Hayatımın en güzel yılları

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nin (Robert Kolej)kuruluşunun 150’nci yılı kutlandı. Kutlamaların neşeli bir şekilde gerçekleştiğini gazetelerde okudum ve mutlu oldum. Fakat bu mutluluğuma kısa bir süre sonra gölge düştü. Robert Kolej’den sınıf arkadaşım sevgili Ahmet İsvan’ın eşi Reha İsvan’ın ölüm haberini aldım. Allah’tan kendisine rahmet sevgili dostum Ahmet’e ve Reha’nın kız kardeşi Ayfer Neyzi’ye de sabırlar niyaz ediyorum. Bizim kuşak birer birer eksiliyor...


Birkaç anım...


Benim de mezunlarından olduğum okulun kuruluşu hakkında kısa bir bilgi vermek ve bir iki anımdan bahsetmek istiyorum.
Okul 1863’te Kırım Harbi sırasında İstanbul’da bulunan iki Amerikalı Cyrus Hamlin ve Christopher Robert tarafından kurulmuş. Robert Kolej’in erkek bölümü, 1971’e kadar Bebek’teki kampüsünde eğitim vermiştir. Ancak 1971’de çıkarılan bir kanun nedeniyle Robert Kolej, eğitim verdiği seviyeyi, ‘kolej’den ‘lise’ye çevirmek zorunda kalmıştır. Bununla beraber, okulun kendi standartlarında eğitime devam etmesi için iki cinsiyete de eğitim vermesi gerektiği düşüncesiyle, Robert Kolej, kendi düşüncelerine uyan bir biçimde eğitim veren, 1890’dan beri varlığını koruyan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’yle birleşmiştir. Robert Kolej, bu olayın ardından, Bebek’teki kampüsünü, üzerinde bir üniversitenin kurulması şartıyla devlete bağışlamış, böylece Boğaziçi Üniversitesi’nin temelleri atılmıştır.
Biz de 1994’te mezuniyetimizin 50 yılında ’44’lü kız sınıf arkadaşlarımızla birlikte (onlara “sister” -kızkardeşlerimiz- derdik) buluşmuş ve eski hatıralarımızı anmıştık.


Kopya çekmeden olmaz


Bu vesileyle size Robert Kolej yıllarımdan bir kopya hadisesi anlatacağım. Öğrenci olur da kopya çekmeyen olur mu? Bizim sınıfta kopya yapmayan iki kişi vardı, biri Bülent Ecevit diğeri ileride İstanbul’a Belediye Başkanı olacak olan Ahmet İsvan. Bir de bir türlü bu işi beceremeyen ben... Bir seferinde denemiş, yüzüme gözüme bulaştırdıktan sonra bir daha bu işe kalkışmamıştım. Ecevit siyaset hayatında olduğu gibi, okuldayken de haksızlığa tahammül edemez, yaramazlık yapmanın yollarını bilmez, bizleri yadırgardı...
Ama şimdi açıklayabilirim ikisi de bizlerle beraber bir kopyacılık olayına iştirak ettiler. Robert Kolej’de mühendislik bölümündeki sınıf arkadaşlarımızın zorlu bir imtihanları vardı. Yer seviyesindeki bir salonda. Doğru ve yanlış yöntemiyle matematiksel soruların rakamlı cevaplarını vereceğiz.


Düdüklü şifre...


Her düdük bir numara... Şöyle bir düzen kurduk. İmtihanı ilk bitiren başarılı öğrenci cevaplarla çıktı. İçimizden biri yönetici olarak harekatı idare ediyor. Hepimiz ayrı bir sayıyı temsil ediyoruz. Mesela Ahmet “1” , Bülent “2” , yönetici elindeki cevaplara bakarak boynundaki düdüğü çalıyor yani birinci soru... Sonra gene onun yönetmesiyle cevapları belirleyen rakamları temsil edenler sırayla camın önünden geçiyorlar ve sınavdakiler de bunlara bakarak cevapları yazıyorlar.


Ser verdik sır vermedik


Bir düdük daha ve ikinci yanıt. Böylece operasyon çok başarılı oldu. Ne var ki öğretmenler bu düdük seslerinden ve özellikle Ahmet’in camın önünden çok sık geçmesinden şüphelenmişler. Bizleri sorguya çektiler. Ser verdik sır vermedik ama, mezun olduktan sonra söyleriz dedik. Ve söyledik. Amerikalılar hem güldüler, şaşırdılar ama yönteme de hayran oldular. Bu arada tabii ki kızdılar da... Ama yapacakları bir şey kalmamıştı. Ben gene de gençlere; bizim dediklerimizi yapmalarını yaptıklarımızı yapmamalarını tavsiye ederim. Siz siz olun, kopyacılık sahtekarlığı yapmayın... İçinize, vicdanınıza azap olur...

Yazarın Diğer Yazıları