Hediyeyi açıklayın!

Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Cumhurbaşkanı Gül’e getirdiği hediye konusunda Çankaya’dan yapılan ilk açıklamayı dün aktardık. İzmir Barosu eski Başkanı Noyan Özkan, Çankaya’ya sormuştu:
“Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Cumhurbaşkanı ile yakınlarına verdiği iddia edilen hediyelerin niteliği ve değeri nedir? Hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır?”
Cumhurbaşkanı Gül, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı M. Emin Kuz imzasıyla verdiği yanıtta özetle dedi ki:
“Kamu görevlilerine verilen hediyelerin bedellerinin tespiti ve kayda geçirilmesi konusundaki düzenlemeler hakkındaki yasalar Cumhurbaşkanlarını kapsamamaktadır.
... Bu hediyeler Devleti temsilen Cumhurbaşkanlarının şahsına verilmekte olup bugüne kadar görev yapan Cumhurbaşkanlarımızın, verilen bu tür hediyelerin kayda geçirilmesine ilişkin standart ve yerleşmiş bir uygulamaları bulunmamaktadır...”
Görüldüğü gibi Çankaya Köşkü Kral Abdullah’tan hediye alındığını reddetmiyor ancak hediyenin cinsini, niteliğini ve değerini açıklamaktan kaçıyor...
Hukukçu Noyan Özkan diyor ki:
“Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı yürütmenin başında yer alan bir kamu görevlisidir ve anayasal dilekçe hakkını kullanan ve bilgi isteyen bir yurttaşa hediyelerin hesabını vermekle yükümlüdür. Uygar ülkelerde, ’yönetime katılım’ve ’şeffaflık’ilkesi uyarınca tüm akçalı işlerde kamuoyuna açıklama yapılır ve hesap verilir.
’Hediyelerin devleti temsilen Cumhurbaşkanların şahsına verildiği ve kayda geçirilmesine gerek olmadığı’yolunda verilen cevap ise ancak demokrasi kültürü gelişmemiş üçüncü sınıf ülkelere mahsus bir yaklaşımdır. Siz hem T.C devletini temsil edeceksiniz hem de devleti temsilen aldığınız iddia edilen hediyelerin hesabını vermekten kaçınacaksınız. Ayıptır ve onur kırıcıdır...”
* Melih AŞIK/Milliyet


+++++


Barlas transferi iade etti

Mehmet Barlas, “Para ne benim yaşamımı, ne de meslek hayatımı etkileyebilir. Madem meslektaşlarım ve kamuoyu TMSF yönetimindeki bir işletmeden böyle para almamı uygun görmedi ben de bankadaki hiç dokunmadığım 900 bin YTL’yi aynen iade ettim” dedi.



+++++



Bizim değil, ABD’nin sorunlarını görüştüler!

Şu siyasetçilik zor iş zor!.. Cumhurbaşkanı Gül, daha birkaç ay öncesine kadar CHP Genel Başkanı’nı acımasızca eleştiriyor, Baykal da ondan aşağı kalmıyordu...
13 Temmuz 2007’de katıldığı Siyaset Meydanı’nda, Abdullah Gül’ü açık açık “militan” olmakla suçladı Baykal!
22 Ağustos 2007’de ise partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda yine Gül’e “Küstah” dedi. Arkasından da ekledi:
“İkinci Cumhuriyetçi...”
“Yeni Osmanlıcı...”

* * *

İşte “o Gül” le “bu Baykal”, dün Köşk’te bir araya geldi. Daha doğrusu Gül davet etti, Baykal gitti!
Kayseri mantısı yediler birlikte; ama, herhalde bunun için gerçekleşmedi görüşme...
Bütün siyasetçilerin, bürokratların ve medya mensuplarının gözü o saatlerde Çankaya’ya kilitlenmişti...
İçeride AKP’nin kapatılması sürecinin, çetelerle mücadelenin, AKP’nin kendi çıkarları doğrultusunda Anayasa’yı değiştirme çabalarının, Anayasa Mahkemesi’nde olan üniversitede türban serbestisinin konuşulacağını bekliyordu herkes...
Öyle olmadı!
Gül, Baykal’a Kuzey Irak’a yapılan operasyonla ilgili bilgi verdi; bir de Irak Cumhurbaşkanı Talabani ve ABD Başkan Yardımcısı Cheney’le neler konuştuklarını anlattı...
Parti kapatma? Yok!
Anayasa değiştirme planları? Yok!
Türban? Yok!
Kısacası; Türk halkının ve siyasetinin gündemindeki hiçbir konu yok!
Ama ABD’nin gündemi ve sorunları var!
Yani İran var, Afganistan var, Kuzey Irak’taki Kürt devleti var!

* * *

Her iki isim de birbirlerine geçmişte çok ağır sözler söylemişti...
Diyelim ki her şeye rağmen “Devletin zirvesinde küslük olmaz” diyerek bir araya geldiler, konuştular...
Ama “biz” i konuşmadılar!
“Küstah” ı, “Militan” ı unutup; mantı yediler ve “ABD’nin sorunları” nı görüştüler...
Türkiye için değil, ABD için bir araya geldiler!
Afiyet...
Ve hatta helâl olsun!
* Mustafa MUTLU/Vatan


+++++



Sızma yağdan ancak bu çıkar
Yenişafak ve Zaman gazeteleri, Ergenekon soruşturması kapmasında gözaltına alınan Taraf gazetesi muhabiri Soner Arıkanoğlu’yla ilgili haberi verirken “komiklikte” birbirleriyle yarış ettiler... Polis operasyonunda ele geçirildiği iddia edilen kroki için biri, “Krokiyi bulan” diğeri ise “Yargıtay krokisini ortaya çıkaran muhabire gözaltı” başlığını kullanmış... Yazıişleri mutfağında sızma yağ kullandıkları herkes tarafından bilinen medyatörlere, haberi “pişirme” konusunda Taha Kıvanç’tan ders almalarını öneririz...
Aksi halde bir gün
dibini tutacaklar...



+++++


Rahatsızsan sen bas geri!

SAĞDUYU, güzel laf.
Süslü.
Kulağa hoş geliyor.
Limon sıkmak istemem ama...
Yuvarlak.
İçi boş.
Tın tın bir laftır aslında.

* * *

Çünkü...
“Sağduyu denilen, 18 yaşına kadar zihinde depolanan önyargıların toplamıdır” demiş Einstein.
Yani?
İzafidir!

* * *


İkisi de hukukçu.
İkisinde de sağduyu var...
Ama, Bülent Arınç’ınki başkadır.
Başsavcı Yalçınkaya’nınki başka.

* * *


İkisi de Diyarbakırlı.
İkisi de seçimle geldi.
Osman Baydemir ile Oktay Vural’ın sağduyuları aynı mıdır? Seçimle gelen, öbür Diyarbakırlı, Aziz Yıldırım’ın?

* * *


Tarikat yuvasında yetişen bir çocukla, saygın öğretmenlerimiz tarafından yetiştirilen bir çocuğun sağduyularının ortak olması mümkün mü? Üniversitelerin sağduyusu, Erdoğan Teziç midir, Yusuf Ziya Özcan mıdır? Aynı cumhurun başı olan Ahmet Necdet Sezer ile Abdullah Gül, hangi cumhurun sağduyusudur? Kimin sağduyusuna göre hareket edeceğiz diye, referandum mu yapacağız?

* * *

“Ortak akıl” sa aradığımız...
1919’da konmuş onun adı.

* * *


Bırakın yuvarlak lafları.
“Herkes bir adım geri gitsin” filan.
Yok öyle!
Atatürk Cumhuriyeti burası...
Mehter takımı değil.
* Yılmaz ÖZDİL/Hürriyet


+++++



GÜNÜN SÖZÜ
Türkiye dönüşü olmayan yola girdi. Çoktan girdi. Bu olumsuz
anlam yüklü ifade değil...
* Merve KAVAKÇI/ VAKİT

Yazarın Diğer Yazıları