Hepimizin bildiğini kimden saklıyorsunuz?
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, "Ankara halkı için yataklar ve yoğun bakımlar doludur. Hastalanmayın" tiviti attı diye, yine yemediği hakaret kalmadı.
Yalan mı kardeşim?
Bu şehirde yaşayıp da son birkaç hafta içinde yolu herhangi bir nedenle, herhangi bir hastaneye düşmüş olan herkes biliyor zaten bunun böyle olduğunu.
***
Ben biliyorum mesela;
İki hafta önce bünyemin hiç huyu olmadığı şiddette bir soğuk algınlığı geçirince, pandemi sürecindeki ilk PCR testimi yaptırmak zorunda kaldım. Tenha olur diye tercih ettiğim özel hastane bile tıka basa hasta doluydu.
Geçtiğimiz hafta oğlum ateşlendi. Doğduğundan beri bütün kontrol ve muayenelerini yaptırdığımız ve hiçbir zaman herhangi bir sıkışma, kargaşaya tanık olmadığımız hastanenin pediatri servisinden dışarı taşıyordu sıra bekleyen çocuklar. O kadar ki, bulaşma riskine karşı tedbir olarak çocukların bir bölümünü geceleri çocuk acil hizmeti veren başka bir bloka aktarmak zorunda kaldılar. Doktorlar muayenelerini odalarında değil, gelip orada yaptılar.
Son olarak önceki gün halamız (görümce yazmak bir garip geldi) ateşlendi bu defa. O da aynı yoğunlukla karşılaşmış muayeneye gittiği hastanenin koridorlarında.
***
Bunun nesini gizleyeceksiniz?
Ayrıca neden gizleyeceksiniz?
Esin Hoca, "Hiçbir sorun yok. Hastanelerimiz beş yıldızlı otelden hallice; herkesin özel odada tedavi imkanı var" dese de, vatandaş da apır sapır her şikayeti için hastaneye koşsa, sağlıkçıların zaten ağır olan iş yükünü yok yere daha da katlasa daha mı iyi?
SOSYAL YARDIM GÜNCELLEMESİ
Aşılanma oranının en yüksek olduğu illerden biri Ankara ve durum yukarıda aktardığım gibi. Diğer iller de farklı değil gibi görünüyor. Konya''da, koridorlara dizilmiş sedyeler üzerinde bakılan hastalardan söz ediyor sağlık çalışanları. "Sahiller" zaten yaz başından beri yaşıyorlar bu sıkıntıyı.
Bakın daha Ağustos. Daha tatil dönüşleri tamamlanmadı. Daha okullar açılmadı. Üniversitelilerin şehirlerarası trafiği başlamadı.
Bunun, sair zamanda bile sokakların aksırık tıksırıktan geçilmediği Eylül''ü var… Ekim''i var…
Kapanmanın, ticari işletmeler için de öyle ama özellikle okullar için "K"sını bile telaffuz edecek halimiz kalmadığına göre…
Toplumun bir bölümünü "aşılamaya" asla ve kat''a ikna edemediğimize göre…
Aşı olanlar da "Bana artık bir şey olmaz" rahatlığı içinde sergiledikleri sorumsuzlukla başka türlü bir tehdide dönüştüğüne göre…
Pandemi dizisinin, yeni sezonunda biraz da "bağışıklığı güçlendirme" üzerinden mi yürüsek acaba?
Asgari ücretle geçinen bir ailenin, her ferdinin, her gün düzenli olarak "yumurta" yemesinin bile mümkün olmadığı, 200 ml (bir bardak) günlük sütün 4 TL''yi geçtiği, peynirin etle yarıştığı Türkiye, maaş/enflasyon ortalamasında, sosyal yardım anlayışının güncellenmesi, vatandaşın makarna yerine (veya makarnayla birlikte) doktor onaylı vitamin takviyeleriyle desteklenmesi hiç de fena bir başlangıç olmaz mesela…
Zira tek korona virüs değil belki rota virüs, belki başka bir sebepten kaynaklanan, tanısı da tam konulmayan bulantılı-kusmalı başka salgınlar da kol geziyor şu sıra ortalıkta.
SORU-YORUM
"Artık; Avrupa''nın, ABD''nin taşeronu değiliz" diye esip gürlüyordu dün yine iktidar yandaşlarından biri. Keşke şunu da yazıverseydi; "artık" değilsek ne zaman öyleydik?
AKP iktidarı, Roma''da, Papa heykelinin gölgesinde egemenliğimizi devrederken mi mesela?
AKP Genel Başkanı, ABD''nin Orta Doğu için yürürlüğe soktuğu böl-parçala-yönet projesinden başka bir şey olmayan "GOP"la ilgili olarak "Eşbaşkanıyız" diye övünürken mi?
"HER ŞEY ÇOK PEMBE"YMİŞ GİBİ
Okullar yüz yüze eğitimle açılıyor ya, geleneksel "Bir öğrenci çantası kaç liraya dolar" araştırma/röportajlarından geçilmiyor ekranlarda.
Mikrofon uzatılan kırtasiye sahipleri dikkatimi çekti; "zam" diyemezgillerden seçilmiş sanki hepsi. Son bir buçuk iki yılda her şeyin ama her şeyin fiyatı ikiye, üçe katlandığı halde hâlâ "küçük bir artış" diye tanımlıyorlar velilerin faturayı görünce yaşayacağı şokun nedenini.
Dürüstçe "Fiyatlar cep yakıyor. Biz de istemezdik ama malum pandemi, kapanma, dolar, maliyet…" filan deseler, hatta "Bizim de çocuğumuz var biz de zorlanıyoruz" diye ekleseler başlarına bir iş gelir diye mi korkuyorlar acaba?
Manasız bir "pembeleştirme" gayreti.
Defteri zamlı satarken gizlemeye çalıştıkları ekonomik felaketi, manavdan biber patlıcan alırken kendileri de yaşamıyor sanki!