Hatırla ey tarih, unutma ey ülkücü...
Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi cilalı kelimeler ile “etnisite” ciliği körükleyen Radikal Gazetesi kağıt baskısına son verip dijital ortamda yüklendiği misyona devam ediyor. Gazetecilik deneyimi olmayıp bir dönem yayınevlerinde düzeltmen olarak çalışan Hasan Bülent Kahraman’a örgüt dayanışması adına Radikal’de köşe vermişlerdi. Şimdi Sabah’ta AKP yandaşçılığına terfi eden Kahraman’ın 5 Mayıs 2005’te Radikal’de “Hatırla ey tarih, unutma ey sol” başlıklı yazısı yüreğimi yaralamıştı. 2009 yılında Bilgeoğuz Yayınları’ndan çıkan “Darbe ve İnfaz” adlı kitabımın ön sözünde bu yazıya atıfta bulunup, milliyetçi-ülkücülerin anma günlerindeki eksikliğini eleştirmiştim. Kahraman, o günkü yazısında, gazete ve dergilerde “Unutmayacağız” ve “anma” ilanlarının hep solcular tarafından yayınlandığını oysa sağcıların (yazarın deyimi) da kayıplarının olmasına rağmen anmayışlarının suçluluk duygusundan kaynaklanabileceğini iddia etmişti. Evet, Türk Milliyetçileri ve ülkücülerin anma geleneği hemen hemen yok. İdeolojik eğitimlerine tarih bilinci ile başlayan milliyetçilerin anma günlerine bigane kalmaları affedilir gibi değil. 13 Mart 2008 tarihinin kaç kişide derin anlamlar ve hüzünler bıraktığını sorgulayacak değilim. Tam da milletvekilliği adaylığı için müracaatların yapıldığı ortamda asıl önemlisinin, adamlık ve iz bırakmak oluşunun altını çizmekte fayda görüyorum. Listeye girebilmek için en yakın arkadaşlarıyla kıyasıya mücadele vermenin, günün birinde utanç kaynağı olduğunu da hatırlatmayacağım. Elbette millete hizmet etmenin yollarından biridir milletvekilliği. Ama bunu meslek haline getirmenin, ikinci, üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci dönem için ısrar etmenin anlamını çözebilmiş değilim. 13 Mart 2008’de kaybettiğimiz ve 16 Mart’ta toprağa verdiğimiz Mehmet Gül’ü hatırlatmak istedim dostlara, MHP İstanbul İl Başkanlığı görevini yürütürken partisine bu kentte önemli mesafeler aldırıp 1999 seçimlerinde hak ederek milletvekili olan Mehmet Gül, partisi iktidar ortağı olduğu halde TBMM’de özgürce vekillik yapamadığı için hayal kırıklığı yaşamıştı. Seçmen tabanının beklentilerini karşılayamadığından tarifsiz acılar yaşadı. Ceylan derisi koltuklara oturmanın dayanılmaz hazzını hissedenler defalarca aday olurken o ısrarlara rağmen bir daha aday olamadı bile. Sine-i millete dönerek saygınlığını koruduğu gibi milli meselelerde en önde tavır koymaktan geri durmadı. Bu yüzden aradan sekiz yıl geçmesine rağmen gönüllerdeki sevgisi hiç azalmadı. Geçtiğimiz gün Fethi Yıldız öncülüğünde okunan mevlit ile anıldı Mehmet Gül. Bu sütunlardan “Hatırla ey tarih, unutma ey ülkücü” diye seslenerek önümüzdeki dokuzuncu yılında “Mehmet Gül’ü anma haftası” düzenleyerek, onun için fotoğraf sergisi, televizyon programları ve konuşmalarının izleneceği video gösterimi, pek az kişinin bildiği, bestelenmiş şiirleri, dinleti, kitaplarının tanıtım ve imza günü, onun mücadelesinin anlatılacağı panel, şiir, deneme, hikaye yarışması ödülleri, mevlit ve dualarla anma ile dolu dolu bir hafta organize edilse borcumuzu ödeyebilir miyiz? Bu iş, sevgili Rasim Ekşi ve izinden yürüyen oğlu Şeref Gül’e düşecek. Allah ömür verirse bize düşen görevden kaçmayız. Şimdiden kolay gelsin.
Ruhu şad olsun...