Hatasız kul da olmaz, kurum da
Sen hastalandığında doktora koşuyorsan, kurumlar hastalandığında ve birileri hasta kuruma tedavi ol tavsiyesinde bulunduğunda, sen ne demek istiyorsun benim kurumum asla hasta olmaz diyorsan, bu senin o kurumu sevdiğini değil, ölse de mirasını bölüşsek demek istediğini yahut o kuruma olan aşkının gözünü kör ettiğini gösterir.
Birincisi hainlik, ikincisi cahilliktir.
Önce, Allah(c.c.) Türk ordusuna zeval vermesin. Onun zevali işgal altındaki Irak halkının başına neler geldiyse, Filistin halkının ve Doğu Türkistan Türkünün başına neler geliyorsa, onun bin beterinin bizim başımıza geleceğinin kesin olması demektir. Yine Türk ordusunun bırakınız zevalini, zayıf düşmesi bile Türk’ün dışında Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu ve İç Asya’ya doğru pek çok Müslüman ve Türk halklarının sahipsiz kalarak, itilip kakılmasına sebep olacak, başta Anadolu coğrafyası olmak üzere Kıbrıs’tan Irak’ın kuzeyine kadar pek çok yer kan gölüne dönecektir. Velhasıl TSK’nın güçlü varlığı bile tek başına pek çok insanlık dramı için caydırıcı güçtür.
Görüyor, biliyor ve kabul ediyoruz ki, uzunca bir zamandır TSK üzerinde onu yıpratmaya yönelik bir psikolojik savaş, bir taciz, bir örseleme, önce kabuğuna çekilmeye mecbur bırakıp ardından da çökertmeye yönelik sinsi bir plan devreye sokulmuş bulunmaktadır. Bu bizi kurum içerisindeki zararlı virüsleri ayıklama talebimizden vazgeçirmemeli, yani, bizleri, Ergenekon sürecinde, bir tarafın her türlü hukuksuzluğu, “Demokrasi için mubahtır” diye savunan, hatta teşvik edenler konumuna düşürmemelidir.
TSK’da hata olmaz desek, TSK bizim olmaktan çıkar, başka ellere geçer. Var olan bir şeye yok demekle, o şey yok olacak olsa iyi, lâkin öyle olmuyor, sen var olana yok diyorsan, var olan kendini rahat hissediyor, palazlanıyor, bünyeyi her gün biraz daha kemiriyor, ele geçirmeye çalışıyor. Biz TSK’nın kendi bünyesi içerisinde her türlü tarikatı devre dışı bırakmasını kaçınılmaz bir hak ve görev olarak görüyoruz. Bu yapılmazsa ordu, ordu olmaktan çıkar. Galiba daha önce de yazdık, mürit için şeyh, komutandan önce gelir. Oysa askerlik bir emir-komuta müessesesidir. Böyle olduğu içindir ki ordu, içerisindeki tarikat ve cemaat mensuplarını barındırmamakta haklıdır. Yalnız TSK aynı şeyi Mason locasına mensup olanlar için yapmıyorsa, buna millet olarak itiraz etmek zorunda ve mecburiyetindeyiz. Görmezlikten gelemeyiz; gelirsek, hem Atatürk’ün ruhunu ıstırap içerisinde bırakmış oluruz, hem TSK’nın halkın gözünde itibar erozyonuna uğramasına ve tabi Mason locaları ve onların dış bağlantılarının bu mukaddes bünyeye tesir etmesine onay vermiş, destek olmuş sayılırız.
Ayrıca... Değerli kalem Behiç Kılıç birkaç gün üst üste 1997 Kasım’ında Kıbrıs’taki bir askeri tatbikatta zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun kulağının dibinden geçerek Albay Vural Berkay’ı şehit eden hadiseyi anlattı ve “Kıvrıkoğlu vurulsaydı Çevik Bir Komutandı” dedi. Arşive giriniz ve o yazıları tekrar tekrar okuyunuz. Şimdi bu olay enine boyuna soruşturulmamalı mı yani? Behiç Ağabeyin yaptığı, orduyu yıpratmak mı yoksa ordu yıpranmasın diye çırpınmak mı?
Elbette ikincisi.
Şayet içeriden birileri “şartları olgunlaştırmak için” meselâ Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız’a suikast düzenlemeyi göze almışsa ve şayet birileri, çiçeği burnunda teğmenlere, komutanlarını katlettirme rotaları çizmişse ve bunlar gerçekten olmuşsa, olup bitenleri halının altına süpürmek, orduya yapılabilecek en büyük kötülük değil midir? Bu tür söylentilerin bir an önce açığa kavuşmasını istemek ve doğru iseler gerekenin yapılmasında ısrar etmek orduya iyilik mi, kötülük müdür?