Haydarpaşa Garı'nda sünnet yapılırdı...
Bugünlerde ihale çarpıklıklarıyla gündem yaratan Haydarpaşa Garı ile ilgili bazı bilgiler vermek istiyorum. İstanbul'un bunca istasyonu arasında en ünlüsüdür. Yabancı ülkelerden ve Anadolu'dan gelen yolcu ve yüklerin aktarıldığı en önemli yerdir.
Türkiye'nin en ünlü garı elbette ki banliyö hattıyla kent ulaşımında önemli rol oynamakta. Bu büyük istasyonun yapımına 1906'da başlandı. İki yıl sonra tamamlandı ve işletmeye açıldı. Konuşlandığı alan eskiden zaman zaman padişahların şehzadelerinin düğünlerinin de yapıldığı yerdi. Geniş bir gezinti alanı, mesire yerine sahipti.
Garın plan ve projesini Helmuth Cuno ve Otto Ritter adlı iki Alman mimar yaptı. Gar binası, her biri 21 metre uzunluğunda tam 1700 kazık üzerine oturtuldu.
Mimari tarzı
Üslubu Prusya Yeni Rönesans usulünün izlerini taşımakta. Temelde Hereke'den getirilen pembe granit, dış yüzeyde ise Lefke'nin kolay işlenebilir, aynı zamanda kötü hava şartlarına dayanıklı taşlar kullanıldı.
İlk yapıldığında 225 metrekarelik bir alan üzerindeydi. Bu alan daha sonra genişletilerek 3 bin 836 metrekareye çıkartıldı. 6 Eylül 1917'de gara büyük bir sabotaj yapıldı. Bunun sonucunda çok sayıda insan öldü ve yapı önemli ölçüde hasar gördü. Gar kısa sürede onarılarak hizmete açıldı.
İlk Yüce Divan
Topçu İhsan Bey -Eryavuz-; (Bir subaydır.) Rumeli'de çetelere karşı savaştı. İttihat ve Terakki'nin Yakup Cemil'den sonra en önemli fedaisiydi. 1908'de binbaşı rütbesindeyken emekli oldu. Ticarete atıldı. Kurtuluş savaşı sırasında Ankara'ya geçti. Milletvekili oldu. Fethi Okyar kabinesinde Bahriye Vekilliği'ne getirildi. İnönü kabinesinde koltuğunu korudu. Yavuz zırhlısının onarımı için satın alınan dokun -havuz- onarım işlerinden rüşvet aldığı dedikoduları üzerine -Yavuz/havuz olayı- Bahriye Vekaleti lağvedildi. Kendisi Yüce Divan'a sevk edildi. İki yıl hapse, bir yıl memuriyetten uzaklaştırmaya hüküm giydi. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü bu konuda TBMM'ye verdiği önergede şöyle diyordu:
"Hazine yararına karşı dikkatsizlik gösterildiği anlaşılmıştır. Bu hareket Yüce Divan'a sevkini gerektirir. Kendisi hakkında gerekli soruşturma yapılmasını talep ediyorum."
Atatürk tarafsız kaldı
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk havuz/Yavuz olayında başından sonuna kadar hiç müdahale etmedi. TBMM ile yargı ve infaz safhalarında tek bir mütalaada bulunmadı.
Meclis özel komisyonu savunmaları dinledi, dokunulmazlıkları kaldırarak yargılanmanın yolunu açtı. Tanıklar arasında İsmet Paşa da vardı.
Suç ortaklarından Sapancalı Hakkı bir yıl, Enver Paşa'nın eniştesi Ömer Nazım ve Bilecik Milletvekili Dr. Fikret Bey dörder ay hapse mahkûm edildiler. Bu, cumhuriyet tarihinin ilk yüce divanı ve orada alınan ilk karardır.
Hotak nedir?
Nerden çıktı bu hotak -hodak- demeyin. Hotak, Anadolu'nun bir çok yöresinde özellikle kırsal kesimde yüz yıllardan beri kullanılan bir sözcüktür.
Anlamı da şudur; pulluğa ya da arabaya koşulan çıvganın -asıl koşum hayvanlarına yardım eden hayvan- boyunduruğuna oturarak onları süren çocuk hotaktır.
Bir de hodak ya da hotak taşı var. Onun anlamı da şöyle; "pulluk ya da saban çekerken boyunduruğu öküzlerin boynuna doğru bastırmak için asılan taş ya da kütük."
Abdülhamid'in delileri
1900'ün başlarında İstanbul'da iki ünlü deli yaşamaktaydı. Birini adı Çıplak Mustafa, ötekinin ise Madam Opala idi. Çıplak Mustafa Fatih'in, Opala ise Beyoğlu'nun delisiydi.
Mustafa, yaz kış yarı çıplak dolaşan biriydi. Madam Opala ise tam tersiydi. Üzerine kat kat giysiler geçirir, örtüler örtünürdü. Kışın neyse de yazın da böyle dolaşırdı. Bu iki deli ne zaman karşılaşsalar önce söz düellosuna başlarlardı, sonra da saç saça, baş başa kavgaya tutuşurlardı. Bu iş, -bunların kapışması- II. Abdülhamid'in duymasına kadar devam etti. Çareyi de çok basit bir şekilde halletti. Her ikisinin de Galata Köprüsü'nden geçmeleri yasaklandı. Padişah ayrıca her iki akıl hastasına da maaş bağlattı...
GÜNÜN SÖZÜ
Düşmanlarınızın en kuvvetlisi içinizdedir. Hz. Muhammed