Her şey var millet yok!
Sadece mahkemeler mi “millet adına” karar verir?
Hayır, hayır.
Ordu eğitimi millet adına alır, tetiği millet adına çeker. MİT, istihbaratı millet adına toplar, kirli ve tehlikeli alanlara millet adına sızar. Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına yasa yapar. Hükümetin icraatı da millet adınadır. Vergiler devlet eliyle millet adına, millet için toplanır, millet için harcanır. Savaşlara millet için, milletin yaşadığı yer olan vatan için girilir. Barış millet için yapılır. Millet, tarihi, kültürü, kurumları, nüfusu, idealleri, inançları ile tespih tanelerini bir arada tutan ip mesabesindedir.
İmame ise, devlettir.
Bütün bunları niye yazdık?
Yazdık, çünkü ülke olarak savrulmuşluğumuz, Erdoğan hükümeti tarafından tespih tanelerini bir arada tutan işte bu “millet ipinin” koparılması, yerine alt kültürlerin ikameye çalışılması yüzündendir. Taneler dağılınca her tane kendi başına buyruk haline gelmiştir. Elbette bu işlerin evveli de vardır amma AKP iktidarı döneminde milleti darmadağın etme organize bir fiil halinde oldu çıktı. Milletin değerleri olan gazilik ve şehitlik kavramlarına itiraz edildi; milletin kurucu iradesine laf atıldı, milletin dini olan İslâm’a su katıldı, milletin mal varlığı, hatta toprakları satıldı; milletin düşmanları vardı, dost edinildi. Tespihin ortasındaki millet ipi çekilerek millet “fertler” haline getirildi, bu iyi bir şey denildi.
Şu anda milletin bütün kurumları yerinde duruyor, lakin ortada millet yok, fertler var.
Her gün “şoke edici” birkaç hadiseyi birden yaşıyoruz. Niye? Niye olacak, şu günler ikinci aşamaya geçme sancılarının yaşandığı günler de onun için. Tespih taneleri “millet” yerine “parti” bağlacı ile bir araya getiriliyor ve imame olarak da Erdoğan ikame ediliyor. Buradaki “imame” den kasıt, imalık falan değil, doğrudan devletin yerine şahsı koyma fiilidir. Bilerek bilmeyerek yolun sonu buraya vardı, varacak.
O saatten, o aşamadan sonra tehlike o ki, dün millet adına var olan ve faaliyet göstere kurumlar “millet adına” değil, parti adına varlıklarını ve fiillerini sürdürecek, sürdürebilecek. Böyle bir durum gerçekten “çağdışı” bir durum. Hiçbir milletin hak etmediği bir sonuç. Hele Türk halkı gibi devlet geleneği birkaç bin yıla dayanan ve güçlü bir millet olduğunu binlerce yıllık badireler süzgecini başarıyla atlatarak ispatlamış ve bugünlere gelmiş, gelebilmiş Türk milletine hiç ama hiç yakışmıyor. Zaten yakışmayacak da..
Bu süreç başlatıcıları tarafından başarıyla tamamlansa bile bir “ara dönem” olarak tarihe geçecek ve çok kısa sürecek.
Faturası ağır olacak, o ayrı bir konu.
Ne yapalım, alıştık.
Yemen çöllerinde, Balkanlar’da, Çanakkale’de, hatta Asya içlerinde, Akdeniz’de, Afrika çöllerinde, Avrupa ovalarında az mı bedel ödedik? Dünyanın neresine kazma vursanız, bir Türk şehidinin, bir Türk esirinin kemikleri ile karşılaşırsınız. Ceddimizi sıcak yataklarından koparıp oralara gönderen irade işte o “millet ipliği” ile bir araya geliş iradesiydi. Biz biliyoruz ki “şehitler diridir” . Esirler mazlumdur ve onlar da “zulmen şehit” tir.
İşte o “diriler” biz “ölüleri (Bizi öldürenler bilsin ki)” erinde gecinde diriltecek, harekete geçirecektir.