Her şey Erdoğan için!

Türkiye Sayın Erdoğan’ın çiftliği sanki. Başkanlık, yarı başkanlık sistemi arayışları hep Erdoğan’ın nefsine uygun bir sistem bulabilmek için. Bir gün AKP Grup Başkanvekillerinden biri, “Başbakanı seçilmiş cumhurbaşkanı atasın” önerisinde bulunuyor, bir başka gün bir başka Grup Başkanvekili, “Mevcut sistem zaten başkanlık gibi, ufak bir rötuşla başbakanı seçilmiş cumhurbaşkanı atar” aklı veriyor.
Türkiye, sanki Türk milletinin vatanı değil, Erdoğan ve AKP’nin çiftliği gibi. Hatta çiftliğinden bile öte.. Hiçbir çiftlik sahibi çiftliğinin kâhyasının nefsine göre bambaşka bir hale sokulmasına izin vermez. Ölçü; verim olur, üretim olur, çiftlikteki ahenk olur, kârlılık olur. Yani, bir çiftlikte böyle köklü bir değişiklik yapacaksa, çağırır kâhyayı, “Bu işten sonra et, süt, tahıl üretiminde bir artış olacak mı? Kalite yükselecek mi? Pazar payımız artacak mı? Çiftlikte çalışanlar daha mı mutlu olacak?” diye sorar.
Şimdi elinizi vicdanımıza koyup cevap verelim. Erdoğan, Başbakan değil de, Başbakanı atayan Cumhurbaşkanı olduğunda Türkiye’nin cari açığının 65 milyar dolardan 15 milyar dolara düşmesinin yolu mu açılacak? PKK silah mı bırakacak? ABD, Türk askerine insansız savaş uçağı mı verecek? İsrail, Mavi Marmara katliamından dolayı Türkiye’den özür dileyip tazminat ödemeyi mi kabul edecek? Çiftçinin üretimine Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olup Başbakanı ataması bir katkı mı yapacak? Serbest bırakılan zina yine suç sayılmaya mı başlanacak? Mehmetçiğin başına çuval geçiren ABD ile Afganistan, Irak ve Suriye’de Müslüman’a Mehmetçiğe tetik çektirmekten vaz mı geçilecek? Erdoğan’ın BOP Eş Başkanlığı mı düşecek? Erdoğan Cumhurbaşkanı olup Başbakanı atama yetkisi alınca, ABD Başkanları Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nı parmak işareti ile çağırma cesareti mi gösteremeyecek?
Uzatmanın âlemi yok, bunların hiç biri olmayacak. Öyleyse Türkiye’nin sistem arayışları Türkiye için değil, Erdoğan içindir. Zaten bütün bunlar Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilip Başbakanı atama yetkisine sahip olduğunda gerçekleşecekse, bugün de gerçekleşir. Çünkü Erdoğan’ın bugün de bütün bunları yapma gücü var. Bu güç var ve Erdoğan da yapmıyor, Cumhurbaşkanı olunca yapacağım diye bekliyorsa, o zaman Kenan Evren gibi “şartların oluşmasını” bekliyor demektir... Yani ayıp ve suç katmerlenir...



Bu işler ince işler
Türkiye öyle sinsi dönüştürülüyor ki, kimse başına gelenin farkına varamıyor.
Dünkü yazımızda Robert Kolejlerde yetişenlerin nasıl olduklarına, Batıcı ve milletin değerlerinden nasıl uzağa savrulduklarına parmak basmıştık.
Elbette istisnalar vardır, amma ekseriyet öyledir. Niyetleri iyi olsa da, milletle aralarında mesafe vardır. Emperyalist ve işgalci Batı iyi, Müslüman ülkelerin tamamı “arkadan vuran” haindir, onlar için.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Biliyorsunuz tabii.. Türkiye’nin bütün okulları kolej mezunları gibi bu milletin değerlerini içine sindiremeyen nesiller yetiştirmeye başladı. Devlet, okulları devşirilmişlere terk edince boşluğun önemli bir kesimini devletin kurucuları ile problemi olan cemaatler doldurdu.
İlginç bir örnek...
Bir banka haftalardır, “Karneni getir, hikâye kitabını götür” reklamı yapıyor. Maksat, çocuğun ayağını bankaya alıştırmak. Tamam, kabul. Aynı şeyi bir cami imamı yapsa, karneni getir, Hz. Peygamber’in hayat hikâyesini anlatan kitabını götür dese, Türkiye’de yer yerinden oynardı..
Daha geçtiğimiz yıl Diyanet İşleri Başkanı, “Ey millet Kur’an okuyunuz” dedi, edilmedik laf bırakılmadı. Aynı Diyanet, Fransız klasiklerini okuyun deseydi, ne kadar alkışlanırdı...

Yazarın Diğer Yazıları