Harun Yahya ve diğerleri...
Habertürk’te Yiğit Bulut’un sunduğu “Sansürsüz” programının konukları Harun Yahya’cı olarak bilinen Dr. Cihat Gündoğdu ile Dr. Oktar Babuna idi.
Yayına Prof. Dr. Celal Şengör ile gazeteci yazar Mine Kırıkkanat da telefonla katıldılar.
Dr. Cihat Gündoğdu ve Dr. Babuna ilk maddeyi Allah yarattı diyor, buna karşılık Prof. Dr. Celal Şengör yaratılış diye bir şey olmadığını, bunun zırva olduğunu, böyle bir programın yayınlanıyor olmasının bile bilime ihanet sayılması gerektiğini söylüyor, beni bilim ilgilendirir diye bağırıyor, Yiğit Bulut ve yanında oturan iki doktora küçümseyici ifadelerle saldırdıkça saldırıyordu.
Şengör Hocaya göre, “Beni Allah yarattı” diyen hiç kimsenin bilim adamı olmaması, olamaması gerekiyor. Çünkü o kişi, hocaya göre “zırvalıyor”. “Zırvalayan” biri “bilim adamı” olabilir mi? Olamaz. Türkiye ve ABD’nin en prestijli üniversitelerinde eğitim görmüş, doktora yapmış, konferanslar vermiş Dr. Babuna ve Dr. Gündoğdu kendilerini, “Elimizde sizin söylediklerinizi çürüten Batılı bilim adamları tarafından yazılmış kitaplar var” dediğinde, Şengör hoca yine köpürüyor: “Bırakın kitabı, bilimsel dergilerde yayınlanmış bir makale var mı?”. Açıkçası hoca, Prof. olmasına sığınarak “İlk yaratış Allah’tan” diyenleri örseliyor, soru sormalarına, fikirlerini savunmalarına bile izin vermiyor.
Bulut’un konukları “Evrim yoktur, olsaydı ara varlıklar olması gerekirdi” diyor, Şengör hoca bu sefer, “Ara varlıklar var, bilimsel dergiler bunları yayımladı” diye bağırıyor. Hocaya verilen cevap ise, “O yayınlar düzmece” şeklinde oluyor, insan kafasına monte edilmiş bir çenenin “bilimsel buluş” olarak yıllarca sergilendiği örneği hatırlatılıyor.
Velhasıl ilginç bir programdı.
Yiğit Bulut’un “Sansürsüz”üne benzer bir olay da geçtiğimiz günlerde Bulgaristan’da yaşandı.
Bulgaristan’daki “Sansürsüzvari” olayı Murat Savaş ve Erdal Çarboğa’nın 9 Ağustos tarihli Sabah’taki haberlerinden özetleyelim.
Bulgar Prof. Nikolay Ovçarov, Perperikon antik kentinde bir kazı yapıyor ve kazıda M.S. 4 ve 6. yüzyıla ait üzerinde yazılar olan bir taş buluyor, buluşunu bir basın toplantısı ile bütün dünyaya duyuruyor ve şu hükme varıyor: “Taşın üzerindeki yazı kentin tarih boyunca aldığı isimlerden biridir.” O toplantıda bulunan yarım yamalak Türkçe bilen bir muhabir, “O yazılar Türkçeye benziyor” deyince, Prof. Ovçarov, “Biz çözemedik, sen iki dakikada nasıl çözdün” diye gazeteciyi paylıyor. Ovçarov’un buluşu Bulgar basınında geniş yankı buluyor.
Ancak Kırcaali’li gazeteci Nahit Duru, Ovçarov’un “tarihi buluş” diye takdim ettiği taşta Türkçe olarak “Niyazi Kazım” yazdığını fark ediyor. Meğer o yazıyı Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçe zorlanan Niyazi Kazım o yörede çobanlık yaparken can sıkıntısından yazmış imiş..
İşte yeni ve bir başka “bilimsel buluşun” hikâyesi.. Gerçekten “ara varlık”a inanan varsa tebrik etmek lâzım.
Yok.. Adnan Oktar “Bir ara varlık fosili gösterene 10 trilyon lira vereceğim” diye meydan okuyor..
Olmadığından o kadar emin..
Neyse, herkesin inancı kendine..
Gelelim Mine Kırıkkanat’a..
O da “Yaratılışa” çok kızıyor, her şey tesadüf diyor, bir insan yaratılışa nasıl inanabilir, diyor,
diyor da diyor..
Her neyse..
Saygı duyarız..
Lâkin, “Ben tesadüfe inanıyorum ve
mutluyum, bir yaratıcıya inanmıyorum,
yapmayın, ya yaratıcı yoksa, o zaman ne olacak!” türünden bir son sözle telefonu
kapatıyor, Kırıkkanat..
İşte orada insanın içi cız ediyor..
Sayın Kırıkkanat, “Yoksa” var diyenlerin ne zararı olur ki..
Ya varsa..
“Yok” diyenler ne yapacak?