Hazmetmenin ilacı
Hazmetme konusunda tuzu kuru olan Başbakan, okyanus ötesinden “Hazmede hazmede, hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım” diye buyurmuş. Dedik ya hazım konusunda tuzu kuru. Benim gibi daha 17 yaşında ilk mide kanamasını geçirmiş biri değil. Hazımsızlık yüzünden gastrit, ülser ve reflü gibi mide hastalıklarına gark olmamış.
Reklama girmesin diye kullandığım ilaçların isimlerini yazmayacağım ama Erdoğan’ın “Türkiye’de 30’dan fazla etnik unsur var” sözlerinin tersine 30 yıldır mide rahatsızlığım esnasında 30 ayrı çeşit ilaç da kullanamadım. Üstelik son iki yıldır mide hastalığım çok daha kötü. Geçtiğimiz yıl doktorların ABD’den getirttiği ilaçların parasını da Sosyal Güvenlik Kurumu ödemediği için maddi anlamda da muzdarip oldum ve Gazi’nin emri üzerine kendimi ve hasta midemi Türk hekimlerine emanet ettim. Şimdileri hazmetmekle ilgili sorunum devam etse de inadına iyiyim.
Zamane çocukları bir alem. Oğlum Erdem Kutalmış, bizim gazetenin “Hazmettire hazmettire açılacak!” manşetini görünce, “Baba, hayır Başbakan ABD’deyken sana mide ilaçlarından alsın. Ne de olsa devletin başbakanı. Parasını senden alacak değil ya. Vatandaşının hastalığına çare diye hediye ediversin” deyince ablası Aybikehan güldü. Bu yıl üniversiteye başlamışlığın bilmişliği ile; “Aman ha. Kazara ilaç getirse evimize haciz gönderir alimallah” esprisini patlattı. Haksız da sayılmaz. Bir yıl boyunca Amerika’dan gelen ilaçlar yüzünden babadan kalmaları sattığımız gibi eşe dosta bile borçlandık ne de olsa. Okuma yazması olmayan anam bile bu konuda kararlı.
“Avuç avuç para verdik de gavurun ilacı iyi etmedi oğlumu” diye söyleniyor. Ardından “Beni dinleyip bal ve otları karıştırsaydın şimdiye çoktan iyileşirdin” sitemini de savurmayı ihmal etmiyor. Ardından “Oğlum midem fena kaynıyor, dolaptan bir çiğneme hapı ver” diyerek hazımsızlığını vurguluyor. İlacı getirirken de bir tane de ağabeyim atıyor ağzına... Dedim ya hazımsızlık, bu mide rahatsızlığı bizim ailenin hepsinde var. Genetik mi diye düşünmüyor değilim. Kalp ve şeker hastalığı genetik olur da hazımsızlık olmaz mı?
Başbakanımızın bir de hesabı varmış. “Burada hesabımız şudur; kısa, orta ve uzun vadeli olarak bütün bu demokratik açılım sürecini çalıştırmayı hedefliyoruz. Yani hepsini bir anda derseniz bu tabii mümkün değil. Hazmede hazmede, hazmettire hazmettire bu süreci devam ettirmemiz lazım.”
İyi de sayın Başbakan, benim durumum ne olacak? Sizin zamana yaydığınız tedaviye göre benim önce ameliyat olmam lazım. Sonra kemoterapi, radyoterapi... Tabii saç-sakal dökülecek. Bu arada hazımsızlığım artacak, ağrılarla beraber bir an önce ölmeyi mi bekleyeceğim ?
Adına bencillik filan demeyin. İnanın sadece kendimi düşünmüyorum. Hastane koridorlarında benim gibi binlerce mide hastası ile tanıştım. Uzun süren tedavilere rağmen hazımsızlığıma çare bulana da rastlamadım. Dolayısıyla sizin zamana yaydığınız, hepsini bir arada yapamadığınız tedaviden sonuç çıkmaz. Bu Amerikan ilaçlarının faydasını da göremedik. Üstelik yan etkileri yüzünden karaciğer ve böbreklerimiz de tehlikede. Sizin yutturmaya çalıştığınız aci ilaçlar yerine canım memleketimin çalışkan arılarının balı ile kekik kokulu dağlarımızın şifalı otları benim gibi hastalara çok daha iyi geliyor. Hazır New York’ta Obama ile kadeh tokuşturmuşken yemeklerden önce Lokman Hekim ilaçlarını tavsiye edin. Ne de olsa Obama da Afganistan, Irak gibi işgal konularıyla küresel ekonomik kriz yüzünden hazımsızlık çekiyordur.
İnsanlık ölmedi... Dedemin, babamın hayrına ilaçları hazırlar, kargo parasını cebimden ödeyip Beyaz Saray’a da yollarım. Kabul buyurursanız Keçiören Subayevleri’ndeki konutunuza uğrar, Emine hanımın kahvesini içerim.
Baki selamlar...