“Hatırla Beni”

Bir yazarın, okurunun yazarlığını anlatmaya çalışması gibi bir garip hal içindeyim;
Ki daha da garibi, bu aynı zamanda bir yazarın okurunun yazarlığını kıskanması hali!
Önce, tebrik ederim Misli Baydoğan;
“Hatırla Beni” harika bir roman...
Sonra teşekkür ederim;
Ara ara “bugün” ün cazibesine kapılıp da unutmaya meylettiğimiz, yabancılaştığımız belki kaçtığımız, arkamızda bırakmamız gerektiği yanılgısına kapıldığımız ne varsa hatırlattığın için teşekkür ederim.
Yazdığın ne varsa yaşadık “biz” ;
Yaşımız yetmese de yaşadık(!)
O yokluğu paylaştık...
O yaraları aldık...
O işkencelerden geçtik...
Tanığıyken sanığı yapıldık bütün o cinayetlerin...
O cenazeleri sırtladık...
Belki, ancak yıllar sonra toplayabildik cesaretimizi ama gittik ve o toprakları avuçladık; gözyaşlarımız suladı illa ki arkadaşlarımızın, sevdalılarımızın, abilerimizin, amcalarımızın, yengelerimizin toprağını...
O hasretleri yaşadık; gönderilmeyen mektuplarımız kadar gönderilip de okunmadan iade olan mektuplarımız da “külliyat” olur yazmaya kalksak.
Asıldık; kaç kere dolandı o ilmikler boğazımıza...
Utandık; bize yapılanlardan biz utandık, bedenimizi sakladık, bakışlarımızı, insanlığımızı, değil kahkaha bir tebessüm bulamadılar yüzümüzde; yaşadığımıza dair minicik bir emare bırakmadık; yaşamayı ihanet saydık anılarımıza; yaşarken ölerek ispatlamaya kalktık sadakatimizi “davamız”a!
Başımıza çöken ocaklar, o paramparça olmalar, kurulamayan yuvalar, kurulup da doyamadan dağılmalar...
Sonuçta yazdığın ne varsa yaşadık “biz”;
Ve işte ayaktayız!
Yine de, hepsine rağmen, “daha kötüsü olamaz” dedikçe üzerimize çullananların arasından doğrulmayı başarmak kabiliyeti gibi paha biçilmez bir hazineye sahip olduğumuzu hatırlattığın için teşekkür ederim.
“Hatırla Beni”nin, en çok birbirimize nasıl da benzediğimizi hatırlatmasını sevdim;
Nasıl da aynı seviyoruz, aynı özlüyoruz, aynı küsüyoruz, aynı kızıyoruz, aynı hesaplaşıyoruz, aynı tutunuyoruz yeniden sımsıkı;
Ve bu kadar aynıyken nasıl ayrışmayı becerebilip de savruluyoruz?
“Hatırla Beni” nin, en zor sınavları geçip de ayaküstü yapılan basit bir sözlüde çakan tembel yanımızdan utandıran direncini, iradesini sevdim.
***
Kendimi bildim bileli bizim mahallenin en sık tekrarlanan klişesidir;
Dilaver Cebeci’ler, Niyazi Yıldırım’lar başka bir gezegende yaşamış gibi “şairimiz yok” denir... Necati Sepetçioğlu, Emine Işınsu gibi ustalara hakaret olup olmadığını zerre hesap etmeden “bir romancı çıkaramadık” der, çıkarlar işin içinden... Çok kere tecrübe ettim, gözümün içine baka baka “bir gazetecimiz yok” denilmesini... Bozkurt İlham Gencer gibi bir çınar notalarıyla dal budak salarken bu yaşında, utanmadan “sanatta yokuz” diye hüküm verilir...
Dilerim ki bu “yok saymaya” ayarlı yanımızın kurbanı olmasın “Hatırla Beni”;
Çünkü hem duygusu, hem üslubu -bütün samimiyetimle söylüyorum- beklediğimden kat kat kıymetli.
Alın size roman, alın size romancı; başınızın üstünde taşıyın ki gelebilsin peşinden yenileri.

Yazarın Diğer Yazıları