Haram bayram
Babamı, Uzun Ömer’i kaybedeli 22 koca yıl geçti. O günden bu yana üşüdüğümü her fırsatta ifade ettim. O günden bu yana bayramlar bana bayram olmadı. Kızgınlığımıza, nafile beklentilerimize rağmen O’nun evimizin baş köşesi koltuğuna tüm otoritesi ile bayram namazı sonrası oturuşu her şeyi unutturur, nadir gülen yüzünden şefkatini, hafifçe açılan dudaklarından parlayan tek altın dişinden mutluluğu, elini öpüp de hafifçe saçlarımızı okşamasından sevgisini kazanmanın hazzını yaşardık. Beş çocuğunun anası anamıza adil olmasa da evlatlarının tümüne birden adildi. Büyüğün küçüğüne sevgisinin, küçüğün büyüğe saygısının ve her şeyden önce kardeşlik ve insan haklarımızın teminatıydı babam... Cezalandırdığı yaptırımlarda, ödüllendirdiği harçlıklarda öylesine adil davranırdı. İtiraz şansımız olmazdı. Babam Allah’a inanır, Allah’ın adaletinden sapmaz, Allah adına haksızlığa bulaşmadığı için hukuksuzluğa karşı tavır takındığından O’nun kararlarına itiraz edemezdik... Kemal Tahir’in “Devlet Ana” adlı romanını büyük babaannem Koca Zeynep’e yorumlarken köylümüz, şehirlimiz “Devlet Baba” geleneğinde babamı, adı Hz.Ömer’in adaleti ile bütünleşmesine inanırdı... Çocukluğumuzdan beri asiydim... Anama babama başkaldırdığım gibi okulda öğretmenime, kışlada komutanıma işyerimde amirime, mahkemede hakime dikildim. Sevgilimden vaz geçip devlete aileme isyan ettiğimde bile önüme seçenekleri koyabilecek kadar açık ve yürekli davrandı babam.
Öğretmenim, komutanım, sevgilimin, anamın dahası kendisinin beklentilerine rağmen doğru olanın bir olduğunu hatırlatıp haklarımdan otoritesine rağmen vazgeçmemi de hatırlatırken yanlış hesabın en kısa zamanda Bağdat’tan bile döneceğine inanırdı... O deyince geç gelmesine de razı olurdum. O’nun kanatları öylesine güçlü ve genişti ki her şeye rağmen koruyup, kollayacağından emindim... Babam ya... Öğretmenim, amirim, komutanım, bakanım, hakimim, avukatım, savcım, başbakanım, cumhurbaşkanım, Tanrı’nın varlığının kanıtı da adaletin ta kendisiydi. O’nun şimdi bana benzeyen bedelini kaybedeli 22 yıl olmuş. Geride bıraktığı hukuki terekeyi çar çur etmişiz, mirasına gereğince sahip çıkamamışız ne gam... Baba ocağımızı defalarca restore ettirdik. Kapı pencere, mutfak, banyo değişti... Ve... Fakat... Babamın oturduğu koltuk oracıkta duruyor. Ne kat mülkiyeti yasası ne de değişemeyen anayasa maddesi... Biz hepimiz kardeşlerimizle bayramlaşmak için baba ocağımızda bir araya geleceğiz. Birbirimize attıklarımız kazıklar, alıp veremediğimiz borçlar, kişisel hesapların hepsi evimiz, yurdumuz, ocağımız dışında kalacak. O’nu ebediyen toprağa verişimizin ardından telaşa kapılsak da, O’nun cansız bedeni huzurunda yanlış yapma endişesiyle doğrudan, töreden, haktan, hukuktan, adaletten yana duruşumuzu sergilemek zorundayız. Dedim ya aynı anadan beş kardeşiz, diğerinden de var, üvey saymadık hiç... Çoğunluk biz olduğumuzdan hakkına düşeni fazlasıyla verdik bacımızın.
Biz hepimiz bayram namazından sonra babamızın mezarını ziyaret edip, anamızın elini öpüp, çoluk çocuğumuzla bayramlaşacağız. Peki ya Ey Ergenekon’un, Balyoz’un Odatv, bilmem neyin dava ve savcı ve hakimleri... Ordumuzun çok özel komutanı suyun uyuyup huludinin aktığı değerli komutanlar, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğundan dem vurup yeminler içen vekiller, kabinedeki bakanlar, “Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a terör örgütü mensubu diyenleri tarih affetmez” (!) diyen Başbakan, yasa gereği başkomutanlık mertebesini elinde bulunduran cumhurun başı... Ya sizler adaletin bu kadar tartışılır hale geldiği bir ortamda kalp huzuru içinde bayramlaşabilecek misiniz?