Hangi savaşı kaybettik?
Çarşamba günü gazetemizin son sayfasında “11Eylül’ün cezaları Küba üssünde kesilecek” başlıklı bir haber vardı. Malumunuz Küba’daki Guantanamo Üssü’nü üç yıl önce Türkiye’deki Silivri’ye benzetmiştim. Yargılama biçiminin bu denli kesiştiğini bu son haberle daha iyi anlamış olduk. Halka kapalı duruşma beş gün sürecekmiş, sadece askeri üslerden kapalı yayın yapan televizyonlardan seyredilecekmiş. Sanıklar ayrıca bir yıl sonra askeri mahkemede de yargılanacakmış. Silivri’den daha demokratik diyenler olacak elbet. Hiç olmazsa askeri mahkemede yeniden yargılanacaklar... Sözde Balyoz Davası unutulup gitti bile... İngilizler İstanbul’u işgal ettiğinde bile bu kadar asker ve aydın tutuklanmamıştı. Müyesser Yıldız’ın kulakları çınlasın, Malta Sürgünleri, Bekirağa Bölüğü tutukluları daha şanslıymış. “Gerekçeli karar çıksın yorum yaparız” diyenler işi uykuya bıraktı. Gerekçeli karar çıkana kadar hukuksuzluk unutulup gidiyor. Yargıtay süreci de hikaye... Yeni anayasa ile genel af önerilerek, baba katili ile baba aynı safa iteklenecek...
“Çok yaşayan değil çok gezen bilirmiş” özdeyişi yine doğrulandı. Arslan Bulut Almanya seyahatinde “Nurnberg’den geçerken hatırladıklarım” başlıklı muhteşem bir yazı kaleme aldı.
“Nurnberg’de yargılananların sayısı 24 idi. Bir Alman generali Londra’yı bombalamaktan yargılanmıştı ama Berlin’i bombalayan İngiliz generalinden hesap sorulmamıştı. Çünkü bu galiplerin mahkemesi idi! Yargılananlar arasında intihar edenler de oldu. Tokyo’da kurulan mahkemede ise toplam 28 Japon yargılandı. Bugün Türkiye’de kaç general yargılanıyor, kaç subay yargılanıyor? Mahkûmiyet kararı ile açıklanan yeni tutuklamalarla, tutsak edilen subay sayısı 500’ü buldu. (Ankara-İzmir ve diğer kentlerle bu sayı 1017’dir. YSD)
Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri, İkinci Dünya Savaşı gibi bir savaş mı kaybetti, bu sırada savaş suçu mu işledi, insanlık suçu mu işledi?
Bir savaş kaybedildiği kesin ama bu, tek kurşun atılmayan savaştır.”
Aşkolsun Arslan Ağabey... diyor ve yazının tamamını yeniden okumanızı tavsiye ediyorum.
Gelelim Diyanet İşleri’nden bir türlü gelmeyen cevaba... Usta gazeteci Emin Çölaşan günlerdir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda camilere bayrak asılmasını öneriyor. Ancak tık yok... Minarelerinde ve kubbesinde hilal olan camilerimize ay-yıldızlı Türk bayrağı asmanın ne sakıncası var? Bir sürü absürt sorulara cevap veren, telefon ile danışma hattı kuran, Türkiye’nin en büyük bütçesine sahip Diyanet’ten bu konu hakkında niye cevap yok! AKP iktidarının görgüsüzlükle sürdürdüğü ihtişam ve lüksten nasibini yargı da, Diyanet de aldı... Cübbelerdeki o yaldızlı süsler, renklerdeki abartı daha önce var mıydı? Sadelik ve israfla ilgili ayet ve hadisler unutuldu mu? “Zengin hacı-fakir hacı” ayrımı nereden çıktı. VİP hacı uygulamalarına da yanıt yok. Hele hele CHP İstanbul Milletvekili ve eski müftülerden İhsan Özkes’in soru önergelerine niye cevap verilmez. Diyanet İşleri Başkanlığı konutuna 400 bin TL harcandığı iddiaları niçin havada kalıyor. Hac organizasyonlarında müfettişlerin ortaya çıkardığı usulsüz harcamaların hesabı da verilmiyor. Bu memlekette en hassas kurum olması gereken Diyanet ile ilgili iddialar arşı geçti. AKP’nin siyasallaşma operasyonunun arka değil ön bahçesi durumuna gelen Diyanet’i yazmaya devam edeceğim.
Geçtiğimiz hafta gaziler ve şehit yakınlarının Tandoğan’da yapmak istedikleri miting iki gün kala yasaklandı. Oradaydım elbet... Tekerlekli sandalyedeki gazilerle beraber Anıtkabire de çıktım. Kurban Bayramı’ndan hemen sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda TGB (Türkiye Gençlik Birliği) “Cumhuriyet için Seferberlik Yürüyüşü” düzenliyor. Başkentin her yerine duyurdular. Her gün bildiri dağıtarak vatandaşlarımızı davet ediyorlar. Bir kaç gün kala bu yasal yürüyüş yasaklanırsa hiç şaşırmayacağım. Ama orada olacağım. TGB’nin tarihi yürüyüşü ile ilgili önümüzdeki günler yazmaya devam edeceğim.
Not: Yüreğim Karacaahmet Mezarlığı’na döndü. Gün geçmiyor ki bir sevdiğimizi kaybetmeyelim. Ömrünü Türk Milliyetçiliği davasına adayan sevgili ağabeyim, köylüm, değerli dostum, mağlup olmayan, yorulmayan adam Ahmet Tamer, kanser illetine yenik düştü. Çarşamba günü Karşıyaka Mezarlığı’ndan yolcu ettik. Binlerce seveni katıldı. “Güzel insanlar iyi atlara bindiler ve gittiler” sözleri geldi aklıma. Nur içinde yat Ahmet Ağabey. Ahmet Tamer’e Cenab-ı Allah’tan rahmet ailesi ve camiamıza baş sağlığı diliyorum.