Hasdal’da tutuklu komutandan oğluna mektup; Göktuğ’um...

Balyoz Davası tutuklularından Deniz Kurmay Albay Faruk Doğan, cezaevinde kaleme aldığı yazıları yollamış. “Ben, her dakikasının hakkını verdiğim ve hepsini helal ettiğim 27 yıllık kutsal vatan görevimin son demlerini Hasdal zindanında, kendi milleti tarafından tutsak edilmiş olarak yaşıyorum. Vatan vazifesinin üniformalı veya üniformasız olarak son nefese kadar sürdüğü bilinciyle yazdıklarımı, açacağınız bir pencereden azat edebilirseniz çok memnun olurum” diyor.

***

Doğan’ın “Bir vatanseveri bile uyandırırsa ülkemizi sürüklendiği karanlıktan kurtarabilmek adına önemlidir” dediği yazılarını okudum; paylaştığımda siz de göreceksiniz, her biri çok kıymetli. Yılların birikiminin, tecrübesinin eseri. Ama ben bugün onları değil de, o yazıların arasından çıkan bir mektubu, Doğan’ın oğluna “Göktuğ’um” diye başlayan seslenişini (en azından bir kısmını) “azat etmek”
istiyorum:

***

“Biricik oğlum, Göktuğ’um,
Balyoz Komplosunda iftiralarla tutsak edilişimizin ikinci yılı dolarken, yağmur, çamur, kar kış dinlemeden “Sessiz Çığlıklarını” her hafta cesaret ve umutla yükselten ailelerimizin, gazetelerin iç sayfalarına sıkıştırılmış fotoğraflarına bakıyordum.
10 Şubat 2013 tarihli bir gazetedeki resimde, adalet isteyen kalabalık grubun içinde seni gördüğümde doğrusu hiç şaşırmadım. Çünkü senin hep doğrunun ve haklının yanında olacağını, kime karşı olursa olsun, haksızlığa karşı mücadele edeceğini çok iyi biliyordum.
Bununla birlikte, taşıdığın pankartta yazan cümle bana şaşkın bir mutluluk yaşattı.
“Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim”.
“Baban kurban olsun sana!” diyerek öptüm fotoğrafını.
İki yıldır tükenmeyen bir umut ve özlemle babalarını bekleyen diğer evlatlar gibi bu pankartı senin de taşımanın anneni kırdığını hiç sanmıyorum. Tam aksine, sevdiğine hasretle senden çok daha önce tanışan biri olarak, eminim bu pankartı taşıman için seni cesaretlendirmiştir bile.
Bununla birlikte itiraf etmem gerekir ki, eşlerin, annelerin, kız kardeşlerin, karanlıkta cesaretle adaleti aradıkları bu süreçteki tükenmeyen azim ve özverileri bile en fazla sevilmeyi hak edenlerin onlar olduğunu gösteriyor.
Yine de nedense bu cümle çok hoşuma gitti; “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim”. Sevilmek de sevmek gibi çok güzel bir duygu.
Ne yazık ki şimdiye kadar bunu genellikle benden hep telefonda duydun. Biliyorum ki, hasta yatağında yatarken, okulunun ilk günlerinde, okul gösterilerinde, birçok yaş gününde ve mezuniyetlerinde gözlerin hep beni aradı, ama maalesef ben genellikle fersah fersah uzaktaydım.
Zira vatan sevgisiyle büyüyüp, milletinin her kuruşunu helal ettiği vergileriyle yetişen bir asker olarak önceliğim hep “Vatan göreviydi”. Bu seçimimi, ne senin, ne de annenin bugüne kadar hiç sorgulamamanız, desteğinizle her zaman yanımda olmanız ve Vatan’ın sizin de önceliğiniz olması beni hep müsterih etti.
Sevdiğim diğer bir deyiş gibi; “Vatan ana gibidir, seçemezsin ama seversin”, hem de canın pahasına.

***

Aslan Parçam,
Şimdi yine yanında olmam gereken bir dönemde, iki senedir HASDAL Zindanında tutsağım. Ama bunu bir teslimiyet olarak görmediğimi de bilmeni isterim. Çünkü bir vatansever için, ister zindanda olsun, ister ölüm döşeğinde öncelik asla değişmez. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan karanlıkla mücadelem kabirde bile sürer. Zira bilirim ki arkamda senin gibi vatansever, Atatürkçü ve erdem sahibi bir evlat bırakmışımdır. Mehmet Akif’in dediği gibi, bize zincir vurmayı düşünenlerin aklına şaşarım.

***

Benim Cesur Yürekli Oğlum,
Ateş demiri, felaketler insanı çelikleştirir ve insanın çeliğine de kahraman denir. İçinden geçtiğimiz dönem, evlatlara, eşlere, annelere kahraman olma sorumluluğu yüklemektedir. Bizler bu dönemin sadece tanığı değil, sanığı, mağduru ve haksızlığa karşı direnenleri olarak aynı zamanda tarihi yazanlarıyız. İleride yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla, tarih kitapları bizleri yazdığında sen, çocukların ve torunların utanmamalı, bilakis onur ve gurur duymalısınız.
Bu yüzden hepimize düşen, bu fırtınada küreklere daha sıkı asılarak, gemimizi sakin limana geri getirmektir. O limana geldiğimizde gemi sağlam, tayfa sağlıklı ve liman bizim olmalıdır.
Dirayetle, inançla ve yapabileceğimizin en iyisiyle mücadele ettiğimiz sürece üstesinden gelinemeyecek, sonuçları değiştirilemeyecek veya zararları onarılamayacak hiçbir felaket yoktur. Önemli olan Malta sürgünü Ziya GÖKALP’in de dediği gibi “Tanrı insana vicdan felaketi vermesin; çünkü onun hiçbir tesellisi yoktur.”
(...)
Maddi edinimler en fazla değerleri kadar kıymet görür, sadece geçici bir süre için sahte bir saygı yaratır. Oysa iyi bir insan olarak sahip olduğun ahlak, erdem, ilkeler ve çalışkanlık sana kalıcı ve güvenebileceğin dostlar kazandırır ki bunun da değeri ölçülemez.
İlkeler demişken şunu da söylemeliyim ki, herkesin ilkeleri kendisine doğru gelebilir, ama seninkilerin evrensel doğru olduğundan, kendinin değil, halkının çıkarlarını gözeten ilkeler olmasından, mazlumu, muhtacı, haklıyı koruyan ilkeler olduğundan emin olmalısın. Bunun için de rehberin Atatürk ilke ve inkılâpları ile onların ruhunda yatan çağdaşlaşma ışığı olsun.
İçinde bulunduğumuz dönem ve şartlarda bu değerler için cansiperane bir mücadele vermek gerektiğini eminim sen de çok açık şekilde görüyorsundur. Bu mücadele seni yormamalı, yıldırmamalı.
(...)
Canım Oğlum,
Buraya girdiğimiz ilk gün, 11 Şubat 2011’de annenin bizim için yazdığı şiirde, burayı da Vatan görevi yaptığımız bir Türkiye Cumhuriyeti Gemisine benzeterek, TCG HASDAL adını verdiğini hatırlatarak, TCG HASDAL’dan sana yazdığım bu mektubumu yine bir denizci dileğiyle bitireyim.
Hayat denizinde, pruvan neta, rüzgârların sakin, denizlerin insaflı olsun.
Tanrı Vatanını seven herkese senin gibi evlatlar bahşetsin.
Seni Canından çok seven Baban
Faruk Doğan
TCG HASDAL, 12 Şubat 2013”

Yazarın Diğer Yazıları