Herkes işine baksın
Fecaat.
Tam da, Cumhuriyet gazetesi yazarı "gazeteci" Uğur Mumcu''nun katledilmesinin yıldönümünde…
Tam da, "keskin kalemler"e saygı duruşunda bulunulan dakikalarda…
"Kırık gözlükler"in hatırası yeniden saplanmışken kamu vicdanına…
Üstelik de bu duyguların doruk noktasında yaşandığı an ve yerde; Mumcu''nun katledildiği Ankara''da…
Üstelik de, henüz yaşanmış başka bir katlin, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı eski Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş''i hedef alan suikastın gölgesinde…
"Zalimlere", "pusulara", "zalimlerin pusularına" duyulan öfke kabarmış taşıyorken…
Bir "gazeteci"…
Yıldız Yazıcıoğlu…
O katle dair herkesten çok konuşması gerekirken, herkesten çok susan, bu sebeple de hem tepki hem de merak odağı haline gelen siyasi partinin; MHP''nin Genel Başkanı''na…
Sormak istedi; milyonlarca insanın cevap beklediklerini.
*
Başbakan yardımcısı olduğu dönemde, Uğur Mumcu suikastının aydınlatılmasını "Türk devletinin ve siyasetin onur meselesi" olarak tanımlamış olan Genel Başkan…
Muhtemelen, meslek hayatının ilk gününden itibaren Uğur Mumcu''nun yolundan ilerlemek gayretinde olan bir "gazeteci"nin, konuşmak istemediği yerden gelen sorusuna tahammül edemedi.
*
Yıllardır kendisine sayısız soru yöneltmiş de bir gazeteciydi…
Sayısız sorusunu cevapladığı…
Sohbet ettiği…
Kırk yıl hatır borcu yükleyen kahveyi bilmem ama illa vardır bir çay içmişlikleri..
Ki…
Bütün bu tanış olma hallerine ne gerek…
Kimse kim; bir "gazeteci"…
Soru sormaya çalışırken "İşine bak işine" diye azar işitti…
"Azar" yol oldu; eş zamanlı olarak iteklendi.
*
Çoğu haber bülteni "korumalar" diye geçti ama itekleyen "milletin bir vekili"ydi.
*
"Milletin vekili"nin iteklediği "gazeteci";
Aynı zamanda bir kadın…
Bir anneydi…
Yanılıp da, herhangi bir gün dolayısıyla "bütün kadınlar" yahut "bütün anneler" için "çiçektir, böcektir, cennetliktir, yerlerde sürünmeye değil göklere yükselmeye layıktır"vari mesajlar atmaya kalkışmaz inşallah bu ayıba ortak olanlardan herhangi biri!..
*
Yıldız Yazıcıoğlu''nun yerinde başka biri olsa; pekala maruz kaldığı şu ayıbın etinden ayrı, sütünden ayrı, derisinden ayrı, yününden ayrı faydalanmaya kalkışabilirdi…
Dünün "en çok konuşulan" ismi olabilirdi, "şöhret"i yayılabilirdi, sonra çeyrek asrı geçmiş mesleki birikimine yüz vermeyip de bu "şöhret"in hatırına ona tatmin edici koşullarla işini yapabilme olanağı sağlayan ne patronlar çıkabilirdi!
Yeltenmedi.
Tersine, böyle bir haberin öznesi olmaktan duyduğu rahatsızlığı belirtti. Gazeteci olarak bir siyasi parti genel başkanı ile polemiğe girmeyi doğru bulmadığını, dün olduğu gibi bugün de soru sorduğunu, yarın da yalnızca soru soracağını bildirdi, geçti.
Sadece, şu, "işinin ne olduğunun ne kadar farkında" olduğunu gösteren tavrından dolayı bile özür dışında bir de takdiri hak ediyorken, üzerine tüy dikildi "Ajan, provokatör" ilan edildi.
Ayıp katmerlendi.
*
Artık bilmiyorum ki, biz, kime anlatır gibi anlatmalıyız bazı temel ilkeleri?
Gazetecilik, halkı olan bitenden "haberdar etmek" üzere yapılan bir iştir.
"Gazetecilik işi"nin yapılabilmesi için araştırmak gerekir, soruşturmak gerekir, sormak gerekir.
Dolayısıyla…
Halkın, haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı uyarınca yazan, konuşan, çizen, araştıran, sorgulayan, soran, hele de, çoğunluğun sindiği bir iklimde muhatabının yüzüne sorabilen gazeteci tam da "işine bakıyor" demektir.
*
Keşke…
Herkes…
Misal, tam 27 gündür Sinan Ateş''in "tetikçisini" yakalamasını beklediğimiz emniyet mensupları…
Misal, dosya kendilerine intikal ettiği andan itibaren soruşturmayı "siyasi ayağını da kapsayacak" şekilde genişletmesini beklediğimiz yargı mensupları…
Misal, Sinan Ateş suikastının "her yönüyle" ortaya çıkarılmasını ve kime uzanırsa uzansın "bütün sorumluların" hak ettikleri şekilde cezalandırılmasını "Türk devletinin ve siyasetin onur meselesi" saymasını beklediğimiz siyasiler…
De…
Yıldız Yazıcıoğlu''nun "soru sorarken" baktığı kadar bakabilse işlerine.
Belki o zaman…
Peşine düşmeyi gerektiren bu kadar çok cevapsız soru olmazdı ülkede.
Hiç kimse, hiçbir sorudan korkmazdı.