Hasdal’da Domuz Gribi var
Hasdal’dan yine mektup var, virgülüne dokunmadan paylaşayım.
Sevgili Yavuz Selim Kardeşim,
Hasdal’dan siz değerli gazeteci dostlara gönül dolusu selamlarımı gönderiyorum.
Bildiğiniz üzere “Bolyoz” denilen “Balon” mağdurları olarak bu kafeste yatmaya devam ediyoruz. Bütün birikimimizi bir tarafa bırakarak, sadece ülkemizde meydana gelen olayları seyrediyor, sürece herhangi bir katkı sunamamanın çaresizliği içerisinde “Gönül gözyaşları” döküyoruz... Ülkemiz her gün biraz daha iç savaş batağına çekilmektedir. Gelişi dünden belli olan PKK terörünün iyice kudurması ile içte, son Gazze ile dışta, çok başımızı ağrıtan ve ağrıtacak olan bir dizi olay meydana geliyor.
Ama tüm bu olaylar olurken, yıllarını terörle mücadeleye vermiş, bu konuda büyük tecrübe kazanmış insanlar, var olduğunu sandıkları hukuka inanarak geldikleri Beşiktaş Adliyesi’nde, haksız bir şekilde tutuklanarak konuldukları bu kodeste olayların zorunlu seyircisi durumundadırlar. Sadece son iki ayda verdiğimiz şehit sayısı 39 olmuştur.
Düşman ülke basını gibi
Süren malum davalar nedeniyle TSK mensuplarının ve bölgedeki korucuların morali bozuktur. Tersini söyleyen gerçekleri ifade etmemiş olur. Düşünebiliyor musunuz, daha geçen sene bölgedeki terörle mücadelenin başındaki insanı, Asayiş Kolordu Komutanını, inanılası değil ama hiçbir delile dayanmadan tutukluyorsunuz. Bu şartlarda mücadelenin sağlıklı yürüyebileceğini düşünebilir misiniz? Bu olaylar yetmezmiş gibi psikolojik harp aygıtı, bazı sözde basın mensupları bizlerin durumu nedeniyle zaten morali bozuk olan arkadaşlarımıza, TSK mensuplarına saldırmaya, kalemlerinden irin saçmaya devam ediyorlar.
En küçük olayı büyüterek, çarpıtarak sunup, TSK’nın halk nazarında itibarını azaltmak için büyük çaba harcıyorlar. Moral değerlerini bozarak, savaşma inanç ve kabiliyetine sekte vuruyorlar. Dolayısıyla, PKK terör örgütüne açık destek veriyorlar. Yaptıkları, ancak savaş zamanı düşman ülke basınının yapacağı hareket tarzıdır.
Dolayısıyla bu tür sözde basın kuruluşları hakkında, örgüte verdikleri dolaylı/dolaysız psikolojik destek nedeniyle derhal soruşturma açılmalıdır. Gerçek Cumhuriyet Savcılarını göreve davet ediyorum...
Hasdal’da Durum...
Bu mektubumda biraz da Hasdal cezaevinden bahsetmek istiyorum. Şunu belirteyim ki generalinden, astsubayına kadar büyük bir sabır ve moral içerisindeyiz. Çünkü ne yapıp ne yapmadığımızı biliyoruz. Bu halka, bu onurlu millete hiç ihanet etmedik. Hesap vereceğimiz en büyük dünyevi makam olan vicdanımız, bize mesum olduğumuzu söylüyor.
Büyük bir dayanışma içerisindeyiz. Burayı kendini yenileme ve muhasebe yapma yeri olarak görüyoruz. Bol bol okuyor, yazıyor ve düşünüyoruz. Ülkemiz için, her gün biraz daha gayya kuyusuna çekilen milletimiz için, dertleniyoruz. Zaten ülkemizde hapishaneler, düşünen, üreten, sevdalı insanların çile çektikleri mekanlar olmuş hep. Biz burada olmayı da bir görev kabul ediyoruz. Buradaki hayat doğaldır ki hep aynı. Saatler, günler, haftalar ve mevsimler hiç değişmiyor sanki...
“Baban Domuz Gribi Olmuş Oğlum”
(...) Geçtiğimiz hafta kapalı görüş günü idi. Bilmeyenler için kapalı görüşte; kalın bir cam gerisinden, telefon ile görüşme yapılmakta, görüş yapanlar birbirine fiziksel temasta bulunamamaktadırlar.
Yakınlarımızla telefon ile cam gerisinden görüşüyorduk. Bu arada ziyaretçi bölümünde beş yaşlarında bir çocuk hıçkırarak ağlıyor, kendini yerlere atıyordu. Bu durum dakikalarca sürdü. Bulunduğumuz yerden ne olduğunu tam olarak anlayamamıştık. Sonradan öğrendik,
Meğer ağlayan güzel çocuk, “poyrazköy” davasında 14 aydır tutuklu bulunan, onu burada tanımaktan mutluluk duyduğum, güzel insan SAT Komandosu Binbaşı Eren Günay’ın oğlu Alp’miş. Küçük Alp, görevli zannettiği babasına sarılamayınca, kıyameti koparmış. O küçük yanaklarından dökülen yaşları, orada bulunan bütün ziyaretçilere sirayet etmiş, onlar da gözyaşlarına hakim olamamışlardı.
Sonrasında Alp’in ağlaması kesildi. Sonradan öğrendik ki; annesi onu susturmak için pembe bir yalan söylemiş, “babasının domuz gribi olduğunu, dolayısıyla babasına sarılırsa hastalığın ona da bulaşabileceğini, tedbir olarak cam gerisinde görüşme yaptıklarını” belirtmiş.
Bu terapiden sonra kısmen rahatlayan Alp; babasına “bir dahaki görüşte mutlaka kendisine sarılmak istediğini çünkü hastalığın bulaşmaması için ellerini sabunla iyice yıkayacağını” söylemiş gülerek...
Yapmayın Efendiler!
(...) Babaları cezalandırmaya çalışırken, küçücük çocukları bile cezalandırdığınızın, geleceğe kin tohumları ektiğinizin, farkında mısınız?...
Şimdi sadece babalarına sarılamadıkları için ağlayan Alp’lerin babalarına ve ülkelerine karşı yaptığınız tertipleri öğrendiklerinde bu gözyaşlarının nefrete dönüşeceğini düşünemiyor musunuz? Unutmayın Efendiler! Gün gelir sizi biz bile kurtaramayız haberiniz ola...
Değerli kardeşim satırlarıma burada son verirken sağlıklı ve huzur dolu günler temennisiyle, kalbi sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Muhabbetle Kalınız...
Bugün 13:30’da Maçka Parkındayız.
Unutmayın!...