Her vatandaşın cari açık yükü 7,4 bin dolardır
Merkez Bankası geçen hafta ödemeler blançosunu yayınladı…
* 2020 cari açığı 36 milyar 724 milyar dolar oldu.
* Doğrudan yatırımlar içinde gayrimenkul satışından 4 milyar 403 milyon dolar girdi.
* Gayrimenkul dışında doğrudan yatırım sermayesi gelmedi denebilir. Çok az 228 milyon dolar girdi. Yeni yatırım yapılmadı. Türkiye'deki yabancı sermaye yatırımlarının ihtiyacı için geldi.
* Portföy yatırımlarından 5 milyar 493 milyon dolar net çıkış oldu.
* 2020'de cari açığın ve bilinmeyen nedenlerle sermaye çıkışının finansmanı için Merkez Bankası rezervleri 31 milyar 862 milyon dolar azaldı.
2003 - 2020 arasındaki 18 yılık dönemde cari açık toplamı 611 milyar 199 milyon dolar oldu.
2003 - 2020 arasındaki 18 yıllık dönemde Türkiye 860 milyar 687 milyon dolar dış ticaret açığı verdi.
AK Parti iktidarı 2003'te ihracatımızın 500 milyar dolara çıkacağını söylüyordu. 2020 ihracatı 168,2 milyar dolar oldu. Hedefin ancak üçte birini tutturabildi…
Dünya Bankası Dünya Ekonomik Görünüm raporunda Türkiye'nin 2020 yılında GSYH'sının 649 milyar dolara düşeceği tahmin ediliyor. Tüm Türkiye bir yılda 649 milyar dolar katma değer yaratıyoruz. Demek ki 18 yılda bir yıllık GSYH'sına eşit cari açık vermişiz. Yani 17 yıl kendimize, bir yıl yabancıya çalışmışız. Bundan daha büyük sömürü düzeni olur mu?
Cari açık verirken kimse bize silah dayamadı. Eğer becerebilseydik biz de başka ülkeleri cari fazla vererek sömürürdük. Yani hata soyanlarda değil, bizde!
Bu cari açığı yatırım malı ithal etmek için vermedik. Zaten yatırım yapsaydık, cari açık devam etmezdi. Buna rağmen 18 yıldır neden cari açığı durdurmak için önlem almadık? Söz gelimi Çine karşı her sene 18 - 20 milyar dolar dış ticaret açığı veriyoruz. Üstelikte teknoloji ve yatırım malı ithal etmiyoruz. Çin'den ithalata kimlerin çıkarı var? Neden Çin'e karşı kota uygulamıyoruz?
Bu sorulara iktisat mantığı ve ülke çıkarları açısından cevap bulmak imkanı yoktur.
18 yılda ortalama her vatandaşın cari açık yükü 7,4 bin dolardır.
Bu yükün bir kısmını bu günkü refahımızdan ödedik. Bir kısmını da dış borç olarak ödeyeceğiz.
Cari açık kaynak kaybıdır. Hiçbir ülke bir yandan sürekli cari açık verip, diğer yandan kalkınmaz. Cari açık dış borca dönüştüğü için potansiyel büyümeyi de olumsuz etkiler. Dahası ödenen dış borç mürettabatının GSYH oranı büyüme oranından daha yüksek olursa, bu doğrudan yoksullaşma demektir.
Bir ülke cari açıktan nasıl kurtulur?
Kur sistemini değiştirir. Devalüasyon yapar… Parasının değerini düşürür... İhracatta rekabet gücü artar. İthalat pahalılaşır. TL yüzde otuzdan daha fazla düşük değerde. Ama ithalatta düşme, ihracatta artış olmuyor. Çünkü hukuki ve demokratik altyapı kalmadı. Güven olmadığı için kimse ithal girdi mallarını içeride üretmeye yanaşmıyor. Pahalı da olsa ithal ediyor.
İkincisi hükümetler ithal girdi yerine içerde riski içerecek kadar üretime yüksek teşvik verirler. İktidarın böyle bir anlayışı ve niyeti yok.
Üçüncüsü, hükümetler dış ticaret politikasını değiştirir. Tüketim malı ithalatını sınırlar. Çin'den incik- boncuk ithal etmeye devam ettiğimize göre, hükümetin böyle bir niyeti de yoktur.
O zaman ekonomi tıkanır ve şimdi olduğu gibi cezasını halk çeker.