Her şey dolara bağlı... (I)
2010 yılında artan cari dış açığın çözülmesi için önce cari açığı bu kadar artıran nedenleri analiz etmek gerekir. Çözüm de bu nedenlerin kendi içinde saklıdır.
1) Yunanistan ve İrlanda’nın yaşadığı borç sorunu ile Portekiz ve İspanya’da mevcut olan borç riski, Avrupa Birliği’ni daraltıcı önlemler almaya zorladı. Bu nedenle Türkiye için dış talep daraldı. Buna karşılık iç talep yüksek olduğu için, ithalat arttı. Dış ticaret açığımız ve sonuçta Cari açık yükseldi.
2) Yine bu sene sıcak para girişi arttı. Kısa ve uzun vadeli sermaye girişi ile dış borçlanma nedeniyle döviz girişi, cari açıktan fazla olduğu için, kur baskısı arttı. TL değerlendi ve bu nedenle ithalat ucuzladı.
Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, kasımdan-kasıma son bir yılda, TÜFE ile indirgendiğinde, yani enflasyonun etkisi giderildikten sonra, doların reel getirisi eksi yüzde 9.7 ve euronun reel getirisi ise eksi yüzde 17.1 oldu.
Merkez Bankası Reel Efektif Döviz Kuru-TÜFE Bazlı (2003=100) endeksi 2010 Kasım ayında 131.5’tir. Başka bir ifade ile 2003’ten bugüne, TL yüzde 31.5 daha değerlidir. Yani bugün bir doların 1.55 yerine 2.04 olması gerekir. Dolar kuru daha düşük, 1.55 olunca, Türkiye rekabet gücünü kaybetti. Dış ticaret açığı ve cari açık verdi.
MB reel kur endeksini, Türkiye’nin dış ticaret yaptığı 29 ülkeye göre hesaplıyor. Bu nedenle şimdi bir lira 2.04 dolar kuruna Denge Kuru diyebiliriz. Bu kurun altında olduğu sürece, Türkiye’nin rekabet gücü düşüyor. Cari açığı artıyor.
Aslında Denge Kuru tartışmalı bir kur seviyesidir. Ancak Türkiye için Denge Kuru’na bir anlamda, ödemeler dengesini sağlayan kur da demek mümkündür.
3) Merkez Bankası’nın kuru gözetmiyor olması nedeniyle de dolar kuru bu kadar düştü veya TL aşırı değer kazandı. MB benim işim ve kanunda bana verilen görev TL’nin değerini korumak diyerek, yeteri kadar döviz almadı.
Rezervleri sıcak para ve ithalatla orantılı olarak artırmadı ve TL’nin aşırı değer kazanmasına izin verdi. Bu yolu enflasyonla mücadelede kullandı.
Sonuçta düşük kur, ithalatın artmasına, sanayinin ve üretimin ucuz ithalata dayalı girdi kullanan bir yapı kazanmasına neden oldu. Bunun içindir ki cari açık arttı... Aynı zamanda ekonomi yeni istihdam yaratamadı.
4) Hükümette TL’nin aşırı değer kazanmasını destekledi. 8 sene finansmanı yapıldığı sürece cari açık sorun değil dedi. Zira bu nedenle dış borcumuzun artması, kârlı varlıklarımızın yabancıya satılmasının getirdiği sorunlar nasıl olsa kısa dönemde anlaşılmıyordu. Ne var ki, cari açığın, 2010 yılında 45 milyar dolara çıkması ve son 8 yılda 215 milyar dolara tırmanması, ülkenin gelecek riskini artırdı.
IMF ve diğer uluslararası kuruluşlar, bu cari açığın Türkiye için bir risk oluşturduğunu açıkladıktan sonra, Başbakan çark etmeye mecbur kaldı ve kendisi de sıcak paranın yanlış olduğunu söyledi. MB önlem almaya zorlandı.
5) Bankaların yüzde 42’sinin yabancıya satılması, kamu altyapı yatırımlarının ve kamu varlıklarının yabancıya satılması, imalat sanayiinde yabancı kontrolünün artması, özel sektör dış borçlarının artması ve Borsa’da sıcak paranın spekülatif kazanç sağlaması ile yurt dışına faiz ve kâr transferi arttı. O kadar ki AKP iktidarında yurt dışına faiz ve kâr transferi 45 milyar dolara ulaştı. Bu da cari açığı artırdı.
(Yarın: MB önlemleri ne kadar etkili olur.)