Herkes eteğindekini döktü
10 yıllık para akışını garantiledikten sonra hedef gösteren yazılarına hız veren Altan rotasını medya patronlarına çevirince meslektaşları da kalemlerinin ‘susma’ ayarıyla oynamaya başladı
Çetin Bey çocuklarını çok öfkeli yetiştirmiş. Adeta içindeki bütün intikam hissini o çocuklara yüklemiş. Ve oğullarındaki ’babayı aşma’ yarışı gözlerini körleştirmiş.
70’li yıllarda da böyleydi Çetin Altan. Evinde viskisini yudumlarken insanları gaza getirir, tahrik ederdi. Bu sert üslup toplumsal kamplaşmaları doğurdu. Sonunda genç insanlar sokaklara döküldü, masumlar hayatlarını kaybetti. Şimdi aynı toplumsal kamplaşmanın altına çocukları imza atıyor... Zira her gün birini gözü kara infaz ediyor Ahmet Altan.
Kurtlar Vadisi
Altan’ın gazetesinin cahil tetikçilerinden biri Ergenekon’la ’Kurtlar Vadisi’ dizisi arasında bağlantı kurmaya girişmiş. ’Kurtlar Vadisi’nin nasıl bağlantıları olduğunu öğrenmek için yine Altan ailesine bakmak gerekir. Ben ’Kurtlar Vadisi’nin yaratıcı ekibinden Bahadır Özdener’i ne zaman tanıdım biliyor musunuz? Taraf’ın başındaki Alev Er’in yönettiği Aktüel’de çalışırken. En yakın arkadaşı Ahmet Altan’ın kızı Sanem’di.
’Kurtlar Vadisi’ filminin senaryo çalışmalarına Ahmet Altan ucundan köşesinden karıştı mı, montaj odasına girdi mi?
İnsan ne kadar kolay hedef gösteriyor, komplo kuruyor değil mi?
28 Şubat’ta, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand damgalanmadı mı? Dün onlara sahip çıkan ’demokratlar’, bugün aynı yöntemlerle başkalarını hedef göstermeye çalışıyor. ’İçeri alınsınlar’diye haykırıyor. Bu nasıl bir demokrasi anlayışı?
Aile boyu nefret
Altan ailesinin ’işlevsizliğinin’ bedelini bütün Türkiye ödüyor... Çünkü kendi iç dinamiklerinin bir türlü üstesinden gelememişler...
Çetin Altan, annesi aracılığıyla babasından borç istediğinde aldığı yanıt ’Hangi taş sertse gitsin başını ona vursun’ olmuş... Kim bilir, kendi çocuklarına neler yaptı da onların bu kadar öfkeli, bu kadar keskin olmalarına neden oldu... Bildiğim tek şey bu öfke onları insanlardan nefret etmeye götürdü; insanlardan nefret de ülkeden nefrete...
Oysa kendi iç dinamikleriyle ilgili problemleri çözebilecekleri, öfkelerini kusarak vicdanlarını rahatlatacaklarını düşündükleri alan Türkiye değil...
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar herkes onlar gibi düşünmeyecek, bu ülkeyi de hiçbir zaman ele geçirmeyecekler.
* Oray Eğin / Akşam
Oedipus kompleksi
Oray Eğin’in yorumu beni epey düşündürdü. Eğin’İn söz ettiği nefrette Freudyen etki mi vardı? Farzedelim Altanlar Eğin’e kulak verip “introspeksiyon” tedavisine başladılar. Türkçesi içe bakış olan bu yöntem sayesinde iç dünyalarında neler olup bittiğini anlayabilirdik belki, ama uyarıcılara mesela ’para’ya karşı anlattıkları duyguların samimiyetine nasıl inanacağız. Yalan makinası mı kullacağız?
Çok teferruatlı iş...
Eğin’in tespitleri doğruysa, belli ki Altanların durumu “Oedipus kompleksi”.
Yani Freud’un ortaya koyduğu tezde olduğu gibi oğlanlar babalarına, kızlar annelerine rakip-düşman kimse gözüyle bakarak, içten içe onların yok olmasını istiyor. Öte yandan oğlanlar annelerine, kızlarsa babalarına karşı aşırı bir cinsel ilgi-eğilim gösteriyor.
Ahmet Altan’ın Kadınca’ya verdiği o röportajı tekrar hatırlayınca, olmayacak iş değil sanki, değil mi?
++++++
Önce paranın kaynağını açıkla
Taraf’taki köşesinde şöyle bir ifade vardı: Karamehmet’in sahibi olduğu AKŞAM ve Skytürk’te, Ergenekon çetesinin soruşturulmasını savunan, hukuktan yana çıkan, darbe girişimlerini eleştiren ’demokratlara’ karşı sistemli olarak saldırılıp iftira atılıyor.
Bugüne kadar 11 dalga operasyon oldu. Bu operasyonlarda SKYTURK yayın yaptı. Her yayında görüşüne mutlaka başvurulan isimlerden biri de kim oldu?
Mehmet Altan. Altan, onlarca kez ekranımıza konuk edildi. Ahmet Altan bunu bildiği halde neden yalan söylüyor?
Çünkü, mesela, Oray Eğin’in sorularını yanıtsız bırakıyor. Benim Taraf’a sorduğum, ’Değirmenin suyu nereden geliyor?’ soruma açıkça yanıt veremiyor.
’Mehmet Betil parayı koydu. 10 yıllık plan yaptık. Rahatız. ’ dedi. Betil, ’bir miktar’ para koyduğunu, ortaklığı ’düşündüğünü’ açıkladı. Ayda birkaç yüz bin dolar net zarar yazıyorsun, reklam alamıyorsun ve paranın kaynağını açıklayamıyorsun.
Ahmet Altan ne diyor? Ergenekoncusunuz, askerden yanasınız, hukuksuzluğu savunuyorsunuz ve bunu sistematik yapıyorsunuz.
Bu iftirandan ötürü yalancısın... Bu mesleğin puştlarının çok iyi bildiği bir şeyi yapıyorsun. Doğrudan patrona oynuyor. Aklın sıra göz korkutuyorsun. Her ne yapmaya çalışıyorsan, bu ülke insanlarının birliği için, mutluluğu ve huzuru için yapmadığını hissediyorum. Kötü bir insansın sen... Karanlık ve kötü...
* Serdar Akinan / Akşam
++++++
Duydunuz mu?
Demokratların susturulmamasını savunan Ahmet Altan fikir ayrılığına düştüğü Alev Er ile kavga etmiş. Er resti çekmiş,Yazıişleri Müdürü Eray Özer ise gazeteden istifa etmiş...
++++++
Emperyalizmin sivil ajanı
Bu herif, bir anayla oğlunun; erkek kardeş ile kız kardeşin seks yapmasını normal buluyor ve kadınların içinde fahişelik duygusunun olmasını istiyor. Böyle ahlakı bozuk birisinin ideolojisi olmaz. O yüzden bir solcu olur bir tarikatçi... Sonunda emperyalizmin ajanlığına soyunur. Vicdanı kara, eli kara Ahmet Altan’dan söz ediyorum.
Babası gibi roman yazmak istedi; tutulmadı. Orhan Pamuk’un Amerika ile ilişkisinden sonra uluslararası çapta bir isim olduğunu görünce, rotayı tam oraya kırdı. Amerika ne isterse yapmaya karar verdi. Ona dediler ki: ’Sana bir gazete ve bir kaç yardımcı eleman vereceğiz. Parayı merak etme. İlanlarla destekleneceksin. Bir kitabevi üzerinden kurumsal yapı oluşturulacak...’ İşte Taraf adlı ABD malı ürün böyle çıktı ortaya... Askere saldırdı; yurtseverleri karaladı; yüksek yargıya savaş açtı, iftiralar imal etti. Oraya, ancak casusların ulaşabileceği askeri bilgiler bile sızdırıldı. Yetmedi; kendisi gibi vicdansız olmayan yayın organı sahibi işadamlarına gözdağı vermeye kalkıştı.
Bunu da sor
Eğer bir kuvvet komutanı ile bağlantı kurmak darbecilik ise; Tayyip Erdoğan da eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ile bağlantı kurmuştur. Örnek’in istimlak edilen eşinin dairesi için istediği daha yüksek para; Erdoğan’ın talimatı ile ödenmiştir. Başbakan Erdoğan da darbeci mi?
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Rıza Zelyut, Serdar Akinan ve Oray Eğin’in kaleminden Ahmet Altan:
* Ahlak yoksunu
* Nefret dolu
* Kötü
* Yalancı
* Casus
++++++
Bu kez ucuza gitti
Uluç, 500 bin TL transfer ücreti alan Ardıç’ın piyasasını fena düşürdü: Çamurların ancak papucuma ulaşır. Onun da ceremesi 50 kuruş boya parası
Doğrudan sövmen suç olduğu için Atatürk’le ilgili herkes ve her şeye sövdün.. Ankara’dan, Mahmut Esat Bozkurt’a kadar. “Kemalizm” diye ad takıp, Atatürk yasasından kurtularak, her ilkesine sövdün.. Dalga geçmeye, alay etmeye başladın. “Atatürk’ün hayatından film mi çıkar?.. Çıksa da bunu dünyada kim seyreder” deme ayıbını işledin, Atatürk Filmi çekmeyi 31 çekmeye benzettin ve bittin benim için. Benim ve yazılarım hakkında yazdıklarına bundan böyle cevap vermeyeceğim. Ama Atatürk’e sövdüğün zaman, tokadımı yersin..
İkide birde “Giderim ha” diyormuşum.. Kime demişim.. Bir kişi göstermezsen, alçağın tekisin.. Seni ilk teklifinde kapan Cem Uzan’ın bana neler teklif ettiğini ve her defasında ne yanıt aldığını, şimdi adını anmıyorsun, ama eski arkadaşın ona sor.. Doğan gurubuna, Karamehmet Gurubuna, en var varlık zamanında Güneş gurubuna sor..
Gitseydim.. Ya da “Giderim ha”yı kullansaydım, bugün bankada yedi sülaleme yetecek milyonla dolar hesabım vardı. Ercan’ın bana Vatan için yaptığı teklifi duysaydın, Uzan’la Jet Set hayatı yaşayan senin bile dudakların uçuklardı.
Benim için “Megaloman” demişsin.. Yanılıyorsun Engin.. Ben megaloman değil, Megalo’yum.. Hele senden o kadar büyüğüm ki, attığın çamurlar ancak papucuma ulaşır.. Onun da ceremesi 50 kuruş boya parası..
* Hıncal Uluç / Sabah
++++++
Ört ki ölem Mehmet
Mehmet Yılmaz, Hürriyet olmasa Sudan Devlet Başkanı’nın gelişinden kimsenin haberi olmayacağını yazdı. Sedat Ergin kendisini arayarak “haksızlık yaptığını haberin Milliyet’in birinci sayfasında da yer aldığını” hatırlatmış...Yılmaz özür diliyor. Bu neyin özrü anlamadım.
Kendi grubunuzdaki gazetelerin bırakın köşe yazarlarını, haber detaylarını, birinci sayfalarını bile okumayışınızın mı? Gazetede, çarşaf ebadında köşe kapattıktan sonra yazdığınızın son derece yüzeysel, temelsiz, daha da kötüsü asılsız oluşunun mu? Hürriyet’i övücem derken, patronunuzun diğer gazetelerini yok saymanızın mı?
++++++
Hangisi karar ver?
Başbakan son genel kültür gösterisini Ankara belediye başkan adaylarını takdim ederken yaptı... Yine Kılıçdaroğlu’na verdi veriştirdi; “Eline bir mercek almış, Romen Diyojen gibi dolaşıyor” dedi.
Böylece Başbakan, elinde fenerle “Dürüst bir insan arıyorum” diye sokaklarda dolaşan ünlü filozof Diyojen’i... 1071’de Malazgirt’de Alparslan’a yenilen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i... ve elinde büyüteciyle ünlü dedektif Şarlok Holmes’i birbirine karıştırdı...
Bir telaş var ama ne telaşı?
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Böyle savunma ‘hak’ mı?
Hıncal Uluç önceki günkü Sabah’ta Engin Ardıç’ın hakkında yazdıklarını okuduktan sonra, dünkü Sabah’ta “eski dostuna ağır bir veda yazısı” yayınladı. Normalde gazete okurunun “bakalım Ardıç bu işe ne diyecek” diyerek sonraki günkü gazeteyi beklemesi gerekirdi. Ama Ardıç’ın cevabı da aynı gün yayınlandı. Savunma hakkı kutsaldır. Ama suçla savunma mı yazılır?
Ardıç Uluç’un hakkındaki yazısını önceden okuyarak, bütün iddialarını öngörüyormuş gibi cevapladı. Ardıç yazıyı sistemden mi okudu, bir köstebek tarafından mı kendisine ulaştırıldı, ilk baskıda görüp, sonrasında yazısını mı değştirdi bilemeyiz... Ama hepsi ayıp, hep yanlış, hepsi meslek etiğine ve ilkelerine aykırı...
“Söz” edep ister, üslup ister, bazen yürek, bazen fren ister. Anırırım dedin, yaladın yuttun. Halbuki söz sindirilmez, foseptiği yoktur. İçinde kalır, sürekli dürtükler. Demem o ki, sözünü bilmezsen, sözünde durmazsan, sözünü acele hırsız tavrıyla söyleyip ev sahibini şaşırtmaya kalkarsan olmaz. Her sabah çıktığın yer, er meydanı. Ya o meydana çıkma, ya da er gibi mücade et! Sinsi tezgahlardan medet umma!
++++++
MİNİ YORUM
Başbakan askerine sahip çıkmış!
Ne ‘flaş bir gelişme’ gerçekten değil mi?
Başmüzakereci Egemen Bağış, iktidar ile millet arasındaki müzakerelerin ilk faslını açtı. Millete uyum programını açıklarken “Amerikan askerleri tarafından başına çuval geçirilen askerlerimizi Tayyip Erdoğan’ın kurtardığını” da söyledi. Bu iddia ‘hayret’ edilesi bir durummuş gibi manşete taşındı. Sanki helikopter kazasındaki gibi, askerlerimizi de Fransa kurtarmıştı. Veya Barzani güçleri...
‘Ülkenin Başbakan’ı, müttefikini arayıp “bizde asker çok, alın hayrını görün” de diyebilir’ diye mi düşündü bu arkadaşlar? ABD’ye nota ver diye bastıranları “müzik notası mı?” diye ti’ye alıyor diye pek kınamıştık Erdoğan’ı... Na yapsak, biz de kendimizi ‘U’ya alıp, özürcü aydın mı mı kesilsek?..