Herkes akıllı olsun
Farz edelim ki Türkiye’de “Kalbi katılaşmış iki kesim” var. Bunlardan biri, “Ne pahasına olursa olsun, Laiklik!” diyor, ötekisi, “Ne pahasına olursa olsun Şeriat, ne pahasına olursa olsun Atatürk düşmanlığı!” diye diretiyor.
Şimdi biz bu “kalbi katılaşmış laiklere” şu soruyu sorabiliriz?
“- İyi de, hangi laiklik?”
Meselâ sen halkı Müslüman bir ülkede üniversite rektörünün bir Hıristiyan olmasını içine sindirebilir, bir başka üniversitede beş vakit namaz kılan bir öğretim görevlisinin rektör olmasını rejim için tehlike sayar mısın?
-Sayarsan, senin laikliğin Türkiye için tam da müstevlilerin istediği bir laikliktir? Ve “Ne pahasına olursa olsun şeriat, ne pahasına olursa olsun Atatürk düşmanlığı” diyen Hoca ve Hacı efendilere de sorarız:
“- İyi de, hangi şeriat?”
Meselâ sen kendi vatan ve devletini, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmayı tercih ederim!” diye yerden yere vurur, Vatikan’la “diyalog, Haçlı seferi başlatarak” Irak’ta bir milyon 250 bin, Afganistan’da yüz binlerce Müslüman’ı kurşuna dizmiş, namusunu kirletmiş, camilerini Siyonizm ve Haçlıların kışlası haline getirmiş, Filistin’i kan gölüne çevirmiş mihraklarla kol kola olur, onlarla birlikte, dün o mihrakları vatanından söküp atmış Atatürk’e tükürürsen, işte senin Şeriatçılığın da, kelimenin tam anlamıyla bir Bush şeriatçılığı, bir Helen şeriatçılığı, bir Vatikan, bir Tevrat şeriatçılığıdır ve senin getirdiğin şeriattan ne Allah(c.c.) razıdır, ne Hz. Muhammed(s.a.v).
Üzülerek ifade edelim ki Türkiye’de bugün böyle garip bir “Laiklik” böyle abesle iştigal bir Şeriatçılık almış başını gidiyor.
Dikkat ederseniz bu “Laikliğin” ve bu “Şeriatçılığın” yani her ikisinin arkasında da Amerika var, Vatikan var, Siyonizm var.
Çünkü bu kafadaki laiklerin Avrupa ile meselesi yok, üniversitedeki başörtüsü ile meselesi var. Bu kafadaki şeriatçıların Irak’ta, Çeçenistan’da, Karabağ’da, Musul ve Telafer başta olmak üzere Irak’ın ve Filistin’in tamamında her gün katledilen milyonlarca Müslüman canlarını sıkmıyor.
Ya ne canlarını sıkıyor?
Türkiye’deki Büyük Ortadoğu Projesi karşıtları onların canlarını sıkıyor, İstanbul’da Vatikan tipi “devlet içinde devlet” isteyen Bartholomeos’a karşı çıkanlar canlarını sıkıyor, Türkiye’nin her noktasında kiliseler açan misyonerlere, “Ne oluyor yahu, burası Türkiye!” diyenler canlarını sıkıyor..
İki tarafın da hayran olduğu bu Amerika, bu Avrupa mesela Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine, “PKK bir terör örgütüdür, onunla mücadele et!” diyor, Türkiye’yi yönetenler de bu sözlere kanıp, “Bunlar bizim stratejik ortağımız” diye havalara giriyor, oysa aynı Amerika’nın aynı Avrupa’nın Türkiye’deki Konsolosları Doğu ve Güneydoğu’yu mesken tutup işinde gücündeki Kürt kardeşlerimize, “Türklerle hiçbir ortak yönünüz yok, onlarla olan birlikteliklerinizi değil, ayrılıklarınızı öne çıkarın” akılları veriyor ve bu söze kanan kimi bölücü Kürtler bu Amerika, bu Avrupa’yı, “Stratejik ortak” olarak görüyor; kendi vatanına tükürüyor, kendi dindaşı paramparça olsun diye sağa sola zaman ayarlı, tahrip gücü yüksek
bombalar koyuyor..
Dememiz şu ki..
Ey kendini “Laik” ve ey kendini “şeriatçı” zannedenler ve bu Amerika, bu Avrupa’nın aklıyla hareket ettiği halde ey kendini “devlet adamı ve siyasetçi” zannedenler ve bunların aklına uyarak ey kendini “Kürt milliyetçisi” olarak görenler, görmüyor musunuz, bizi birbirimize kırdırtıyorlar..
Bunların derdi ne Türkiye, ne Kürdistan!
Bunların derdi Büyük Ermenistan,
Büyük İsrail..