Her "muhalif"im diyenin peşine takılanlara ders…
Elif Çakır, adında bir "gazeteci(!)" var;
En alçak, en haysiyetsiz, en operasyonel, en tetikçi manşetlerin atıldığı günlerde, "FETÖ" kumpaslarının "mutfağı" işlevi gören Taraf'ta yazdı.
"İktidar yandaşı medya"nın "amiral gemisi" olarak konumlandırıldığı günlerde Star'da yazdı.
"Kabataş saldırısı" diye gündeme getirilip de, sonradan "Kabataş yalanı" olduğu anlaşılan "fantastik şey"in müsebbibiydi; habere konu "başörtülü bacımız"ın, Kabataş iskelesinin önünden geçtiği sırada "belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grup tarafından 52 saniye boyunca dövüldüğünü" anlattığı röportajı o yaptı.
Sonra…
17-25 Aralık…
15 Temmuz…
Yağdı yağmur, çaktı şimşek… Derken…
AK Parti yanlısı medya kendi içinde önce karpuz gibi ikiye, sonra fraksiyon fraksiyon dilimlere, en son olarak da birbirine rakip, karşıt, hasım bakanların arkasında saf tutacak şekilde küçük kümeler halinde ayrışınca "dışarıda" kaldı.
Kendisi gibi "kovulan" bir grup eski "AK Parti yanlısı hatta mensubu gazeteci(!)"yle birlikte, Karar gazetesinde yazmaya başladı.
***
Bu arada not düşeyim, bu "dışarıda kalış", AK Parti'nin yahut medyasının hatalarını, yanlışlarını görüp de, bunlara tahammül edemez hale gelip de, istifa etmek suretiyle yaşanmadı; bu isimler "kovuldukları" için AK Parti'yle yollarını ayırmak zorunda kaldı.
Kovulmasalardı, belki hâlâ iktidarın hınk deyicisi gibi davranmayı sürdürüyor olacaklardı.
***
Balık hafızamız sağolsun; bütün bunlar unutuldu. Elif Çakır, arkadaşlarıyla birlikte "muhalif yazar" diye anılır oldu.
***
Bu sicile sahip birinin de "muhalefet etmek" gibi bir hakkı var elbette. Ama yakın tarihte "Türkiye'de muhalif olmak" biraz da, AK Parti iktidarının kuruluşu itibarıyla ortaya koyduğu "yol haritası"nın karşısında ve o "yol haritası"yla tahribe uğraması işten bile olmayan Atatürk'ün hatıra ve emanetlerinin, Cumhuriyet değerlerinin, 1923 rejiminin, kurucu ideolojinin, üniter yapının, milli devletin yanında olmak anlamı taşıyor ya…
Sağolsun Çakır, dünkü, "yetmez ama evet" diyenlerin, "akil insanlar heyetinde yer alanlar"ın, Türkiye'nin AB sürecini destekleyenler"in "hepsinin ama hepsinin doğru olanı yaptığını" savunduğu hatta onları "vatansever" ilan ettiği yazısıyla bu manda bir "muhalefet"inin söz konusu olmadığını, "Kimse bugünleri görecek kahin değildi, kimsenin önünde de bugünleri gösterecek küre yoktu" ifadeleriyle de üstün(!) "gazetecilik/aydınlık öngörüsü"nü ortaya koydu da kurtulduk kendisiyle aynı sıfatla yaftalanmaktan.
Ağır geliyordu zira!
***
Umarım, iki satır AK Parti eleştirisinde, birkaç CHP yahut İYİ Parti güzellemesinde bulundular diye bu tiplerden medet umanları da kendine getirmiştir Çakır'ın "aslına rücu ettiği", emsalleri için de bu ihtimalin her daim var olduğunu belgelediği cümleleri!
Coronalı tatiller…
Herkes "sahiller"de sosyal mesafeden de, maskeden de eser olmadığını anlatıyor ama hiçkimse gitmekten de geri kalmıyor!
Öyle ya, sen, ben, o, eşimiz, dostumuz; uzaylılar gelip de istila etmedi memleketin meşhur plajlarını sonuçta; kalabalıktan, mesafesizlikten, Covid-19 tehlikesinin unutulmasından, kulak ardı edilmesinden yakınanlar oraları dolduranlar da…
Gün geçmiyor ki, bir "kamu spotunda bilinç uyarısı yapan sanatçı"nın "tatil keyfisi" videosu düşmesin sanal ortama; o Bodrum'a gidiyorsa ben de Menekşe Plajı'na giderim diyor doğal olarak hayranları da!
O, şezlonga uzatılmış bacak fotoğrafı çekilecek; taze pedikürlü ayak parmakları cümle alemin gözüne gözüne sokulacak.
Yaz bitmeden en az bir kere, "beach"te kokteyl yudumlama "story"si paylaşılacak.
Yat, tekne, sandal olmadı arabalı vapurun burnunda illaki bir "Titanik pozu" verilecek.
***
Tek "deniz" olsa en azından "Orta Anadolu bozkırı"nı kurtarma şansımız olur; ama öyle değil ki.
Değil Sağlık Bakanı, değil Cumhurbaşkanı, allameicihan uyarsa, Bilim Kurulu üyeleri il il, ilçe ilçe, köy köy hane hane dolaşıp anlatsa ı-ıh; bu "mesafeli bayramlaşma" işi yatmadı bizim toplumun kafasına.
Mutlaka bir öpüşülüp koklaşılacak.
Kapı ağzından "Herkese iyi bayramlar" deyip de iki adım geri çekildiğin an buz kesiyor ortam; alınanlar, darılanlar, olmadık gerekçe ve sıfatlarla yaftalayanlar…
Başıma geldi oradan biliyorum; memleketin sözüm ana en "aydın" coğrafyalarından birinde "Sarılalım be ya, bir kereden bir şey olmaz, bugün bayram"lardan korunacağım diye akla karayı seçtim; kimse gevşemesin diye takındığım bütün nemrutluğuma rağmen benim bile elimi verip kolumu kaptırdığım çok oldu şu birkaç günde.
***
Memleket sathında böyle bir "mıçmıç"lık almış başını giderken, yanarım yanarım okey, tavla gibi oyunlarla ilgili yasağın gölgesinde dükkanı siftahsız kapatmak durumunda kalan küçük esnafın haline yanarım; adam 100 metre gidince deve güreşi bile yapabiliyor, bitişikteki kafede aynı tabağa kaşık, çatal sallayabiliyor ama kahvenin bahçesinde iki tavla atamıyor hâlâ!
Lüks otelleri, "deluxe" otelleri, AVM'leri, seyahat şirketlerini, barları, restoranları; hepsini kurtardık; bizi de birkaç kahvehaneyle, tiyatronun iflası kurtaracak herhalde…