Hasdal'daki tutsak subaylar
Tahliyesinden iki gün önce “Hepimiz beraat edeceğiz ama bunun bedelini kim ödeyecek?” diyen Kurmay Albay Mustafa Koç, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi ve CHP Sivas milletvekili Malik Ecder Özdemir’e Hasdal Askeri Cezaevi’nde “Burada toplum mühendisliği yapılıyor. Kimlerin yaptığını da biliyoruz” mesajını iletmişti. Koç, Cuma günü tahliye oldu. İçeride kaldığı sürede maaşının üçte ikisi kesilmiş, ailesi mağdur olmuştu. Gidenlerin geri gelmeyeceğini bile bile tahliyesine sevindi arkadaşları. Henüz yargılama safhası bitmediği için kurmay olan Koç’un terfi etmesi de söz konusu değil. Oysa devre arkadaşları yıllarca Koç’un generalliğine garanti gözüyle bakıyordu.
Malumunuz TSK’da komuta kademelerinin belli bir prosedürü vardır. Neredeyse 10-15 yıl sonrasının Kuvvet Komutanları’nın, Genelkurmay Başkanı’nın kim olacağı aşağı yukarı bellidir. Yandaş medyanın üflediği isimlere dikkat ediniz. Malum davada tutuklanan, soruşturulan isimler TSK’da önümüzdeki yılların en önemli makamlarına getirilecek kimselerdir. Türk Ordusu’ndaki bu emir komuta zincirini koparabilmek için yapıldığına inandığım operasyonlar ne yazık ki büyük ölçüde başarılı olmaktadır.
Hasdal’a dönelim yeniden. Jandarma’nın en önemli biriminde görev yaparken tutuklanan Kurmay Albay Mustafa Önsel: “18 yıl dağda gençliğimi kaybettim. Bir an olsun pişmanlık duymadım. Yorgunluktan göz kapaklarım kapandığında bile ’öf’demedim. Ama burada özgürlüğümü kaybettim” diyor Malik Ecder Özdemir’e. Önsel’in de tıpkı tahliye olan Mustafa Koç gibi daha ne kadar hapiste kalacağı belli değil. Ailesinin, çocuklarının hangi psikolojiyi yaşayacağı meçhul.
Erzincan’a giderek Eskişehir Jandarma Komutanı Albay Recep Gençoğlu ve diğer tutuklularla görüşen Malik Ecder Özdemir’in sorgu sırasında, “Aynı mezheptensiniz. Sen de Alevisin. (Bu sırada Recep Gençoğlu ’Hayır Ben Alevi değilim’ diyor) Ama savcı, mezhebiniz farklıysa neshebiniz aynı. Saldıray’ı da seninle aynı yere tıkacağız” tespitleri üzerine tepemden kaynar sular dökülmesine sebep oldu. Gazeteci olarak değil, her şeyden önce insan olarak, “Böyle bir şey mümkün mü?” diye tepki gösterdim. Özdemir, TBMM’deki odasında dosyalar arasından emekli Albay Hasan Atila Uğur’un İnsan Hakları Komisyonu’na gönderdiği mektubun fotokopisini uzattı. “Ali Aydın paşanızı da tutuklayacağız göreceksiniz” yazısıyla beraber, “Seni iki yıldır takip ediyoruz. Emekli olup bir süre rahat etmeni bekledik” türünden sözleri insanın tüylerini ürpertiyor. Atila Uğur’un bir bölümü medyaya yansımış olan mektubunu önümüzdeki yazıya bırakıp, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül’ün bırakınız arkadaşların müracaatını, milletvekillerinin resmi dilekçelerini yok sayarak kabul etmeyişiyle yaşanan dramın öteki yüzünü yansıtalım. Seçilmiş milletvekilinin bile bile alınmadığı İnsan Hakları Komisyonu’nun “vay haline” dedikten sonra CHP Milletvekili Özdemir’in yüreklere hançer saplayan, kafalara çivi çakan sözlerini paylaşalım:
“Yüreklerindeki vatan sevgisinin yüzlerine pırıl pırıl yansıdığı Türk subaylarının düşürüldüğü durumu görmenizi isterdim. Komisyonumuzla görüşmeyi kabul etmeyerek havalandırma alanına onurlu, dik duruşlarıyla çıkan adamların sırtlarında parka vardı. Kiminin elinde tespih, kiminin eli cebinde volta atıyordu. Terhis edilmiş, esir edilmiş ordunun subayları gibiydiler... Onların bu durumu Sayın Genel Başkanımızın ’Malta Sürgünleri’sözlerini hatırlattı bana. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları için verilen idam kararını düşündüm. Sevr’de alınan ordunun terhisi ve silahların toplanma kararı geldi aklıma. ’Bu devran böyle gitmeyecek, bu zulüm sürmeyecek’sözleri ile teselli etmeye çalışsam da aklım ve yüreğim Hasdal’da kaldı...”
Gönülleri Hasdal’da kalanlara selam ile, Ahmet Ersin, Canan Arıtman ve Malik Ecder Özdemir’e kamuoyunu aydınlattıkları için teşekkürü borç sayıyorum.