Hayırlara vesile...

Abdullah Gül’ün Katar gezisine
katılan 25 gazeteci “hediyenin”
iadesi konusunda ittifak sağladı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Katar ziyareti sırasında, Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Tani’nin gazetecilere hediye ettiği saatleri iade etmemizi destekleyen mesajlar yağıyor.
Bunun yanında azımsanacak oranda da olsa tavrımızı “çekiştiren” yorumlar, yanıtlar gelmeye de devam ediyor.
Başta belirtmek isterim ki, Katar gezisi medya içinde “hayırlara vesile” oldu. İki kişi dışında geziye katılan 25 gazetecinin, yöntem farklılıkları içerse de “hediyenin” iadesi konusunda ittifak sağlamış olduklarını öğrenmiş bulunuyorum.

Cemaat içi tartışma
Edep duygusundan ari bir toplulukla birlikte anılmaktan kaçındığım için burada adını anmayı “uygunsuz” bulduğum bir yazıdan bilgilendim. İlgili şahıs; Zaman, Samanyolu, Yeni Şafak gibi kendi mahallesinden gazetecilere sitem ederek, “Gerçekten de... ’Kimse Yokmu’ş!” diyor.
Ne mutlu!!!
Açıkçası bu üslubu taşıyan bir gazeteci ile bundan böyle aynı ortamı solumak, benim açımdan mesleki alanda irtifa kaybetmek anlamı taşır.
Gül, “açılım” adına eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ambargosunu kaldırdığı bu türlere nasıl tahammül eder/ediyor bilemiyorum.
Hediye kabul etmeyi yerel faktörlere indirgemek, “ilkelerden” habersiz olmakla eşdeğer bir tutum. Ve bunlar onu da yapıyorlar, “Araplardan hediye almıyorsunuz” demeye getiriyorlar.
Bunların kitle yayıncılığına varmak için, yüzyılın birikimiyle kalem oynatan “merkez medyadan” öğreneceği daha çok şey var.

Kurumsal süreç başlamalı
Saatlerin varlığından haberdar olur olmaz harekete geçen 8 gazetecinin, hediyeleri Doha Havalimanı’nda Katar yetkililerine ulaştırılmak üzere, Türk Büyükelçiliği’ne teslim etmesiyle başlayan süreç, “kurumsal” bir gerekliliği de ortaya koyuyor.
Sorunu kökten çözecek yöntem, meslek örgütlerinin ve kurumların bu konuda standartlar belirlemesi olacak. Aksi yönde tutumlar, “etik kuralları” meslek içi hesaplaşmanın bir aracı haline getirebiliyor.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, devleti temsil eden resmi alan ile kamuoyunu temsil eden sivil alanın hiyerarşisi iç içe geçmez. Bu nedenledir ki, gazeteciler kendi bağlı oldukları müesseselerle aidiyet oluşturur ve bunun gereğini yaparlar.
Önceki akşam hediye meselesiyle ilgili olarak Kanal 24’te Fuat Kozluklu’nun programına bağlandım. Programda, BBC gibi yayın ilkeleri kurumsallaşmış bir kurumda gazetecilik de yapan Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ragıp Duran’ın verdiği örnekler, konumuzun “uluslararası kriterlerle” bağını ortaya koyuyordu.
Duran, “BBC’yi herkes bilir, kimse böyle bir hediyeyi teklif bile etmez” derken, bizim de varmak istediğimiz yeri tarif ediyordu. Kamu idareleri gibi, Doğan Yayın Grubu da gerek hediyeler, gerekse de gezilerle ilgili “bireysel” olmayan tutumları net olarak ortaya koyuyor.
Kamuda alınan hediyenin değeri asgari ücretin 8 katıyla sınırlandırılırken, özel alanda bu kriter ortalama maaşın yüzde 10’u olarak tanımlanıyor.
Hediyelerin içindeki alkol derecesi herhangi bir değerlendirmeye tabi değil. O nedenle ısrarlı “Noel” hediyelerini soranlar bunu da bilmeli.

Medya sivil alandır
Hediyeyi iade ettiğini açıklayan Samanyolu Haber TV Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Böken, bir haber sitesinde “bana” yanıt vermiş! Birkaç hatırlatma yaparak, aramızdaki görüş farkını vurgulamak istiyorum:
Gazeteciler ne kâr maksimizasyonu ile ne de devletin protokolleriyle hareket ederler, tümüyle sivillerdir. Kamu yararı gördükleri bilgi ve yorumları aktarmakla sorumludurlar. Bu nedenle medyada sermaye gücünün bağımsızlığı kadar, beynin de “özgürleşmesi” gerektiğini savunuyoruz.
Bundan fazlası veya azı meslek dışı bir istikameti gösterir.
* Serpil Yılmaz / Milliyet

+++++

Hürriyet
Mehmet Y. Yılmaz

Hediyeye boğulmuşlar!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Katar gezisine katılan heyet mensupları hediyeye boğulmuşlar!
Cümlenin fiili bana ait değil, geziye Milliyet adına katılan gazeteci arkadaşımız Serpil Yılmaz’ın yazısının başlığından aktarıyorum.
Katar Şeyhi petrolden her gün 700 milyon dolar para kazanan zengin bir adam. Pahalı armağanlar vermek gibi bir alışkanlığı da var.
Nitekim gazetecilerden erkek olanlara Omega marka saat armağan edilmiş, değeri dört ? beş bin dolar civarında deniliyor.
Kadın gazetecilere de İsviçre yapımı Eloga’nın pırlantalı bir modeli uygun görülmüş, değeri onun da beş bin doların altında olmamalı.
Gazeteciler, aralarında anlaşarak hediye saatleri Katarlı yetkililere iade etmesi için Türk Büyükelçiliği’nden bir görevliye teslim etmişler. Kendilerini bu örnek davranış nedeniyle kutluyorum.
Resmi heyette yer alan Enerji, Bayındırlık ve Maliye Bakanı’nın da aralarında bulunduğu 51 kişi ile Cumhurbaşkanı Gül’e ne armağanlar verildiğini bilmiyoruz.
Eminim hepsi ilgili kanun hükümlerine uyarak bu armağanları on gün içinde değer tespiti yapılması için Defterdarlıklara gönderecekler ve değeri asgari ücretin on katını aşan armağanları da on gün içinde çalıştıkları kuruma devredeceklerdir!
Aslında “eminim” demem için bir neden de yok ama iyi niyetimi muhafaza ediyorum!
Dönüş yolunda Serpil Yılmaz, herkes ile sohbet ederek uçağın içinde dolaşan Cumhurbaşkanı Gül’e bu konuyu sormak istemiş.
Cumhurbaşkanı’nın tepkisi hemen Serpil’in yanından uzaklaşmak olmuş.
Oysa bu hediyeler konusunu açıklığa kavuşturmak için iyi bir fırsat geçmiş eline.
Demek ki bu konuya yine dönmek zorunda kalacağım.

Yazarın Diğer Yazıları