Hayırlı evlat böyle olur

Maliye Bakanı’nın oğlu Abdullah Unakıtan’ın, Davos’a damgasını vuran “efsane kelimeler”i markalaştırma girişimi, bakalım, koltuğunun sallantıda olduğu söylenen babasını, yeniden Erdoğan’ın Kemal Abi’si yapmaya yetecek mi?

Milliyet’ten Serkan Arman’ın haberine göre, Maliye Bakanı, Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan, Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki tartışmada, kendisine söz hakkı vermeyen moderatör David Ignatius’a karşı kullandığı ve o gecenin simgesi haline gelen ’One minute’ lafını, marka olarak tescil ettirmek için Türk Patent Enstitüsü’ne başvurmuş.
Markayı A.B Gıda için koruma altına alan TPE, başvuruda bir eksiklik saptanmaması halinde markayı 5 - 6 ay sonra tescil edecekmiş.
Fosfat tuzu, fosforik asit, pastörize ve kabuklu yumurta, yem ve organik gübre üretimi yapan A.B Gıda kısa süre önce bir de kek fabrikası kurmuş.
Bu ürün yelpazesinin kimliğini yansıtabilecek daha uygun isim bulunamazdı herhalde. ’Müşteri odaklı’ pazarlama anlayışı işte budur!
Malum seçim dönemi... Genel Başkanları’na ’adam ol, adam’ türünden ’ileri-geri(!)’ sözler sarfeden rakip siyasileri ’menemen’e dönüştürmek isteyen fanatik partililer çıkabilir.
“Menemen” yönteminin tarihsel çağrışımı ve “oneminute”teki “İngiliz parmağı”na bağlı olarak ortaya çıkabilecek ters tepki riskine “varım” diyenler için, tam bir itici
güç olacaktır “oneminute yumurtaları”...
Şehzadelerin payına gemicikler, pırlantacıklar, tebaanın payına “sıradan ekmek” kuyruğunda can vermek düşerken, çifte silah çeken “isyancıları” ikna etmek (keklemek) için “oneminute kekleri”nden iyisi nerede bulunur?
Tunceli vilayetinden yüklüce ’haraç’ gelsin diye, evvela oraları “oneminute yemleri” ile beslemek yerinde olmaz mı..
Kuvvacılara kanıp, padişahımız efendimize dil uzatanlar çoğalıyor. İstanbul mütareke basınına, yeni yandaşlar yetiştirmek üzere, “oneminute gübreleri” atmanın zamanı da geldi artık...
Parazit yapan yargı mensuplarına, “asitli zarf” yollayacakları da düşünmeli değil mi... Madem bu adam, bu zarfı yolluyor, önüne geçmek mümkün değil, o zaman bari, zarfın içine “oneminute asitleri”nden koysun...
Talebi doğru okumak diye buna derim ben. Bu nasıl bir ticari deha...
Bu nasıl bir siyasi manevra kabiliyeti... Erdoğan, bu saatten sonra, “Davos’ta dosta güven, düşmana korku salan tavrı”nı markalaştıran Abdullah Unakıtan gibi, hayırlı bir evlat yetiştiren Kemal Abi’sine kıyabilir mi?
Bakalım zaman gösterecek...
Bu arada “Davos Fatihi” markasını tescil ettirmek için henüz hiç kimse başvurmamış. Kabinede, varsa Unakıtan gibi koltuğu fay hattında olan birileri, çocukları hemen harekete geçsin derim ben...

++++++

Dalkavukluk tarifesi
Padişahım çok yaşacılar; Erdoğan, Osmanlı sarayında faytoncu bile olamazdı

“Cihan Padişahı” deseler...
Olmaz. Cihan’dan düştü.
Efsane atın ismiydi Cihan!
4’üncü Murad esaslı biniciydi bu arada... 1’inci Mehmet, yay ustasıydı... Fatih, henüz 19 yaşındayken 7 lisan biliyordu, hobisi astronomiydi... Kanuni, şair... 2’nci Bayezid’e şakır şakır bildiği İtalyanca, Yunanca, Arapça, Farsça ve Latince yetmemiş olacak ki, matematik ve felsefe tahsilinin yanı sıra, Uygur alfabesi öğrenmiş iyi mi... Uzatmayayım, Mustafa Kemal olmasaydı, “Son Osmanlı Padişahı 1’inci Recep Tayyip Erdoğan”, sarayda faytoncu bile olamazdı. Sarayda demokrasi yoktu çünkü. Dalkavuk vardı. Reşad Ekrem Koçu, Hayat Tarih Mecmuası’nda “tarife”sini yayınlamıştı. Burnuna fiske vurma 20 para, kafasına kabak vurma 20 para, minderden aşağı yuvarlama 30 , merdivenden yuvarlama 180, kel başını tokatlama 45 para, kuyruğu dışarda kalacak şekilde fındık faresini ağzına sokma 400 para. Üzengisi olmayan haşarı bir beygire bindirilip, temaşasından hoşlanılırsa, 300 para. O zamanlar “padişahım sen çok yaşa” diye pankart açma ádeti olmadığı için. Bu marifetin tarifesi kaç paradır bilmiyoruz.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

++++++

Son durak burası mı?
Taraftarları Tayyip Bey’e “Padişahlık” payesini vermiş. Demek ki onlar, özgür vatandaşların oluşturduğu bir ’millet’ değil, ’ümmet’ olmak arzusunda... Cumhuriyetin tadına varamamışlar, demokrasi ve özgürlükten bir şey anlamamışlar! AKP’liler bunun bir provokasyon olduğunu
söylüyor
ama birçoğunun gönüllerinde yatan aslan bu: “Cumhuriyet rejimi değiştirip padişahlık ve halifelik düzenine dönmek!”
Tayyip Erdoğan da bir vakitler, “Demokrasi hedefe ulaşmak için binilecek bir tramvaydır, istediğimiz durağa gelince ineriz!” dememiş miydi?
* Rahmi Turan / Hürriyet


++++++

Bir tek adı Cumhuriyet
Padişah meselesi durduk yerde açılmadı. Amaç toplumu alıştırmak.. Pat diye ‘kravatlı padişah’ olunmuyor.. Peki cumhuriyet ne olacak?
Hafiften hafiften kötüleme, karalama; bize yetmiyor söylemi başladı bile.. Şöyle diyor iktidarın önde gelen yazarı.. “Bizde cumhuriyet kelimesi sınırlar içine tıkanıp kalmışlığı çağrıştırır. Bu şekilde algılanır (...) Cumhuriyet askerdir, polistir, validir, kaymakamdır, jandarmadır, gümrükçüdür. Velhasıl memurdur, bürokrattır. Belki biraz esnaftır, köylüdür. Hadi hadi Vehbi Koç’tur, biraz da üniversitedir. Cumhuriyet, işadamı değildir, tüccar değildir. Burjuva hiç değildir.”
Vay be.. ‘Yeni Osmanlı’ dönemine geçmek lazım! Zaten halk da özlem duyuyormuş!
Altyapı tamam..
Peki cumhuriyet ne olacak?
Bırak ismi kalsın.. İran da.. Libya da ’cumhuriyet’ değil mi?
* Mehmet Tezkan / Vatan

++++++

Kıran kırana
Ankara MHP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş, arka arkaya anket yaptırıyor. Onun son anketinde durum şu:
Melih Gökçek 32.5, Murat Karayalçın 29.8, Mansur Yavaş 27.7.
Gökçek 51’den hızla aşağıya inerken, Karayalçın ve Yavaş hızla yukarı çıkıyor. Aradaki fark kapanıyor, göğüs göğüse yarışa dönüşüyor.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

++++++

Akıl hocaları
Ergenekon savcılarına yardımcı olmak isteyen kalemler, şu günlerde hayli faal... Akıl üstüne akıl veriyorlar... Şu satırlar Cengiz Çandar’ın dünkü yazısından:
“2003 ve 2004 yıllarına ait ’Ay Işığı’ ve ’Sarıkız’gibi tuhaf kod isimleriyle gün yüzüne çıkmış olan darbe girişimlerini hedef almayan bir Ergenekon dava süreci, ister istemez, bir noktada tıkanacaktır...”
Şu satırlar da Prof. Eser Karakaş’ın birkaç gün önceki Star’daki yazısından:
“Türkiye’de hâlâ ’darbe günlüklerinin’ düzmece olduğunu düşünen süper zekâ kaldı mı?”

* * *

Cevap:
Biz kaldık...
Çünkü Nokta’da yayımlanan darbe günlüklerinin düzmece olmadığına ilişkin ne bir kanıt, ne bir mahkeme kararı var ortada.
Cengiz’in yazdıklarına gelince... Artık çocuklar bile “hukuki yoldan elde edilmemiş kanıtların, kanıt sayılamayacağını” biliyor. Darbe günlükleri sırf o sebepten kanıt olamaz. Kaldı ki olsa ve gerçekliği ispatlansa bile o yıllarda orduda görevli olan generallerin darbe girişimlerini ancak askeri mahkeme yargılayabilir... Günlükler dava konusu yapılacak olsa bugün E. Oramiral Özden Örnek’in de soruşturuluyor olması gerekirdi...
Bunlar biline biline neden darbe günlükleri gerçekmiş gibi gündemde tutuluyor?
Amaç TSK’yı baskı altında tutmak, Türkiye’yi darbe tehlikesi içinde göstererek AKP’nin karşı darbesini gözden kaçırmak olmasın?
Geçmiş darbeler ve her türlü darbe teşebbüsü elbet sorgulanmalıdır. Ancak bu işi bugünkü sivil darbeyi gizlemek için yaparsanız, inandırıcı olamazsınız.
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

TRT de mahkemeye kulağını tıkadı
Konuya Sina Koloğlu dikkat çekti. Milliyet’teki köşesinde yazdıklarını aynen aktarıyorum: “TRT Ana Haber Bülteni’nde yer alan metin, kurumun ”Ergenekon’a bakışını“ net bir şekilde ortaya koyuyor. TRT bülteninde;”Ergenekon Terör Örgütü“ deniliyor. Haber, ”İddiaya göre Ergenekon Terör Örgütü...“ şeklinde devam ediyor. Bu konuda çekince ifade eden bir mahkeme kararı olduğu biliniyor. ”Ergenekon davası“ ile ”ETÖ“ savaşı ekranda da devam ediyor. Kanal 7, STV ve ATV, ”ETÖ“ diyor. Show TV, Kanal D ise ”Ergenekon Davası“... TRT de böylece hangi tarafta olduğunu netleştirmiş oldu. ”
Bu olayda TRT’nin durduğu taraftan, Ümraniye davasıyla ilgili olarak sahip olduğu kanıdan, ’yandaşlık’ yapmasından çok daha önemli, öncelikle tartışılması gereken bir konu var.
Devletin televizyonu olan TRT, devleti ayakta tutan üç önemli unsurdan “yargı”nın verdiği kararı nasıl yoksayabilir. Konu dönüp dolaşıyor aynı noktaya geliyor. Anayasa’da tanımlanan devlet ile TRT’nin bağlı olduğu devlet farklı mı?
TRT, mahkeme kararlarının bağlayıcılığının bulunmadığı bir kurum mu?
* Sina Koloğlu / Milliyet


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Padişahların çoğu iyi ata biner, silah kuşanır ve cephede ön saflarda çarpışırdı. Bizim padişah ise askerliğini “kantinci” olarak kalorifer peteğine yaslanarak yapmış, şehzadeleri ise nedendir bilinmez askerlik yapmıyorlar! O zaman neo-Osmanlıcılık oynayacaksak her şeyi kuralına göre oynamamız şart. Şehzadelerimiz neden Trabzon yerine Amerika’da eğitimden geçiyorlar, bunu da tarihe not düşmek lazım. Engin Balım


++++++

MİNİ YORUM
İllâki konuşan biri çıkar

“Son padişah 1. Recep Tayyip Erdoğan” bir yandan meydanlarda, hitabet gücüyle sindirme mesaisini sürdürürken, ‘hukuk yoluyla korkutma’ çalışmalarını da ara vermeden sürdürüyor. Lugatında insanların kişilik haklarına saldırı mahiyetinde bir tek kelimeye bile katiyyen yer bulunmayan Erdoğan, “basını susturma operasyonu” kapsamında yeni bir dava dalgasının düğmesine basmış. Bu sefer bendeniz de hedefte olma şerefine nail oldum ya, boyum iki karış uzadı. Mevzu trajik. Davaya konu çalışma, bir okurumuza ait olduğu için, Erdoğan bu sefer, tam seçim döneminde, gazeteciye derken kazara ‘seçmen’e çattı. Basın sussa bile, susmayacak birilerinin hep varolacağını anlamasını sağlar umarım.

Yazarın Diğer Yazıları