Hani vatana ihanet idi?
Devletin en üst düzeyde korunan makamında, gizliliğin esas olduğu Milli Güvenlik Kurulu’ndaki konuşmalar nasıl oluyor da basına sızabiliyor
Sabah, “Demokrarik açılım sürecini başlatan tarihi cümle”yi açıkladı: “Gelin hayırlı bir iş yapalım”
Gazetenin manşet yaptığı “özel haber”e göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a aynen böyle demişti.
“Tarihi” konuşmanın tam metni: “Sizin görevinizde bir yılınız kaldı. Benimse birkaç yılım. Sonrasında bizler bu görevlerde olmayacağız. Gelin hep birlikte bu ülkeye hizmet için hayırlı bir iş yapalım. Güzel bir şekilde hayırla anılalım.”
Başbakan ile yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri bakanları, Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları ve Jandarma Genel Komutanının da katıldığı “gizlilik esaslı” toplantının kahve molasında ne konuşulduğunu Sabah nereden biliyor?
“Aktarılan bilgi” den...
İyi de “Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili tavsiye kararlarının alındığı ve koordinasyonun sağlandığı” toplantıdan dışarıya bilgi ‘aktaran’ kim?
Bu konuşma kahve değil, ihtiyaç molasında dahi yapılmış olsa, dışarıya sızması kabul edilemez. MGK Kaddafi’nin çadırında değil, Çankaya Köşkü’nde toplanıyor. Orada devletin birinci derecede güvenlik meseleleri konuşuluyor. “Sırrını söyleme dostuna. Dostunun da dostu vardır. O da söyler dostuna” ikazına gerek var mı?
‘Devlet sırrı’na dahi “Benimle mezara gider” ipoteğinin konabildiği garip ülkemde; Rüzgarı açılımının arkasına almayı isteyen açılımcıbaşı mı? Kahve servisi yapan garson mu? Aile toplantısında “bugünün nasıl geçti” sorusuna cevap veren bir kayınpeder mi? En uçuk komplo senaryosu ile görevi devretmesine ramak kalmış bir “darbeci”mi? Bu konuşmayı her kim sızdırdıysa bulunmalıdır. En üst düzeyde korunan bir mekan ve makamdan ‘bilgi sızdırmak’ bu kadar kolaysa, demek ki bir savaş hali olsa vay halimize. Düşman kuvvetleri cephede ordumuzu “hoşgeldin” partisiyle karşılayacak.
Başbakan’ın Şubat 2007’de yapılan MGK’nın ardından kullandığı ifadelerle madem ki “MGK, mahrem, gizlilik esaslı bir toplantıdır. Sızdırma hareketini yapan ihanet içindedir, yayınlayan da aynen buna ortaktır’’ bu ayıbın kime ait olduğunu öğrenmek konusunda kendisine düşen görev bu gece Başbakanlık konutundan önce kızının evine uğramak, medya patronu damadından olayın aslını öğrenmek ve devletin bekaasını ilgilendiren konularda köstebeklik yapanları ifşa etmek olmalıdır.
++++++
TRT defansı etten duvar
TRT 2 yazılı basının başlıklarına yer verdiği sabah haberlerinde “gazete geçer manşet geçmez” taktiğiyle sansür uygulamaya devam ediyor
TRT’de değişen bir şey yok; yandaş medya grubuna dahil olmayan gazetelere karşı geliştirilen “gazete geçer, manşet geçmez” tavrının son kurbanı Cumhuriyet. Gazetenin manşetini izleyiciye geçirmemek için muazzam bir “kapanma taktiği” uygulayan sunucu, manşeti iktidar kalesinde gol olarak görüyor olmalı ki, buna izin vermemek için gazeteyi üçüncü sayfadan okumaya başladı. Arka sayfa güzeli veya futbol hastalarının sondan başladığını biliriz de böylesine ilk defa rastladık.
Yenişafak’ın, Vakit’in, Bugün’ün, Star’ın “İktidardan sesler” korosunu dinlettiğiniz izleyicinin Cumhuriyet’in manşetinden haberdar olma hakkı yok mu?
TRT’de de hangi gazetenin hangi başlıklarının okunacağı, hani “haber dairesince gündem esas alınarak” belirleniyordu?
Cumhuriyet’in manşeti şöyle: “AKP hükümetinin yargıda yapmak istediği önemli değişiklikler reform stratejinde yok
Belge ile plan farkı”
İçeriğindeyargı reformu stratejisinin Anayasa Mahkemesi için öngörülen değişiklikleri içermediği iddia ediliyor. İddiayı gündeme getiren kişi CHP’li Şahin Mengü. Yani milletin vekili.
Hani şu TRT’nin anasponsoru olan milletin!
“Yargı reformu” gündem dışı bir konu mu?
Kaldı ki, bu programın amacı hangi gazete, hangi haberi, ne şekilde görmüş konusunda halkı bilgilendirmek. Siz manşeti okursunuz, yorumunu halk yapar. Konuyu kendi güneminin neresine yerleştireceğine de o karar verir.
Kraldan çok kralcılık
Bu başlığın okunmaması en iyi ihtimalle kraldan çok kralcılık değil ise, geriye o malum soru kalıyor: TRT iktidarın televizyonu mu oldu?
Konuyu siyasallaştırmayayım diyorum. Sansürleme nedeni, manşetin hemen yanındaki transparan mayolu Tuğçe Kazaz olabilir mi diye düşünüyorum. Ama papparazi açılımı yapan TRT’nin manken sunucularının pozları yanında masum bile kalıyor Kazaz’ınki...
İki defa aday edilip, iki defa veto yediği makama Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra ‘derhal’ atanan İbrahim Şahin’e özel hayatındaki dostluklarını, ideolojik veya siyasi ilişkilerini kamu görevine yansıtmaması, bu konuda personelini cesaretlendirecek bir tavır sergilememesi gerektiğini hatırlatmaya kalksak, anında “Sen misin kişilik haklarına saldıran” diye taarruza uğrayacağız... Ne alakası varsa!
Yine de söylemişiz kabul etsinler...
TRT 2’de artık bir değil, iki değil, ne zaman kanalı açacak olsak karşılaştığımız bu işgüzarlık karşısında, kurum yöneticilerinden ricam, bu tip durumlar için el altında tuttukları standart “Muhalefet partilerinin haberinin; iktidar partisi haberlerinden çok daha fazla verildiği resmi rakamlarla açıklanmıştır” tekzibine başvurmak yerine, basına sansür uygulamalarının gerekçelerini ve bu hakkı nereden bulduklarını açıklamalarıdır.
++++++
Dağda yatmayan kalmadı
Amberin Zaman, daha önce Ertuğrul Özkök’ün “gitarist militanlar”, Hasan Cemal’in ise “gelincik tarlasında koşuşturan romantik devrimciler” romantizmiyle ele aldığı PKK’lı kadın teröristleri, “çiçek motifleri işlenmiş yün çorapları” üzerinden ‘kadının her zaman kadın olduğu’tezine dayandırdığı hemcins duyarlılığı ile betimlemiş!
‘Bu nasıl bir kadınlık içgüdüsüdür ki binlerce ananın bağrını yakmış,
beşikleri boş, gözleri yaşlı bırakabilmiştir’ diye sormuyorum bile...
Yazının akla ziyan devamında, neredeyse Diyarbakır’daki sosyal hayatı yaşanır hale getirenin PKK olduğunu savunan Zaman, terör örgütünün laik yapısını da, dağda PKK’lı kadınların yemek ve çamaşır yıkamak dışında (asker öldürmek gibi) görevlere de layık bulunduğu örneğiyle
anlatıyor.
Bütün bunları nereden mi biliyor?
“90’ların ortasında Osman Öcalan ile röportaj yapmak üzere gittiği Zeli kampı”ndan...
Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl Şubat ayında Yasemin Çongar ve Ahmet Altan da kar kış demeden Kandil’e çıkmış, orada 24 saat geçirmişlerdi.
Biz Amberin Zaman ile Yasemin Çongar’ın Beyaz Saray’a bağlı çalışan Amerikalı eşlerine bakarak, Taraf olmak için okyanus ötesine gelin gitmenin kafi olduğunu düşünüyorduk. Demek ki yanılmışız. Dağda yatmayandan Taraf olmuyormuş demek... Bakalım bundan sonraki Taraflaşma ritüeli, hangi PKK kampında, hangi yazarın masumiyeti kurban edilerek yapılacak?
++++++
İşaret fişeği yerini buldu
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yargı reformu ile ilgili eylem planını açıkladı. Anayasa Mahkemesi de aynı şekilde kökten değişikliğe uğrayacak kurumların başında geliyor.
Amerikalı profesör Henri Barkey’in “Kürt Açılımı önündeki en büyük engel Anayasa Mahkemesi’dir” dediğini bu köşede aktarmıştım. Bu sözlerin “ABD’den atılmış bir işaret fişeği” olduğunu söylemiştim.
Barkey’in sözlerinin mürekkebi kurumamıştı ki hükümetin “Anayasa Mahkemesi’ni toptan değiştirme planı” ortaya çıktı.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
Muhabbet çizmeyi aşmış
Cumhurbaşkanlığı Basın Başmüşaviri, Çankaya’daki AKP’linin bilgisi dışında da “Köşk”ün Sezen Aksu’nun gösterdiği duyarlılıktan çok memnun kaldığını söylemiş. Çankaya’daki AKP’li de “Aferin, çok iyi ettin” demiş.
Kim bu müşavir? Hacı Ahmet Sever adında eski bir Brüksel gazetecisi ve politika heveslisi... 2002 yılında Ruşen Çakır’la birlikte Yeni Türkiye Partisi’nden milletvekili olmak istemiş; olmayınca iktidara gelen AKP’ye yanaşmıştı. Sonunda, Abdullah Gül’ün “Brüksel ve iletişim” başmüşaviri oluvermiş, peşinden Dışişleri Bakanlığı’na kaymıştı. Çankaya’daki AKP’li de bir 30 Ağustos günü Hacı’yı “terfi” ettirmiş ve “rütbe”sini “Cumhurbaşkanlığı Basın Başmüşaviri” yapmıştı! Hacı ile Çankaya’daki AKP’li arasındaki muhabbet, çizmeyi aşmışa benziyor.
Müşavir dediğin danışman... Başında “baş” da olsa Çankaya Köşkü’nden ona buna telefon edip hele “Köşk”ün haberi olmadan sağa sola takdir ve teşekkür göndermek haddini aşmaktan başka bir şey değildir. Aynı işi Brüksel’de yapsa “Sen kimsin ki kamunun telefonunu hem üstüne vazife olmayan bir konuda kişisel amaçla hem de siyasete alet etmek için kullanmaya cesaret edebiliyorsun” diye hesap sorarlar; adamı rezil ederler. Rezil olmak deyince... Google’a girin “Ahmet Sever” yazar yazmaz otomatik olarak “Ahmet Sever Zeki Bar” seçeneği çıkacak; tıklayın!
* Deniz Som / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Ben moru tercih ederdim
Oda.tv’nin iddiasına göre Taraf yazarı Roni Marguiles Beyoğlu’nda yazılarını beğenmeyen bir grup ÖDP’linin yeşil boyalı sladırısına uğramış. Köşe yazarlarını ’sarartan’ yeni mizanpajını gördüğümden beri ben de Tarafçıları daha çok açacak bir renk önermeyi düşünüyordum. Yeşil ile aynı ’sivil devrim’ havası veren turuncu mu olsun yoksa milli duruş güçlendikçe büründükleri mor mu kararsız kaldım...