Hasdal'dan asker manzaraları

Darbecilerden işkence gördüler “darbeci” olmakla suçlanıyorlar; ilk PKK baskınlarını bastıran kahramanlardılar “terör örgütü üyeliği”nden yargılanıyorlar! Tutuklu Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel yazdı:

İki gün sonra “Balyoz” davasının duruşma günü. Mahkeme ısrarla bilirkişi ve tanık dinleme taleplerimizi reddetti. Dolayısıyla maddi gerçeği aramadığı ortada. Muhtemelen bizimle ilgili kararı belirlemişler bile. Askeri Şura’da TSK ve hükümet, kendi tabirleri ile “kangren olmuş kolu” kesti. “Balyoz” davasından tutuklu General / Amirallerin hiçbirini uzatmadan emekli etti. Ben neler olacağı konusunda fazla ahkâm kesmek istemiyorum.

“Devlet bizi rehin aldı”
Mevcut durumda Suriye filan derken, iki konu gündeme oturdu. Biri Şemdinli’deki çatışmalar. (Çatışmalar bitti açıklamaları inandırıcılıktan uzak) Diğeri tutuklu 40 General / Amiralin emekli edilmesi olayı. Çok şey söylenir bunun üzerine ama önemli olan bunu yaşayanların neler düşünüp söyledikleridir sanıyorum. Öncelikle hepsinin, sinirlenseler de, olayı hayret edilecek kadar metanetle karşıladıklarını ifade etmek istiyorum. “Öncelikle onurlu bir şekilde ayrılmanın iç huzurunu yaşadıklarını, bu anlamda hiçbir beis duymadıklarını” söyledikten sonra ifade ettikleri çok önemli. Hepsi bir ömür harcadıkları kurumlarına karşı oldukça tepkililer. Hiç uzatmadan birinci ağızdan iki gündür kendilerinden Hasdal’da dinlediklerimi kısaca aşağıya aktarıyorum:
“Bizi devlet rehin aldı. Devlettir yapar dedik (Ben bu görüşe kesinlikle katılmıyorum). Aldığımız terbiye, yetiştirilme tarzımız, bu yapılanlar hatalı da olsa, boyun kıldan incedir anlayışı içerisinde olmamızı gerektirir. Ama silah arkadaşlığının esas olduğu TSK’daki arkadaşlarımızın buna aracı olması ve bizi kurşuna dizmesi kabul edilebilir bir şey değildir.”
“Arkamızdan hançerlendik” , “Kafamıza kurşun sıktılar” , “Arkamızdan kurşunlandık” , “Kafamızı kopardılar”, “Rütbelerimizi haksız bir şekilde çaldılar, biz değil çalanlar ve buna göz yumanlar utansın” vb.
İşte personel kanununa aykırı şekilde emekli edilen General ve Amirallerin ömürlerini verdikleri kurumlarının tavrına tepkileri bu şekilde.

12 Eylül’den beter
Bunları belirttikten sonra hazır gündemdeki konulardan biri Şemdinli iken bir olay aktarmak istiyorum.
Yıl 1984. Üsteğmen Ali Aydın o günün egemenleri 12 Eylülcüler tarafından gözaltına alınır. Suçu “ordu içinde siyasi faaliyetlerde bulunmak” tır. Günlerce, içinde kaba dayağın da olduğu işkenceli sorgudan geçirilir. Ama birkaç ay sonra çıkartıldığı Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından suçsuz bulunarak sderbest bırakılır. O günkü mahkemeler dahi bugünkü bir kısım Özel Yetkili Mahkemelere göre daha hukuki kararlar almaktadırlar.
Şemdinli’nin kahraman Üsteğmeni
Ali Aydın serbest kaldıktan sonra atılmayı beklerken, “Gel göreve başla” emrini alınca sevinç içerisinde göreve döner ve Ağustos ayının ilk günlerinde tayin edildiği Yüksekova’da İlçe Jandarma Komutanı olarak göreve bvaşlar.
15 Ağustos 1984.
Yer Şemdinli.
PKK terör örgütü tıpkı bugün olduğu gibi ilçe merkezini basar. Örgütün çatışmayı başlattığını ilan ettiği ilk eylemdir bu. Durum bugünkü gibi değildir. İlçede sadece Jandarma Bölük Komutanlığı vardır. Böyle bir saldırı beklenmediği için de personel mevcudu yetersizdir. Saatlerce süren çatışmada PKK bir süre de olsa ilçede kontrolü ele geçirir. Takviye birlik yoktur. Takviyeye bu çatışmayı duyar duymaz ilk kim gider biliyor musunuz?
İşkenceden geçirilip göreve döndürülen üsteğmen Ali
Aydın.
Ve büyük risk alarak, Şemdinli’de kontrolü sağlar.
Darbecilerce işkenceden geçirilen Ali Aydın, bu tarihten tam 27 yıl sonra, bu sefer General olarak, “darbeci” olmaktan tutuklanacaktır. Hakkındaki tek “delil” ben Mustafa Önsel’in yaptığı iddia edilen, sahteliğini çok açık bir şekilde ortaya koyduğum, imzasız bir word belgesinde ismi geçtiği içindir. Bu kadar mı derseniz, evet o kadar!

Eruh baskınında ölümü pahasına mücadele etti
15 Ağustos 1984 yılında bir ilçe merkezi daha basılacaktır. O da zamanında Siirt’e bağlı olan Eruh.
Peki tıpkı Şemdinli ilçesi gibi bu baskına hazırlıksız yakalanan, söz konusu ilçemize kim takviyeye gidiyor biliyor musunuz?
Şimdi Tümgeneral olan, o zaman Siirt Tugayında görevli bulunan Yüzbaşı İhsan Balabanlı.
O da baskından kısa bir süre sonra Eruh’a ulaşacak ve ölüm pahasına ilçede kontrolü sağlayacaktır.
Her ikisi sonraki yıllarda da, değişik bölgelerde, terör örgütüne karşı hepsi risk dolu pek çok operasyona imza atacaklardır.

ABD subayı olsalardı heykelleri dikilirdi
Ali Aydın 19, İhsan Balabanlı ise 24 aydır, tamamen kurgu ürünü “delil” ler bahane edilerek, tarafsız bir bilirkişi incemeleri gibi en masum talepleri reddedilerek, Hasdal Askeri Cezaevinde yatıyorlardı. 4 Ağustos 2012 itibarıyla emekli edildiler. Yakında Silivri’ye gönderilecekler. Bu insanlar ABD subayı olsalardı ülkeleri için yaptıkları fedakarlıklar nedeniyle belki de heykelleri dikilirdi. Ama benim sevgili memleketimde onların payına düşen cezaevleridir.
Gerçek hedef, bizlerin üzerinden görevde kalanların moralidir. Araştırın bakalım şu anda PKK’ya karşı risk alan personel var mı? Çok net söyleyeyim yok! Tersini söyleyenin açık şekilde yalan söylediğini bilin. Bir daha geçmişte bizlerin gösterdiği özveriyi gösterecek, aldığı riski alacak babayiğit çıkar mı? Çıkmayacağını biliyorum. Niye çıksın ki, bizlerin durumu ortadayken...
Jandarma Kurmay Albay
Mustafa Önsel / 14 Ağustos 2012 / Hasdal Askeri Cezaevi

+++

Gül ruh arıyor, siverekli esnaf ‘görev’ yapıyor
Evet; günün, hatta yılın kahramanı Siverekli esnaf Mahmut Çakır’dır.
Cumhurbaşkanı Gül Gaziantep’teki toplu cenaze töreninin ’faziletlerini’ anlatıp “Gaziantep ruhunun mesaj olmasından” dem vuruyor (İyi ki: “Ey ruh, geldiysen üç kere masaya vur!” demediler)... PKK batağı Irak’ın kuzeyine operasyon için yıllarca ABD’nin gözünün içine baktıklarını unutup, “Kendimiz çözelim” keşfiyle bir anlamda ABD ve PKK destekçilerini ’ibra etmeye’ çalışıyor... PKK’nın Gaziantep katliamını üstlenmemesini, “çoluk çocuğun öldürülmesine herkesin tepki göstermesi”ne bağlayıp, PKK’ya utangaç çocuk muamelesi yaparken, adeta “Asker, polisin öldürülmesi normal; de çocuk olmaz ki canım!” diyor.
İşte tam bu ortamda ortaya çıkan esnaf Mahmut Çakır, PKK’lılarla buluşup kucaklaşan BDP milletvekillerinden şikayetçi oluyor. Siverek Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusunda, “BDP’lilerin terörü destekleyip teröre teşvik ettiğini, teröre lojistik imkan sağladığını ve terör propagandası yaptığını” bildiriyor.
Esnaf ’görevini’ yapmış, bakalım adli makamlar ve siyasiler görevini yapacak mı? Tabii ülke yönetimi için cenaze namazında saf tutmak yeterli kriter değilse!.. Milli Eğitim Bakanlığı bebelerin okula başlaması için “tek ayak üstünde 10 saniye durması yeterli” gibi bir kriter belirlemiş ya, ondan esinlendim.
Müyesser Yıldız

+++

Tek kutupluluk: İç içe geçmiş zulümler sistemi
Tek kutupluluğun yarattığı evrensel şizofreni, Ortaçağ’ı kasıp kavuran vebadan daha ürkütücü bir bela haline gelmiştir.
Tek kutuplu dünya zulme teslim edilmiş dünya demektir. Bugün bu zulüm, küreselleşme adı altında ikinci bir zulümle cazip hale getiriliyor. Zaten, kapitalizm, birbirini reklam eden iç içe zulümlerin sistemidir. Reklam bizatihi zulümdür ve Kur’an’a göre, reklamın yaratıcısı şeytandır. Şunu da unutamayız: Batı (Avrupa ve Amerika), yüz yıllar boyunca, kitleleri emperyalizm ve sömürgecilik yoluyla sömürdü, baskı ve despotizm altında inletti. Ne var ki, dünya tek kutuplu bir dünya olmadığı için, bu emperyalizm ve sömürgecilik dönemi mahvedici olamadı. Ve nihayet, bir biçimde bitti. Batı, şimdilerde, dünyayı, küresellik yaftası altında sömürmektedir. Küreselleşme, Batı’nın büyük sermaye ve teknoloji güçleri dışında herkes için yoksulluk ve sefalet üreten bir süreç halinde işliyor. Açlık, yoksulluk, ahlaksızlık, ekonomik dengesizlik ve nihayet terör artarak devam etmektedir.
Avrasya, tek kutupluluğun yarattığı ağır olumsuzluk sürecinin frenlenmesinde, insanın yeniden dengelerine kavuşmasında çok hayatî bir güç ve birlik olabilir. Tarihsel birikimi, deneyimleri, kültürü, insan potansiyeli, kaynakları bunun için gereken altyapıya fazlasıyla yetecektir. Muhtaç olduğu şey, niyet ve eylemdir.
Yaşar Nuri Öztürk / Yurt

+++

SİZDEN GELENLER

Onları unutmayalım
Almina Melisa Aker 1 yaşında.
Süleyman Alkan 3 yaşında.
Sevgi Gülperi İnanç 11 yaşında...
1+3+11=15 yani üç yavrucağın yaşlarının toplamı bile 18 etmiyor!
Siyasilerin sert söylemleri havada kalıyor; maalesef Türkler olarak yapılanları kolay unutuyoruz! ABD 11 Eylül sonrası ‘we’ll never forget’ diyerek müthiş bir kamuoyu yaratmayı başardı. Filmler çekildi, ‘unutmayacağız’ yazılı ABD bayraklı tişörtler yok sattı... Sonuç Ladin’in kellesi de alındı...
Sözlerimi bitirirken, üç beş Mehmet öldü diye (şehitler) meclisimizi toplamayanlar, acaba 3-5 seçmen öldü diye meclisi toplarlar mı bilemiyorum ama hiç yoktan bombanın patlatıldığı yere üç küçük yavrumuz için, 3 küçük fidan anıtı yaparlarsa, GAZİantep ve Türkiye olarak, kalleş saldırının yıldönümünlerinde çocuk katillerini dünyaya tekrar tekrar haykırırız!
Engin Balım

+++

Paket muamelesi
Gaziantep’teki törende musalla taşına tabutlar dizilmiş, tabutlar al bayrağımıza sarılmış, ama o bayrakları tutturacak 3 tane raptiye bulamadılar ki tabutları paket bantı ile sarmışlar. Görünce gözlerime inanamadım. Bir yerlere paket gönderir, koli gönderir gibi sarmışlar tabutları.
Bir yerlere küçük bir mesajım olacak izin verirseniz.
Terörü bitirmeyi beceremiyorsunuz, bari cenazelere hiç olmazsa o sonsuzluklarının ilk adımında paket muamelesi yapmayın.
İ. D.

+++

Yaban güce yaslanıp oturulan koltuğu
Zillet sayıp onuru ayağa kaldıranlar
Çileyle sürdürse de ömür denen koşuyu
Onlardır sonsuza dek tahtı olan sultanlar
Yahya Akengin

+++

BOP Eş Başkanı
istifa etsin
“İki başlılık” nedir?

Sözlükte; “Yönetimde birden fazla yetkiye sahip olma ve sonucunda da işlerin sarpa sarması” olarak yazıyor.
Hem Ortadoğu’nun Eş Başkanlığı, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığı birlikte yürümez! Bu eş başkanlığı bize pahalıya mal olacağa benziyor. Onun için, Başbakan’ın “zararın neresinden dönersek kardır” prensibi ile biran önce bu BOP Eş Başkanlığı’ndan istifa ettiğini ABD’ye deklare etmelidir.
Ertuğrul Erdoğan

+++

İstihbaratın
olmadığı yerde bol bol istirahat vardır.
Didem Karataş

Yazarın Diğer Yazıları