Hayat pahalı, sebze meyve daha pahalı
Havalar mâlum.
Bu hafta Türkiye geneli hortumu, fırtınası, rüzgârı derken, kışı dolu dolu hissettik. Yazın yerli yabancı turistleriyle dolup taşan tatil beldeleri bu kez, doğal afetlerin etkisiyle yaşadıkları panik, korku ve maddi hasarıyla gündemin, yaşamın içinden haberlerin ilk sıralarında yeri aldı.
Doğuda kar yağışı, Türkiye geneli ve tüm bölgelerde sağanak yağış, fırtına ve hortuma karşı uyarı açıklamaları yetkililerce yapılıyor. Aman dikkat!...
İstanbul'da bir grup teyze yalancı bahara aldanıp çıkmışlar gezmeye..
Buram buram mis kokusuyla sokağı kaplamış, küçük el arabası tezgâhıyla iş yapan, simitçi amcanın yanından geçerken, simitlerin fırından yeni çıktığı belli. S
imitçi amcamızın işleri çok iyi gözüküyor. Allah işini rast getirsin.
Millet sırada kuyrukta. Alan mutlu. Satan mutlu. Alıcılar altın bulmuşçasına hızlı adımlarla ilerliyor. Bir yandan atıştırıyor. Bir yandan yanındakiyle, telefondakiyle sohbete devam ediyor.
Bir grup teyzemiz tatlı sohbete dalmışlar ilerliyorlar:
-Tedbiri alınız. Nasıl alacağız. Sokağa çıktığında hiçbir şeyin garantisi yok ki. Doğa bozuldu. Doğal afetler Avrupa gibi ülkemizi de artık fazla etkiliyor. Yurt dışında kaldığımızda bunları çok gördük..
-Ahretliğim dur.. Simit alalım. Tok olsam da mutlaka çantama bir tane alıveriyorum. Susamı bu aralar pek yaramasa da. Yanma yapıyor. Dayanamıyorum. Çok seviyorum. Çay simit al sana keyifli lezzet.
-Valla ben de çok seviyorum. Ama bundan değil. Odunda pişen daha hoşuma gidiyor.
-İkiside güzel. Gel şurada oturalım. Çayla yiyelim.
Gülüşmeler. Neşeleri yerinde maşallah...
***
İlerliyorum... Konuşmalar mutfak masrafı üzerine..
-Bu kış çok zorlanıyoruz. Maddi manevi zorluk çekiyoruz.
-Haberlerde sebze meyvedeki fiyat artışına ne yapabiliriz diye haftalardır konuşuluyor.
-Yapsalar ne olacak ki.. En fazla, sekiz lira olan, olacak sana yedi lira. Bedava olacak hali yok ki..
-En baştan bu açık olmadan bu hesap kitap ele alınacaktı. Yazıktır. Günahtır. Bakalım ne karar çıkacak. Haberleri dinliyorum sürekli...
-Ben de sürekli tv kanallarını dolaşıyorum. Hiçbir kanalda şu çok iyi diyeceğim bir programa rastlayamıyorum. Yok gelin kaynana, yok yemek programı, yok vurdu, yok kırdı, evlendir, boşandır...
-Al birini vur ötekisine... Kaliteli bir yayın anlayışı kalmadı... Reyting uğruna kalitesiz yayınlar. Oyuncular figüran. Sonra üç ay geçsin kimse kimseyi hatırlamaz.
-Akşam haberlerine kafam bozuluyor. Zaten yarım aklım var.
Gülüşmeler.. Yanımdan geçiyorlar...
***
Bir grup yine yüksek sesle konuşuyor:
-Anadolu yakası Kartal mı abii?..
-Evet. Bizim amcalar var orada çok uzak.. Pek gitmiyoruz.
-Haberlerde izledim. Deprem gibi facia olmuş. Sekiz mi on katlı mı neymiş.
-Vali Bey, açıklama yapmış. üç, dört katı mı ne kaçak yapı çıkılmış..
-Kat çıkarken kimsenin sesi çıkmamış mı?.. O zaman neredeydiler?..
-Kazası, belası taa en başta temeli atılmış... Perişanlık acısı büyük. Canımız yine yandı.
-Eski yapı galiba. Kaçak yapıymış. Allah korusun hepimizi büyük tehlike.Üzüldüm. Olan gidenlere oldu. Yazık abi.
-Kentsel dönüşüme bir an önce girilmeli. Kaçak yapılara el atmalı.. Şehircilik planlama, belediye işleyiş çok önemli.. Seçimlere az kaldı.. Bakalım neler değişecek. Göreceğiz...
-Allah sabır versin...
***
Bu arada Antalya'daki hortum faciası da acılarımıza acı kattı. Allah ülkemizi felaketlerden uzak tutsun
Sağlıkla mutlu pazarlar...