Hasan Cemal’in ‘soykırım’ günlüğü

Hasan Cemal, geçen hafta Los Angeles’ta konuşmacı olarak katıldığı bir toplantıda tam dört kez ’Soykırım’kelimesini telaffuz etti; 1915 olaylarından söz ederken. O yıllarda henüz ’soykırım’ sözcüğü bile icat edilmemişti halbuki, ama Hasan Cemal gibi tarihi bugünden değerlendirenler böyle zor kelimeleri de çok kolay telaffuz
edebiliyorlar.
Dahası, 1915’te yaşananların ’soykırım’olup olmadığı da tartışmaya açık. Sınırlı tarih bilgisiyle Hasan Cemal nasıl bu kadar kolay yargıya varabiliyor, anlamak güç.
Konuşmasına ’Meds Yeghern’deki acılarınızı paylaşıyorum’ diye başlamış ve büyük alkış almış.


Dede kompleksi var
Yazılarından çıkardığım ’Türkiye bu konuda yalnız kaldı, bari kabul edelim’kolaycılığı. ’Türkiye’nin resmi görüşü’diye kestirip atıyor, oysa 1915’in ’soykırım’ olmadığını tartışanlar sadece Türkler değil halbuki.
3 Ekim 1977’de sabaha karşı saat 3.50’de kapısının önünde bomba patlayan Profesör Stanford Shaw’ı hatırlar mı acaba Hasan Cemal? Prof. Shaw, Amerika’nın en önemli tarihçilerinden biriydi ve yaptığı araştırmalar 1915 olaylarının soykırım olmadığını ortaya koyar.
Bernard Lewis’i de hiç okumamış, hiç duymamış herhalde Hasan
Cemal.
Kim bilir, belki de Ermenilerce ’kasap’ diye adlandırılan Cemal Paşa’nın torunu olmanın verdiği komplekstir ’soykırım’ gibi büyük kelimeleri kolayca telaffuz etmesine neden olan. Zaten katıldığı toplantıda dinleyicilerin ’Gazeteci Hasan Cemal’in değil ’Cemal Paşa’nın torununun’sözlerini merak ettiğini kendisi de söylüyor. Kendisini davet edenleri de hayal kırıklığına uğratmamış. Konuşmanın ardından bir ’kahraman’gibi ayakta alkışlanmış.
Bunlar Hasan Cemal’in birkaç gündür Milliyet’te yayımlanan Amerika mektuplarında yer alıyor. Ama bir de Hasan Cemal’in o günkü panelle ilgili yazmadıkları var.
Bunları da The Armenian Weekly gazetesinden okuyalım.
Yazı müthiş bir Hasan Cemal övgüsüyle başlıyor.
’301’den korkmadan konuştu’diye başlıyor... ’Samimi ve cesur’ diye devam ediyor, ’Kendisini hapse sokacak konuşmalar yapmaktan bile çekinmedi.’
Bugün ’soykırım’ sözünü telaffuz etmekten çekinmeyen Hasan Cemal meğerse iki sene önce Boston’da ısrarlara rağmen ’soykırım’ dememiş. Şimdi ise Türk hükümetinin Ermenilerden özür dileyip onlara tazminat ödemesi gerektiğini bile söylüyor.


Türkiye’ye hakaret etti
’Cemal Paşa’nın torunu’nun nasıl bu kadar rahat konuştuğu sorulduğunda da Hasan Cemal Türkiye’nin ’manik depresif bir ülke’ olduğu açıklamasını getiriyor!
Gazetenin Hasan Cemal’le ilgili tek hayal kırıklığı eskiden Ermenilerin yaşadığı toprakların iade edilmesine karşı çıkmasıymış. Ha gayret, Hasan Cemal’in gelişimi biraz ağırdan oluyor birkaç seneye kadar sınırların da yeniden çizilmesinin, Kars’ın başkent yapılmasının da en ateşli savunucusu olur.
Gazetenin tepkisini toplayan bir diğer isim aynı toplantıda konuşan Dr. Pamela Steiner.
Dr. Steiner’ın Hasan Cemal’den bir farkı var ama. ’Soykırım’ demeyi reddediyor. Taraf tutmadığını, olaylara gözlemci olarak yaklaştığının altını çiziyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerin çektikleri acıların da dikkate alınmasını istiyor.
Hasan Cemal bu sözlere hiç mi hiç değinmiyor. Dr. Steiner’ın adı da onca yazının içinde sadece bir kere konuşmacılardan biri olarak geçiyor.
Kim bilir, belki de diğer ’torunun’ söylediklerinin Cemal Paşa’nın torununun soykırım bayraktarlığı girişimlerini çürüteceği içindir. Ya da duymamıştır!
Hadi Los Angeles yazılarından dolayı kendisini arayan Büyükelçi’yi ’Resmi tarihin sözcüsü’ diye küçümsüyor Hasan Cemal. Dr. Steiner da mı resmi tarihin sözcüsü, onun sözlerinin hiç mi kıymeti yok?
Hem ’Öteki tarafa da sorun’ Hasan Cemal’in lafı değil miydi...
Oray Eğin / Akşam

+++

‘Tarafsız’ bakanlar cevap vesin

Cihaner’in yaka paça götürülürken polis kamerası tarafından çekilen görüntüler tedavüle sürüldü...
Yani, bir yasak ihlal edildi!
Sözüm, “tarafsız” İçişleri ve Adalet Bakanları’na:
Bu görüntüler sadece polisin elinde olduğuna göre...
Sızdıranları ve yayanları bulup hesap sormak için ne bekliyorsunuz?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Tutukluluğu ilk eleştiren TSK mı!

Genelkurmay’ın Balyoz’dan tutuklu 162 asker için yaptığı açıklama beklenmeyen bir durum yarattı:
İktidar partisi ile ana muhalefet açıklamayı doğru bulmadıkları konusunda birleştiler.
AKP sözcülerinden gelen tepki “Yargılama sürerken yapılan açıklamalar yanlış. Keşke yapılmasaydı” diye özetlenebilir.
CHP’nin görüşünü Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi açıkladı.
Hamzaçebi TSK açıklamasının yargıya müdahale değilse bile “aşırı hassasiyet” olarak yorumlanabileceğini belirttikten sonra şöyle bağladı:
“Tabii ki doğru bulmuyorum!”
(...) asıl olan Genelkurmay açıklamasındaki şikâyetin mahkemeyi etkileyip etkilemeyeceğine doğru teşhisi koymaktır.
Sanıkların tahliye taleplerine ikinci kez verilen “toptan ret” kararı, zaten kendi içinde şüphe taşıyor.
Mahkeme Başkanı 162 sanığın toptan içerde tutulmaya devam etmesi kararına katılmadığını, etkileyici bir gerekçe ile belirtiyor. Ret kararı iki üye sayesinde oy çokluğu ile çıkıyor.
Dikkatten kaçırılmaması gereken asıl nokta şu:
TSK açıklamasında davanın özüne yönelik talep yoktur. Eleştiri ve itiraz, 162w askerin, tutuklanma şartları ortadan kalktığı halde tahliye edilmemelerinedir.
Yargılanmadan, hüküm giymeden ceza çektirilmelerinedir.
Bu yanlışı, mahkemenin duyabileceği şekilde ilk kez Genelkurmay mı açığa vurdu? Hayır.. Öncesi var:
Cumhurbaşkanı Gül bir değil birkaç kez konuştu. Uzun tutukluluğun fiili mahkûmiyete dönüştüğünden o da şikâyet etti. “Tutukluluk uzayıp cezaya dönüşmemeli” dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç “Tutukluluk istisnadır. Her sanık için tutukluluk halini sonlandırmak lâzımdır” dedi.
Bitmedi.. Meclis Başkanı Şahin “Tutukluluk sürelerinin uzunluğu haksızlığa neden olmaktadır. Sayın Arınç’a katılıyorum” dedi.
Bu hassasiyete uzak durmak için çaba harcadığı belli olan Başbakan Erdoğan bile geçen hafta Londra’ya hareketinden önce gazetecilere şöyle dememiş miydi:
“Mahkemelerde süratli netice alınmasını, tutukluluk sürelerinin uzamamasını temenni ederiz.”
O bakımdan kimse askerin şikâyetini saptırmaya, mahkemeyi etkileme amaçlı bir eylem gibi göstermeye kalkışmasın.
Askere diklenmenin siyasi rantından yararlanmaya yönelik böyle bir niyet tamahkârlıktır ve artık geri tepmesi, tersine çalışması ihtimali de az değildir.
Özgür eleştiriler bozmaz mahkemeleri, bağımsızlıklarını kaybetmek bozar.
Güngör Mengi / Vatan

+++

TSK, Balyoz davasında tutuklu olan 163 personelin neden tutuklu olduğunu anlamıyormuş.
Yandaş basındakiler anlıyor, onlardan brifing
alsınlar...
Haldun Ertem

+++

Erdoğan, yeni Kenan Evren olmaya hazır

82 Anayasası kişiye özel bir anayasaydı.. Adeta Kenan Evren için yazılmıştı..
Cumhurbaşkanı’nın sistem üzerinde vesayeti öngörülmüştü..
Cumhurbaşkanı sorumsuz olacaktı ama her işe elini sürebilecekti...
Siyasal iktidarları başkan baba gibi gözleyecekti..
YÖK’ü belirleyecek, rektörleri seçecek, o sayede üniversiteler kontrol altında tutulacaktı..
Üst düzey bütün atamalara karışacaktı.. Merkez Bankası’ndan, TRT’ye kadar izni olmadan kimse o kurumların başına oturamayacaktı..
Böylece bürokrasi hükümete değil, Cumhurbaşkanı’na bağlı kılınacaktı..
Başbakan kendi bakanını seçerken bile Köşk’ün rızasını almalıydı.. Böyle de oldu..

***


Yeni anayasa büyük bir ihtimalle yine kişiye özel yazılacaktır..
Niye mi?
Başbakan ’başkan’ olmak istediğine göre..
Yeni anayasa maddeleri Başbakan’ın başkan olmasına göre kurgulanacaktır..
Meclis’in işlevi de, bakanların yetkisi de, yüksek yargının fonksiyonu da, valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin ataması da, bağımsız kurulların seçimi de..
Aklınıza gelen her şey yeniden düzenlenecek..
Erdoğan’a göre dizayn
edilecek..
Yeni anayasa yeni anayasa diye çok fazla umutlanmayın..
Çünkü istenen Evren için yazılanı çöpe atıp, Erdoğan için yazılanı geçerli kılmaktır..
Mehmet Tezkan / Milliyet

+++

Kozmik odaya girene ÖSYM ne ki

Çocukların adını sınav kâğıtlarının üzerine yazmışlar, fotoğrafını koymuşlar, kim kimdir, kim necidir belli...
Dışarı sızmasın diye de Össe Yeme basımevinin etrafını telle çevirmişler...
Gizli kameralar var...
Polis bekliyor...
Sinyal karıştırıcı...
Pencere yok...
Kapı kilitli...
Peki hiç düşünmediniz mi; kapısında süngülü askerlerin beklediği Genelkurmay’ın kozmik odasına girmeyi başaran güç...
Kapısında kendisinin beklediği yerden çıkamaz mı?..

***


Bu rezaletin anlattığı en önemli şey bence; kendi düşüncelerinin dışında hiç kimseye yaşama hakkı tanımamakta geldikleri nokta...
Nasıl ki kendi bürokratlarını
getirdiler...
Nasıl ki kendi sermayelerini
yeşerttiler...
Nasıl ki kendi medyalarını
kurdular...
Nasıl ki üniversitelere kendi hocalarını, illere kendi valilerini, hariciyeye kendi diplomatlarını, yüksek yargıya kendi hukukçularını koydular...
Aynen öyle...
Kendi kadrolarını yetiştiriyorlar...
Var mı anlamayan?..

***


Asıl sorun ise:
Össe Yeme’de olanları görüp de, yine bön bön oturup, çocukların yaşamlarının çalınmasına izin verecek misiniz?..
Öyleyse yeme...
Ya da Arnavutçası:
“Össe Yeme...”
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

‘Tek adam’a şükür

İyi ki AK Parti’de tek adam yönetimi var da bazı bakanlar daha sık konuşmuyor.
İyi ki tatmin olunacak fazla mesele yok da memleket “tatmin olanlar” ve “tatmin olmayanlar” şeklinde sıklıkla ikiye bölünmüyor.
Ahmet Hakan / Hürriyet

+++

Uluslararası basın örgütlerine göre, tutuklu gazeteci şampiyonuymuşuz.
Eee... İşte iktidar, işte şampiyon!
Fahrettin Fidan

Yazarın Diğer Yazıları