söylerdi:
1. Din.
2. Tıp.
3. Siyaset.
Hoca yerden göğe kadar haklıydı. Yeter ki, dinî bir konuda soru sorulmaya görsün, hemen fetvasını veririz, cümlemiz Ezher mezunuyuz ya... Her hastalığın, adı, “Şunu yap geçer” olan (kocakarı) ilacı da bizdedir. Siyaset ise sabah akşam konuştuğumuz bir şeydir. Demek ki, biliyoruz; insan bilmediği şey hakkında konuşur mu, konuşmaz tabii.. Songar hocamızın milletin uzmanlık konuları arasında olduğunu fark edemediği diğer bir saha ise, futboldur. Biz millet olarak hem teknik direktör, hem hakemiz. Hangi oyuncunun hangi mevkide oynatılacağını Fatih Terim bilmez, biz biliriz. Bir pozisyonun ofsayt olup olmadığı ve ceza sahası içersindeki dokuz kusurlu hareket bizden sorulur. Yalnız bir tek kusurumuz var bizim, Fenerbahçeli isek orta ve yan hakemlerin, gözlemcilerin, hatta rakip takım oyuncularının da Fenerbahçeli olmasını istiyoruz. Herhalde bunu, birlik beraberlik, uyum içerisinde 90 dakikayı tamamlamak için arzuluyoruz. Amma, gelin görün ki öyle olmuyor.
Olmayınca da, orta ve yan hakemlere, gözlemci ve rakip takım oyuncularına iltifatlarda bulunuyoruz.
Halimiz, Galatasaraylı isek de böyle, Beşiktaşlı isek de, Çemişkezeksporlu isek de böyle.
Bizler partileri ve genel başkanları da Fenerbahçe’yi tutar gibi tutuyoruz.
Bize göre lider, ölene kadar liderdir. Partimiz girdiği hiçbir seçimi kazanamasa bile en güçlü partidir. Zaten bizim parti, seçimlerden birinci parti olarak çıkamadıysa, bunun sebebi dış ve iç güçlerin partimiz aleyhinde çalışması ve basının parti faaliyetlerine yeterince yer vermemesidir. Aksini söyleyen yazarsa ya satılmış, ya hain, öteki parti mensubu ise, büyük ihtimalle ya cahil ya da dış güçlerin maşasıdır. Öteki partilerin liderleri yabancı yetkililerle niye görüşür? Tabii ki, milleti ve devleti aleyhine dolaplar çevirmek için! Bizim partinin lideri yabancı bir liderle görüştüyse, ya o lidere haddini bildirmiş ya da kendisine Türkiye’nin çıkarlarını dikte ettirmiştir. Muhaliflerin başına deplasman için yola çıkan rakip takım futbolcularını taşıyan otobüsün başına ne geliyorsa o gelmelidir amma, memlekette demokrasi yok ki..
Neymiş efendim, bizim takım futbolcularının onda dokuzu ve antrenörü yabancı uyrukluymuş, bunun neresi Türk futbol takımıymış! Bunlar şom ağız ve şer güç dedikodularıdır. Aslında futbolcularımız ve antrenörümüz tıpkı Obama gibi, gizli Müslüman’dır. Kendi teknik direktör ve futbolcularının Türk ve Müslüman olmasıyla övünenler, ne kadar da saf insanlar, aslında onların cümlesi gizli Hıristiyan, elimizde belge var. Mesela onlar Avrupa takımları ile maç yaptıklarında çok az yeniliyor, çoğu kez de galip geliyorlar! Niye? Çünkü karşı taraf, bunlar bizden, diye maça fazla asılmıyor, bizim takımın yenilmesi ise, gavurların Haçlı ruhu ile saldırmasından.
Hakem(!) nasıl da taraflı, görüyorsunuz. Ceza sahamız içerisinde kaptanımızın eline top çarpınca penaltı verdi, bu olacak iş mi? Neymiş efendim, dokuz kusurlu hareketten biri imiş. Yazıklar olsun, bizim lider, pardon kaptan, hiç kusur işler mi! Adam bunu bilmiyor, tutmuş hakem(!) olmuş.. Bir kere bizim lider pardon kaptanın eli mübarektir. O ele değen topa bir daha asla ayak sürülmemelidir, günah olur.
İkincisi, top kaleye gidiyordu, elbette tutacak, seyredecek hali yok ya. Yahu, o bu takımın lideri, pardon kaptanı. Göz göre göre gol mü yesin? O anda orada, o, milyonlarca kişiyi temsil ediyor, elbette ayakla, kafayla, elle, veya eline geçirdiği herhangi bir şeyle müdahale edecek. Onu oraya bu millet niye oturttu, kaleye top girerken bütün imkânları ile müdahale etsin diye. Görevini yapmayıp da, ihanet mi etseydi? Yediği, içtiği, giydiği, bindiği takımdan. Alkışı, oturuşu, kalkışı takımdan. O anda topa her türlü imkânlarını kullanarak müdahale etmese, yediği, içtiği, giydiği, bindiği her şey haram olmaz mıydı?
Helâli haramı bilmeyenler işte böyle bizim parti, pardon, bizim takım hakkında konuşuyor.
Yazıklar olsun?!