Hepimiz hukukçu, hepimiz askeriz
Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde rastlanmayan kaos ortamındayız. Bilgi kirliliği ile yönlendirilen insanlarımız ciddi bir travma yaşıyor. Toplumumuzu cinnete götürmeye kalkışan projenin şüphesiz öncelikli iki hedefi var; Hukuk ve güvenlik. Milleti millet yapma özelliklerini ortadan kaldırmayı yüzlerce yıldır saçtıkları bölücülük tohumları ile bozamayanlar, milletin unsurlarının devlete olan güvenini sarsarak ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Bireyin devlet erkine güveninin yitirilmesiyle hukukun ve nizamın güvenliğinden sorumlu olanlar 1992’den bu yana hedefin tam ortasında.
Son sulandırmalarla beraber kelimenin tam anlamıyla “Fasa fiso” haline dönüşmekte olan soruşturmada en çok tartışılan iki ana unsur hukuk ve asker değil mi ?
Başından beri ceberut uygulamalar yüzünden tartışma sınırlarını aşıp eleştirilen soruşturmada bireysel hatalar yüzünden bireylerin bağlı bulunduğu hukuk kurumu yıpranmaktadır.
Türk milletinin adalete olan inancı ciddi olarak sorgulanmaktadır. Devletin dolayısıyla hukukun koruyuculuğu görevini binlerce yıldır yüklenen asker de bu soruşturmanın içine çekilmeye çalışılarak taraf haline getirilip yıpratılmaktadır.
Kim ne derse desin son yıllardaki bu gayretlerin büyük ölçüde başarıya ulaştığını, dolayısıyla hukuk ve ordunun önemli oranda yıpratıldığını kabullenmek zorundayız.
yapılan bu çalışmaya çanak tutan kurum ve kuruluşları uzun uzun tartışmak yerine bugüne kadar yapılan “İtibar infazları”nı durdurmak, iade-i itibar için radikal kararları uygulamaya koymak şarttır.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan son açıklama anlamlıdır. Emeklisi, muvazzafı-
yla Türk Silahlı Kuvvetleri’ni soruşturmanın içine çekilme gayretleri bardağın taşmak üzere olduğunu gösteriyor. “Kaynağı neresi olursa olsun bu tür haberlerle TSK’ya yöneltilen hukuk dışı saldırılara karşı yalnız Türk silahlı Kuvvetleri’nin değil, onun gerçek sahibi yüce Türk milletinin de yasal ve demokratik tepki göstermesinin doğal bir beklenti” olduğu vurgulandı.
Özet olarak komutanlar “Ey necip Türk milleti. Biz sizin sinenizden geldik. Üzerimize giydirdiğiniz üniforma ile sizin güvenliğinizi sağlıyoruz. Ama bizim itibarımızı bize bu görevi veren millet olarak siz korumalısınız” demekte.
Üstelik bunu yaparken yasa sınırlarını zorlamadan demokratik tepki gösterin denirken de yöntem işaret edilmekte.
Bu çağrıdan kimler üzerine düşeni görecek. Bu ortamda tahmin etmek güç ama durumdan vazife çıkarmakta pek mahir olan “Miskin laikler” bunun meydanlarda bayrak sallama ile yapılamayacağını öğrenmiş durumda. Tamamen iyi niyetle başlayıp, işgüzarların marifetiyle siyasallaşan sözde Cumhuriyet mitinglerinin AKP iktidarının ekmeğine yağ sürdüğünü anlayanlar bundan böyle aklın yolunda buluşmalılar.
Demokratik tepki sadece vatandaşın bireysel tercihleri ile değil başta gönüllü kuruluşlar olmak üzere “Milli ve sorumlu aydınlar” ın asgari müştereklerle birleşerek sağlayacakları mutabakattan geçecektir. Yüzlerce kurumun bir araya gelip sözcülüğüne Hurşit Tolon’u getirdiği bu gayretlerin önünü kesmek için bundan sonra da yeni operasyonlar olabilir. Tolon ve Eruygur içeride diye çalışmalar duracak mı ? Elbette hayır.
Aksine bugüne kadar yapılan bireysel hatalardan ders alınarak miskin laiklerin kontrolünden çıkarılıp milli ve manevi değerlerimizle taçlandırılmış tepki topluluğu kendiliğinden oluşacaktır. Zira Türkiye’mizin dışarıdan hukuk ve asker ithal edebilme lüksü yoktur.
Devletin bu iki ana unsurunu koruyup kollamak için yazılı bir maddeye ihtiyaç olmadığı gibi resmi ya da tüzel kişiliğe de lüzum yoktur. Damarlarındaki asil kanın gereğini yerine getiren her birey “Hepimiz hukukçu, hepimiz askeriz” derse kıyamet kopmaz.