Hasdal mektubu (2)
Türk ordusunun göz bebeklerinin “tıkıldığı” Hasdal Askeri Cezaevinden gelen mektuba devam ediyorum
“Şehitlik kaldırılsın...TSK kaldırılarak yeni ordu oluşturulsun... Öcalan paşa yapılsın...” diyecek kadar ileri gittiler.
Onurunu kaybedenler, terör saldırıları yüzünden kimse burnunu bile dışarı çıkartamazken, terörle mücadelede bayraklaşmış Cemal Temizöz Albayın tutuklanmasına sevinç çığlıkları attılar. Bunları ağızları ile pislik kusuyor, kalemleri ile kin tohumları ekiyorlar, iğrenç beyinlerinin irinli kıvrımlarında türlü türlü manipülasyonlar yapıyorlar.
Bu iblisçe davranışlar yüzünden hayatı terörle mücadelede geçmiş, bu uğurda yediği kurşun yüzünden belden aşağısı felçli olarak 11 yıl yaşayan Abdülkerim Kırca Albay intihar etti Çünkü bir paçavrada çıkan ahlaksıca iftira onun cinnet geçirmesine elemli hayatına son vermesine sebep olmuştu. Bunlar Atilla Uğurları, Tekirdağ cezaevinde bölücülerin bulunduğu koğuşların bulunduğu yere koyarak aylarca koro halinde küfür yemesine sebep oldular. Şimdi de duyduğumuza göre başta kalp rahatsızlığı ve epilepsi hastası olmasına rağmen hastaneye sevkine engel oluyorlar. Bir başka kahraman Levent Göktaş, yediği kurşun yaralarından her gün cerahat akıyor ama onu da sevk etmiyorlar. Acaba yaralarını mı, yüreği mi daha çok ağrıyor? Bu kahramanlar aşağılanıyor onların üzerinden memleketi için fedakârlık yapacak, canını hiçe sayacaklara da gözdağı veriliyor. Herkes bilsin ki kahramanlar sağlıklarını yitirdilerse, kurşun yedilerse bunlar babalarının tarlasını savunurken olmadı. Aziz vatanı savunurken oldu. Başka ülkelerde olsa heykelleri dikilir, hayatları roman olurdu ama ülkemizde iftiralar atıp hapislere tıkıp aşağılıyorlar. Bunu da ele geçirdikleri basın yayın organlarıyla çeşitli manipülasyon yaparak gizliyorlar.
Sorgu ve işlemler sırasında bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş askeri personele ’Lan’ diye hitap ediyorlar. Yaş ortalaması 60-70 olmuş subayları, generalleri adliye koridorlarında betonlara oturtarak, sağa sola, ’Clark’ çekip zafer pozları veriyorlar. Sorgu aşamasında kendisinden yaşça çok daha büyük, devlete çok daha fazla hizmet etmiş, hâlâ muvazzaf olarak görev yapanlara bile ilk isimleriyle hitap ediyor, aşağılayıcı tavırlarda bulunuyorlar. Bu resmen düşmanca bir tavırdır. İnsan gerçekten anlayamıyor, bu topraklarda yaşayıp ordusuna bu kadar düşmanca tavır almanın, Mankurtça davranmanın sebebi ne olabilir?
Çok tehlikeli üç şey
’Ne Mutlu Türküm Diyene’ demek, ’Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayrılmamak’, bunlarla bağlantılı ’Antiemperyalist olmak’. Bu üç şeye küresel güçlerin ve onun yerli işbirlikçilerinin asla tahammülü yok.
Bu üç şeyden yana tavır koydun mu ellerinle yanan camileri söndürsen de, cami bombalayacaksın diye ellerini kelepçelerler. Deden İstiklal Savaşı Gazisi ve köyünün camisinin imamı olsa, annen dini bütün bir kadın olsa, sen inançlı bir insan olsan da Müslümanlara saldıracaksın diyerek seni hapse tıkarlar.
Seccadenin serildiği yer...
Bu onurunu kaybetmişler bilirler ki; sizin dedenizin, sizin annenizin seccadesini serdiği yeri, sadece özgürce yaşadığımız, bedeli asil şehit kanlarıyla ödenmiş, vatan denen mukaddes yerdir ve serilen bir seccadenin üzerinde bu milletin birliğine, vatanın birliğine, yüce Atatürk’e, Türk Silahlı Kuvvetlerine dua edilir. Bilirler ki, dedeniz, babanız, anneniz, “Seccademi serdiğim yer bana vatandır” diyecek kadar İslam dışı, emperyalizmin oyuncağı, modası geçince kaldırıp atılacak ’Yapma çiçek’ değilsinizdir. O zaman her şeye müstahaksınızdır, bu iblislerin gözünde.
Yemin ettik...
Aziz Türk milleti bilsin ki, biz onları savunmak, bütün değerlerini korumak için silah ve bayrak üzerine yemin ettik, Allah’a ve vatana iman ettik. Bırakın kendi mabedimizi bombalamayı, başka dinlerin mabetleri bile bize kutsal emanettir. Emanete ihanet, bu toprakların çocuğunda olamaz. Oralara yapılacak saldırıların, ellerini önce biz kırarız. Kimsenin merakı olmasın...
Kuru iftira...
Bu olayla birlikte kuru iftiranın ne demek olduğunu çok iyi anladık. Bu kuru iftirayı, bu tertibi hazırlayanlar bilsinler ki, bugün onlara bu tertibi hazırlamak, belgeler üretmek, ortam dinlemeleri vesaire, teknik yardımlarda bulunan, destek veren emperyalistler işleri bitince çekip giderler. O zaman ne yapacaklar acaba? Bizim bir tane vatanımız var ve dedelerimizden beri çok bedel ödedik. Dolayısıyla biz bir yere gitmeyeceğiz. Ya onlar?
Son söz olarak diyorum ki, bu milletin kahramanları intihar ediyorsa, o millet intihar ediyor demektir. Bu kahramanlar aşağılanıyorsa, o millet aşağılanıyor demektir. Devletin bekası vatanın birliği, milletin özgürlüğü için bin bir meşakkate katlanmış olanlar hapishanelere tıkılarak özgürlükleri ellerinden alınıyorsa, asıl o milletin özgürlüğü elinden alınıyor demektir.
Sevgili Yavuz Selim kardeşim, uzattığımın farkındayım. Bu mektup bir ilktir. Bu mektupla ’Onurlu suskunluğumuz’ yerini ’Onurlu haykırışa’bırakıyor. Haykırışımızı duyacak, duyuracak herkese ulaşmak istiyoruz.
Bu vesile ile sen değerli kardeşime ve çok saygı değer Yeniçağ yazı ailesine kalbi selam ve saygılarımızı sunuyoruz.
Hasdal sakinleri.
Hasdal askeri cezaevinden gelen ilk mektubu bu sütunlardan sizlerle paylaştım.
www.babamizibekliyoruz.com sitesinde askeri ve sivil cezaevlerinde yatmakta olan personelin çocukları ve yakınlarının duygularını paylaşmak, onların özlemini anlayıp, ızdıraplarını hissetmek istiyorsanız, bu siteyi tıklayın. Orada ismi bulunan astsubay, teğmen rütbesinden generale kadar olan isimlere yazacağınız bir kaç satır mektup onlara güç verecektir. Adresi çok kolay. Hasdal Askeri Cezaevi Hasdal/ İstanbul. Silivri’yi zaten biliyorsunuz.