Hedef, karşı devrim mi?
Cumhuriyet’e mi, milliyetçiliğe mi, laik ve sosyal devlet ilkesine mi, bölünmez
bütünlüğe mi, al bayrağa mı? Hangisine karşılar? Bu maddeler niye batıyor bunlara?
Anayasa’nın “değiştirilemez” hükümleri bu arkadaşları niye rahatsız etti, anlamıyorum:
“Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.
Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde 3: Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı ’İstiklal Marşı’dır.
Başkenti Ankara’dır.
Madde 4: Anayasa’nın (1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddeleri) değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
(.........)
Bu maddeler niye batıyor bunlara?..
Hangisine karşılar; devletin şekli Cumhuriyet’e mi, Atatürk milliyetçiliğine mi, laik ve sosyal devlet oluşuna mı, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne mi, al bayrağına mı?..
Nedir dertleri?..
Niçin?..
* * *
AKP’nin Anayasa tasarısını Türk milletinden önce gidip ABD’ye anlatan Bilkent Üniversitesi’nin Prof. Ergun Özbudun’u... Anayasa Mahkemesi’nin “iktisatçı” Başkanı Haşim Kılıç ve diğerleri... Bilkent Üniversitesi’nde “Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerini” bir sempozyumla tartışmaya açtılar...
Durup dururken niye?...
Tabii ki biz anlıyoruz; amaç AKP’nin yolunu açmak...
Karşı devrimin önündeki engelleri kaldırmak...
Cumhuriyet’i tepeden tırnağa kuşattılar, ama kimi sorunlar çıkıyor, kimi engeller var...
O engelleri temizlemek amaç...
Bu kadar...
* * *
Ama Cumhuriyet’in sahipleri buna izin vermezler...
29 Ekim’de, 10 Kasım’da, Cumhuriyet ve Atatürk adının geçtiği her Allah’ın gününde; meydanlara, caddelere, Anıtkabir’e, televizyonların ekranlarına, gazetelerin sayfalarına sığmayan milyonlar var, milyonlar...
Onlar çağdaşlık-aydınlık umutlarını geri istiyorlar.
Hálá laik Cumhuriyet’i tekmelemek isteyenlerin başına dünyayı yıkarlar...
Dünyayı...
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
Çok liberal hareketler bunlar
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin kuruluş yıldönümünde Anayasa’nın değiştirilemez ilk dört maddesi üzerine bir konuşma yapacakken “endişelenmiş” ve konuşmaktan vazgeçmiş. Alman vakıf ve Bilkent Üniversitesi, bu değiştirilemez maddelerin değiştirilebilirliği üzerine bir konferans düzenleyince de rahatlamış olmalı.
Prof. Dr. Ergun Özbudun değiştirilemez maddelerin “cumhuriyet” ile sınırlı tutulması gerektiğini savunuyor. Günün birinde “İslam Cumhuriyeti”ne geçiş kolay olsun diye herhalde!
Bu beylerin Ankara’yı niye değiştirmek istediklerini biliyoruz. Ufaktan başkent İstanbul’a taşınmaya başladı, farkındayız. Laiklik deseniz, mahkeme kararı var, Türkiye’de iktidar olan parti laiklik karşıtı faaliyetlerin merkezinde bulunuyor. Türkçe’yi ise hiç konuşmayalım bile. Bütün bu taleplerin gerisinde “gerçek demokrasi arayışı” varmış. Başbakan gibi söyleyeceğim: Sevsinler sizi!
AKP, hep yaptığı gibi bir zemin yoklaması yapıyor. Tepki büyük olursa, hemen geri adım atıp, işi zamana yayacaklar. O kadar büyük ses çıkmaz ise harekete geçecekler.
* Mehmet Yılmaz / Hürriyet
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
İtalya Başbakanı Berlusconi, “Erdoğan’a sevgiyle bağlıyım” demiş.
İlişkilerin ’tamamen duygusal’ olduğunu biliyorduk zaten...
* Haldun Ertem
++++++
Anırma yok, tepki çok!
17 Kasım 2008: Engin Ardıç’ın okurlarına verdiği sözü tutmadığı 13. gün! Hala anırma yok ama tepki çok!
Sonunda Nasreddin Hoca ve Sürmeli de olaya müdahil oldu. ” Palavracı sana söylüyorum, Engin Ardıç sen anla “ diyen Hoca’dan bir kıssadan hisse örneği:
Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş: ” Ben güçlü ve maharetli bir adamım. Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!.. Nasreddin Hoca palavracının yanına yaklaşıp: “Yaa demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim.” Adam “hık mık etmiş. Ama ben Halep’te atladım” demiş. Hoca kızmış:
Canım Halep ordaysa, arşın burada!
Ba arada Sürmeli, Sancho Panza’nın eşeğinin ’içişlerimize müdahale etmesi’ne sitem ediyor: “Engin Ardıç’ın anırmasını anıtlaştıracaksanız, en uygun model benim. Üzerime ters oturtur, nefsinin zıddına hareket etmeyi öğretirim bu çok bilmişe..”
En sevdiğimiz kahramanlarımızı kıracak değiliz ya... Hele bir anırsın da!
++++++
Düğün değil, cenaze Paşam!
Bir yıl önce, “Genelkurmay Başkanı da oynar... Ama zamansız oynarsa eleştirilir” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Bu yazıda, katıldığı bir nişan töreninde Fenerbahçe’nin galibiyetini oynayarak kutlayan Yaşar Büyükanıt’ı eleştirmiştim.
Çünkü sadece birkaç gün önce 16 askerimiz şehit düşmüştü...
* * *
Büyükanıt dünkü törene İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’la
birlikte geldi...
Kırmızı halının üzerinde yürürken yine kahkahayla gülüyor ve Topbaş’a bir şeyler anlatıyordu... Cenazede değil de düğündeydi sanki...
Yedi yaşındaki çocuklar bile törenin havasına uymaya çalışırken, o öyle neşeliydi ki, kendisine yönelen uyarı dolu bakışları bile fark edemedi!
Ne yapalım demek ki
karakteri böyle... Allah neşesini bozmasın!
* Mustafa Mutlu / Vatan
Son Gazi’yi uğurlamaya gelen Büyükanıt’ın üslubu bir cenaze için fazla neşeli bulundu
++++++
TRT Kürtçe yayının sonuçlarına hazır mı?
Fikret Bila, TRT’nin kürtçe yayın yapan kanalını faaliyete geçirmesinin “Hak mı, özgürlük mü?” tartışması başlatabileceğini yazdı. Etnik bölücülük yapanların federasyon/devlet taleplerinin havada kalmasının en önemli nedeni, kuşkusuz ortada devleti kurulacak bir milletin varolmayışı. Etnik bölücü hareket TRT yayınını, devletin yarattığı özgürlük ortamı değil de,
devletin bünyesindeki kimliğe tanıdığı hak olarak değerlendirilirse, güdümündeki güruhu milletleştirmeye dönük başka ‘hak’lar üretmekte gecikmeyecektir. TRT Bölge halkını ROJ TV’nin etkisinden kurtaracağını söylüyor. Umarım kaş yapayım derken, göz çıkarmazlar. Çünkü bu süreç ‘anadilde eğitim’ ile başlayıp toprak yani devlet talebiyle son bulacak yeni bir kriz doğurabilir.
++++++
Basını değil kendini kına!
TTB açıklamalarını aynaya bakarak yapıyordur belki!
Dünya Tabipleri Birliği (DTB) web sitesinin ayın ülkesi sayfasında, yaklaşık bir yıldır, sözde “Ermeni soykırımı” iddialarıyla ilgili olarak gerçeğe aykırı yayın yapılıyordu... DTB üyesi olan Türk Tabipleri Birliği soykırım iddiasına karşı bir itirazda bulunmuyordu... Ulusal Hekim Birliği de bu duruma bakarak “TTB yöneticileri Dünya Tabipleri Birliği’nin dayanaktan yoksun karalamalarını sinsice desteklemektedir” yorumunu yapıyordu...
TTB Merkez Konseyi bir açıklama yaptı... Açıklamada soykırım suçlamasına karşı bir tavır yok. “Sinsice destek” yorumunu doğrulayan satırlar ise çok... Bu arada açıklamada Ulusal Hekim Birliği suçlandığı gibi bizler de “kendini bilmez köşe yazarları” diye nitelenmekteyiz. Bizim nice saygın, yurtsever hekim okurumuz var. TTB Merkez Konseyi’nin onları da temsilen böyle bir niteleme yapma hakkı var mıdır? Bu açıklamayı yapanları, TTB’nin yurtsever üyelerine ve psikiyatrlara havale ediyoruz...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
MİNİ YORUM
170 Türk’ü ansan yeterdi
Ahmet Hakan, “Azatlık Meydanı” nda volta atarken ne Turan Ülküsünü andım, ne de Kızılelma geyiği yaptım. Hayli “sovyetik” binaların seyrine dalmakla yetindim “ yazmış... 1990’ın 19 Ocak’ını 20’ye bağlayan gece ağır silahlarla donatılmış 35 bin kişilik Rus özel imha birlikleri Bakü’yü işgal etti. Yatağından fırlayan Azeri halkı Azatlık’a yığıldı. İşgal tanklarının üzerine bedeniyle yürüdü. Birkaç saat içinde genç, yaşlı çocuk 170 Türk öldürüldü. Kızılelmacı olmasına gerek yoktu, Ahmet Hakan bir Türk olarak bu 170 soydaşımızı ansa yeterdi!
* Selcan TAŞÇI