Hastane önünde incir ağacı!..
Telefondan telefona yayılıyor mesaj:
“Çok acil: 20/45 yaş arası, erkek B RH(+), 12 saattir alkol almamış, sarılık geçirmemiş kan lazım. Acil!”
Kızı Ece, üçüncü kalp ameliyatına “sürüklenen” babası Ergin Saygun için “kan” ararken, arkadaşları da onu ayakta tutmaya yarar umuduyla “moral” anonsu yapıyorlar sosyal medyada:
-Babası hukuk yoluyla katledilmekte olan bir genç kız için çok acil morale ihtiyaç vardır! Verebilecek olanların Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’ne gelmeleri rica olunur!!!
Dayanamadım gittim!
Balyoz davasının hükmen tutukluları emekli Tümgeneral İhsan Balabanlı’nın kızı Esra, emekli orgeneral Şükrü Sarıışık’ın kızı Berna, emekli korgeneral Metin Yavuz Yalçın’ın kızı Deniz, emekli tuğamiral Nadir Hakan Eraydın’ın kızı Cansu, emekli tümamiral Ali Deniz Kutluk’un eşi İrem Kutluk var Ece Saygun’un yanında.
“Ah” etmemek için kalpleriyle savaşıyorlar adeta; dil susuyor susmasına da gönülleri razı olmuyor ailelerine yaşatılanlara;
“Ölemesinler...” diyor içlerinden biri mesela; “ Ne çektirdilerse, aynısını çeksinler!”
Saygun’un oğlu Tolga’ya ait bu “dua” da:
“Babamı bu hale getirenler, aileleri perişan edenler de günü geldiğinde kendileri gibi hakimler tarafından yargılansınlar!”
“Adil” bir yargılama yaptıklarını savunanlar, huzurla “amin” diyebilirler mi Tolga’nın “dua” sına!
***
Ergin Saygun’un eşi Nermin Hanım da yalnız değil; eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile birlikte istifasını isteyen kuvvet komutanlarından emekli Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ve eşi Şule Ceylanoğlu yanında.
Ha bir de Saygun’un 2. Başkan olduğu dönemde Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt’ın eşi Filiz Büyükanıt orada. (Filiz Hanım’ın “destek ziyareti” nden “önemsiz bir ayrıntı” gibi bahsettim çünkü hastane bahçesinde konuştuğum çoğu “Balyoz mağduru” için hiçbir anlam ifade etmiyordu “tek başına” orada bulunuşu.)
***
Bu yazının konusu TSK bünyesinde Genelkurmay 2. Başkanlığı ve 1. Ordu Komutanlığı dahil bir çok üst düzey görevde bulunan ve Balyoz yargılamasının Silivri ayağında 18 ay cezaya çarptırılan, aylardır bir hastane odasında “hükmen tutuklu” bulunan Ergin Saygun ama onun hakkında içinde “Ece” geçmeyen bir cümle kurmak zor son zamanlarda;
Acayip bir kız Ece;
Aynı anda hem gazetecileri bilgilendiriyor, hem kameralara konuşuyor, hem telefonla arayanlara cevap veriyor, hem ameliyatın gidişiyle ilgili Başhekimle irtibat kuruyor, hem babasına kan buluyor, hem etrafındakilere moral veriyor; onları derliyor, topluyor, kendilerine getiriyor. Hem... Hem... Yılmaktan, yıkılmaktan başka her şey işte...
Ve bütün bunları, sırtında, çoğumuzun ayılıp bayılmaktan öteye geçemeyeceğimiz bir acıyı sırtlamışken yapıyor; kafasında milyonlarca “Acaba” varken, hayatının en tedirgin anlarında!
Ergin Saygun mahkeme heyetine “Beni öldüremeyeceksiniz” demişti ya, Ece de “Ergin Saygun’u öldüremeyecekler” diye tekrarlıyor gün boyunca. “Tahliye” ihtimali belirdiğinde “Umrumda değil artık” diyor; “Babam yaşasın, sağlıklı olsun da ömür boyu hapis yatsın!”
Elindeki tesbihe takılıyor gözüm; babasınınmış. Her fırsatta onu öpüp, kokluyor! “Canımın canı” diyor “Dayan... Dayan...”
Güneydoğu’da Osman Pamukoğlu’nun askeri olduğunu söyleyen biri gelmiş önceki gece. 9-10 yaşlarındaki kızıyla birlikte “Ergin Paşa’ya kan vermeye hazır olduklarını” söylemişler. “O moralle girdi ameliyata” diye anlatıyor.
Dün hastane bahçesine gelenler de benzer sahnelere tanıklık ediyor;
İki genç; yaşları tutmadığı halde, bir ellerinde Türk bayrağı ile koşmuşlar kan vermeye...
Yaşı bu ameliyatta kan vermeye uygun olmayan biridaha. 18’inde. Anadolu yakasından kalkmış gelmiş Halkalı’ya. Adı Tolga Aykut! “Matkap” dosyası sanıklarından, bir dönem AKP’li İhsan Arslan’ın “ekibinde” bulunan, cezaevinde susturulmak istenen ancak susmayıp Balyoz CD’lerinin nasıl “üretildiğini” ifşa eden Orhan Aykut’un oğlu!
***
İnsan utanıyor bazen bu mesleği yaparken;
Dün, o hastane bahçesinde;
“Vardiya Bizde ne?” diye soran “haberci” leri, Saygun ameliyattayken kızına “Başınız sağolsun bir röportaj yapabilir miyiz” diyen “gazeteci” leri gördükçe bir bilseniz kaç kere yerin dibine girmeyi diledim...
***
Adli Tıp’tan “tahliye” gerekçesini oluşturacak raporun çıktığı haberi geldiğinde Saygun’un Avukatı Sedat Küçükyılmaz’ın yanındaydım. “Tahliye ihtimali”ni ilk öğrenen kişinin, ilk tepkisinin tek şahidiyim;
“15 gün önce verseler ne olurdu!”
Ne olurdu biliyor musunuz?
O mikrop Saygun’un kalp kapakçığına bulaşmamış olurdu! Sayısız hastalıkla mücadele eden yorgun bedeni neredeyse bir gün boyunca o ameliyathanede ölüme meydan okumaya zorlanmamış olurdu! Çünkü Saygun’un demir parmaklıklı odasında yattığı Mehmet Akif Ersoy Araştırma Hastanesi 14 Aralık 2012 tarihli raporunda Saygun’un değil cezaevinde, hastane mikrobu kapması hayati tehlikeye yol açabileceği için hastanede bile kalmaması gerektiğini bildirilmişti. Mahkeme bu rapora rağmen tahliye etmedi!
Sohbet ederken bir kağıt çıkardı cebinden Küçükyılmaz. Ameliyata girmeden önce “vasiyet” niyetine yazmış Saygun. Eşine, kızına, oğluna değil, Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’a son sözleri;
“Hilmi Özkök’ün Harp Akademileri seminerinden sonra 30.5.2003’te 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan’a İstanbul’da bazı emekli orgenerallerin ve sivillerin bir darbe hazırlığı içinde olduğuna dair kendisine haberler geldiği şeklinde beyanı olmuştur. Savunmamız esnasında bu konunun açıklığa kavuşturulması için talepte bulunmamıza rağmen bu talepler reddedilmiştir.
Mayıs 2003 tarihi itibarıyla Balyoz sanıkları arasında emekli orgeneral ve sivil bulunmamaktadır. Sayın komutan bu darbe deyimi ile neyi kastettiğini açıklamak zorundadır.
Zamanın Kara Kuvvetlkeri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman darbeyi önlediği iddianamede yer almaktadır. Bu ifade doğru mudur? Doğru ise hangi darbeyi önlemiştir ve bunun için ne yapmıştır?
Ayrıca Sayın Yalman elinde bir takım bilgi ve belgeler olduğunu ve bazı kişilerin incinmemesi için bunları ileri bir tarihte açıklayacaklarını ifade etmişlerdir. 329 vatan evladı toplam 5 bin yıl hapis cezası almışken başka kimlerin incineceği ve kimlerin korunduğu konusu akla gelmektedir. Sayın Komutanın elindeki bilgiler her neyse derhal açıklaması gerekmektedir.
Her iki komutan için de bu taleplerimizi yerine getirmeleri komutanlık sorumluluğudur...”
***
Hastaneden ayrılırken farkında olmadan mırıldanmaya başlamışım:
“Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı”
Nasıl bulsun?
Doktorun elinde değil ki “adaletin kılıcı” ?