Her Türk’ün ve her Tuncelilinin övünç duyacağı insan: Diyap Ağa

Televizyonlarda ölçüsüz, izansız devam eden Dersim tartışmalarında sıra Türk milletinin övüncü olan Diyap Ağa’ya geldi. Bir televizyon kanalında Diyap Ağa jurnalcilik, ajanlık ve milislik ile suçlandı ve Tuncelilerin Diyap Ağa’yı sevmediği ileri sürüldü. İnsan aklının sınırlarını zorlayan şeyler bunlar. Peki, Diyap Ağa kimdir? Söze ortasından başlayalım.
Sakarya Savaşı’nın ilk günleri. 1921 Yunan Ordusu bütün gücü ile saldırıya geçmiştir. Sakarya Savaşı sıradan bir savaş değildir. Şairin, “Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur / Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur” dediği yerde, Sakarya’da, Avrupa’nın tarihi kinini taşıyan Yunan Ordusu, Mustafa Kemal’in şahsında Atila’ya, Murad Hüdavendigâr’a, Yıldırım Beyazıt’a, Kanuni’ye saldırmıştır. Sakarya’da, Sırp Sındığı, Kosova, Niğbolu, İstanbul’un fethi, Mohaç, Prut, Plevne zaferleri ve bir dizi de mağlubiyet vardır. Sakarya hepsinin toplu hesaplaşmasıdır.
Cephe yer yer yarılmıştır. Cepheden Ankara’ya BMM Başkanı Adnan Beye meclisin Kayseri’ye taşınması için hazırlıklara başlanması talimatı gelir. Adnan Bey, çok gizli telgrafı aldığı gibi durumu Taceddin Dergâhında öğlen arkadaşları ile dinlenmekte olan Mehmet Akif’e koşarak haber verir. Mehmet Akif, telgrafı okuyunca ilk tepkisi “geleli tam 850 sene olmuştu” diyerek, büyük bir üzüntü ile Malazgirt’ten 850 sene sonra Türk milletinin Anadolu’dan çıkarılmak üzere olduğunu dile getirir.
Büyük Millet Meclisinde yapılan tartışmalarda Kayseri’ye taşınma konusu ele alınır. İşte bu sırada o güne kadar hiç söz alıp konuşmamış bir milletvekili, Dersim mebusu Diyap Ağa söz alır ve kürsüye çıkarak şöyle der: “Efendiler, biz buraya savaşmaya ve ölmeye mi, yoksa burayı bırakıp kaçmaya mı geldik!..”. Bugün bazılarının cehaletten, bazılarının ihanetten jurnalcilik, ajanlık ve milislikle suçladığı Diyap Ağa bir İstiklal Harbi kahramanıdır. Diyap Ağa, şöyle demektedir: “Türklük tehlikeye düştüğü için Milli Mücadeleye katıldım.” Diyap Ağa ve aşireti Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı suikastten kurtaran ve koruyan aşirettir.
Diyap Ağa ile ilgili bir şey öğrenmek isterseniz, rahmetli kardeşim Avukat Suat Bulut ve Kaan Gökalp’ın birlikte kaleme aldıkları ve Kripto Yayınları tarafından yayınlanan “Dersim’in Gizlenmeye Çalışılan Gerçek İfadesi: Diyap Ağa” adlı kitabı okuyun. Okuyunca bir kez daha Allah rahmet eylesin diyeceksiniz. Öte yandan Diyap Ağa’nın ailesi, Diyap Ağa’ya yapılan bu alçakça saldırılar karşısında neden susuyorlar biliyor musunuz? Tunceli’de yaşayan akrabalarının katledilmesinden korktukları için. Demek ki Tunceli, en beter günlerini yaşıyor.
Bugün bölücü zihniyetin Tunceli’ye heykelini diktiği Seyid Rıza gibi işbirlikçi, bölücü, soyguncu ve katil değildir. Seyid Rıza, Şeytan Köprüsü mevkiinde 33 asker ile birlikte şehit edilen teğmen İsmail Hakkı’yı kendi elleri ile öldürmüş bir katildir. Diğer cinayetleri bir tarafa. (İhsan Çağlayangil, Kader Bizi Una değil Üne İtti, s.66)
Gâvura gâvur demenin suç olduğu günlerden geçiyoruz. Vatan hainlerinin övüldüğü günleri yaşıyoruz. “Yunan Ordusu’nun Ege harekâtı olmadı” iddiasının TBMM çatısı altında ileri sürüldüğü günleri yaşıyoruz. Ancak gerçekler değişmiyor.
Öte yandan Tunceli tartışmalarının yoğunlaştığı günlerde bir Tunceli gerçeğini toplumla paylaşalım. Tunceli’de bir Düzgün Baba türbesi vardır. Tunceli halkı için çok önemlidir. 1937’de isyancılar ile en sert çatışmaların olduğu bölgelerden birisidir. 1998’de Türk Ordusu, Tunceli halkının türbeyi rahat ziyaret edebilmesi için 4.5 ayda 11 kilometrelik bir yol yapmıştır. Bu yolun yapılabilmesi için 5 şehit verilmiştir.
Makalemizi yine Diyap Ağa’nın bir sözü ile bitirelim: “Vatan hainliği cehennemlik bir suçtur.”

Yazarın Diğer Yazıları