Haydi gençler...
12 Eylül darbesinin izlerinin halen silinemediği Türkiye’de darbenin sürecini işletmekle görevli mahir eller, Türk insanının terör olaylarına karşı gösterdiği tepkiye fena halde bozuluyor. Gençliğin milli-manevi meselelerde bırakın tavır koymasının giderek yozlaşmasını isteyen bir güruh, bir dönem o masum çocukları bazı tarikatların kışkırtmasıyla sokağa dökmeye, cami avlularında dini duygu sömürüsüne alet ettiklerini unutmuşa benziyor.
Bu satırların yazarını bilenler türban değil anamızın, bacımızın başörtüsü konusundaki hassasiyetini bilir. Siyasal simge haline getirip onun üzerinden politika yapmaya çalışanlara ne oldu? Sanki bu memlekette başörtüsü meselesi bitti de gösteriler birden kesildi mi? Öyle ise bu işin rantını siyasal hanesine yazanlar işlerine geldiklerinde bu konuyu seçim öncesinde kaşımaya devam edecekler. Ama söz konusu vatan olunca, onlara göre her şey teferruat sayılıyor. Liseli, üniversiteli gençlik ellerine ay-yıldızlı bayrağı alıp sokağa çıkınca yürekleri hopluyor... Neden mi? Eğer gençler TV dizilerinin yönlendirdiği istikamette depolitize olup, nemelazımcılıktan, uyuşturucuya kadar çeşitli hastalıkların pençesine düşmüş olsa bunların sesi çıkmayacak. Ama Türkiye’nin bütünlüğü konusunda bir araya gelip tıpkı Kuva-i Milliye döneminde olduğu gibi, ölümü göze alıp meydanlara inince korkudan ayakları titriyor. “3-5 bin, 100-200 bin değil bunlar milyonları buldu... Nasıl üstesinden geleceğiz ” diye kara kara düşünüyorlar.
Okullarını bırakıp sere serpe rock konserlerine giden bazı gençlere “kavak yelleri esiyor ” hoşgörüsüyle izin verenlere göre maça gitmek bir masum davranış. Ama aynı gençler “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez” diye slogan atınca “dehşete yönelik” davranış oluyor öyle mi?
AB komiserlerinin Atatürk’ün resimlerinin indirilmesini isteyişi karşısında süt dökmüş kedi rollerine girenler, çocuklarımızın “varlığım Türk varlığına armağan olsun” andı içmesine de itiraz etmiyor mu? Yok efendim biz “Ne Mutlu Türküm Diyene” dersek, onlar da “ne mutlu Kürdüm, Çerkezim” dermiş.
Allah rızası için hangi Çerkez kökenli, Gürcü, Arnavut, Boşnak kökenli vatandaşlarımızın bu konuda itirazını duydunuz? İşte Şırnak’ta, Kars’ta, Muş’ta, Bingöl’de, Van’da ve daha adını sayamayacağım il ve ilçelerde yapılan “teröre lanet” mitinglerinde Kürt kökenli vatandaşlarımız gururla İstiklal Marşı’nı söyleyerek, “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye haykırdılar.
Bu arada Perşembe günü Muğla’da başı örtülü bir genç kızımızı, üstelik üniversitenin bir yetkilisi, polis marifetiyle teröre lanet mitingine katılmasını engellemeye kalkışmış. Bireysel olduğu halde affı mümkün olmayan bu davranışın muhatabı kızımız sadece ağladı. İşgüzarlık yapan yönetici ise Kayseri’de meydanı dolduran 300 binden fazla vatandaşımızdan büyük bölümünün başı örtülü olduğu anne-bacılarımız olduğunu unutmuş. Sadece Kayseri mi, Konya, Kırıkkale, Trabzon, Samsun’da durum aynıydı. Daha da önemlisi, şehit analarımızın, bacılarının, eşlerinin de başları örtülüydü. Ama başları başka bir yere bağlı değildi.
Şimdi durup dururken bunları niye mi hatırlattım?
Bu memleketin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tıpkı yıllar önce “Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim” diyen bakan gibi öğrencilerimizin gösterilere katılmasına karşı çıkmış. Zihniyet icabı karşı kalmayıp bir de resmi emir yayınlamış.
Tepem attı doğrusu. Atatürk’ün bu memleketi teslim ettiği gençler, “Elinize aldığınız bayrakları sakın bırakmayın. Damarlarınızdaki asil kanın gereğini yerine getirmeye devam edin. Çünkü hepiniz Türk, hepiniz Mehmetsiniz...”