Hamdolsun; çözüm süreci çok başarılı!
Ankara’da bir alış veriş merkezinde, yaklaşık 30 yıldır görmediğim bir dostumla karşılaştım. İkimiz de alış verişi bırakıp, tam üç saat sohbet ettik... Kendisi 74 yaşında. Güneydoğu illerinde l969 yılından itibaren 12 yıl Veteriner Hekimlik yaptı. Güneydoğu üzerine konuştuk... Bir ara “Mevlüt Bey biliyorsun ben Egeliyim. Ama Güneydoğu benim vatanım. O yaylaları, o ilçeleri görmek istiyorum; ama gidemiyorum. Oralar yangın yerine dönmüş. Televizyondan izlerken içim sızlıyor.” Dedi ve ağlamaya başladı. Ben “Ağabey üzülme, bu isyan bir biçimde durdurulur.” Dedimse de, ikna edemedim. Kendisini gözyaşları içinde uğurladım. Doğrusu ben de hüzünlendim...
Değerli okuyucum; bu hafta sizlere, sevgili Yılmaz Karahan’ın “yenidenergenekon.com” sitesinde 28 Ekim 2014’de yayımlanan, Sayın Orhan Şen’in -Güneydoğu’nun perişan halini anlatan- “Hamdolsun” başlıklı yazısını sunuyorum:
“Şehirlerarası yollar kesiliyor; kimlik kontrolü yapılıyor. Şehir içlerinde asayiş timleri kuruluyor; operasyonlar yapılıyor. Halktan vergi(!) toplanıyor. Vatandaş halk mahkemelerinde(!) adalet arıyor. Örgüte haraç vermeyen müteahhitlerin şantiyeleri basılıp iş makineleri yakılıyor. Çocuklar ailelerinden zorla alınıp dağa kaçırtılıyor. Devletin yanında tavır koyup örgütle mücadele etmiş korucular ya sokak ortasında, ya da kaçırılarak öldürülüyor. Ana dille eğitim yapacağız diyerek okullar açılıyor; okulları mühürlemeye gelen güvenlik güçlerine saldırılıyor; mühür parçalanıyor... Çocukların devlet okullarına gitmesi engelleniyor. Şehitlikler(!) açılıyor. Bir teröristin heykeli dikiliyor; yıkıma gelen görevlilere saldırılıyor. Her tarafa Kürtçe-Ermenice tabelalar asılıyor; belediyelerde fiili resmi dil Kürtçe oluyor. Devlete isyan suçundan idam edilmiş olan şahsın adı idamın yapıldığı meydana veriliyor. Askeri tesise girilip gönderdeki bayrak indiriliyor. Asker ve polis, güvenlik güçleri kışla ya da karakollarından dışarı çıkamıyor; olaylara müdahale ettirilmiyor. Bir siyasi partinin genel başkanı halkı sokaklara inmeye çağırıyor; bu çağrıdan sonra teröristler sokaklara iniyor. Atatürk heykelleri ve büstleri parçalanıyor. Bayraklar yırtılıyor ve yakılıyor. Ülke savaş alanına çevrilip; arabalar, otobüsler, ambulanslar yakılıyor; iş yerleri tahrip ediliyor; insanların ölümüne ya da yaralanmalarına sebep olunuyor. Hastaneler, okullar, bankalar, bankamatikler, kamu kuruluşları ateşe veriliyor. Suriye sınırında askerlere saldırılıyor; hatta bir vekil(!) askerlere taş atarken görüntüleniyor. Bingöl’de 3 Emniyet görevlisi şehit ediliyor. Arabasının plakası 35 olan doktor, Kürtçe bilmediği için önce dövülüyor, sonra arabası yakılıyor. Yüksekova’da güpe-gündüz sivil giyimli ve silahsız 3 askerimiz sokak ortasında şehit ediliyor... Kandil’deki Kandil’den, İmralı’daki İmralı’dan, meclistekiler de meclisten tehdit üzerine tehditler, hakaret üzerine hakaretler yağdırıp devlete meydan okunuyor; sürekli olarak yeni yeni taleplerde bulunuluyor; istedikleri anında yerine getiriliyor...”
“Olanları; Cumhurbaşkanı seyrediyor, Başbakan seyrediyor, Bakanlar seyrediyor (...) vekiller seyrediyor, Genelkurmay seyrediyor...”
“ABD alkışlıyor, AB alkışlıyor, yandaş medya alkışlıyor, kiralık kalemler alkışlıyor, akil adamlar alkışlıyor, siyasal İslamcılar alkışlıyor, liberaller alkışlıyor, sosyalist-komünistler alkışlıyor, liberal solcular alkışlıyor, entel-danteller alkışlıyor, insan hakları savunucuları(!) alkışlıyor.”
“Olaylardan dolayı milletin yarısının yüreği kan ağlıyor; diğer yarısının umurlarında bile olmuyor.”
Hamdolsun(!)... Gördüğünüz gibi çözüm süreci çok başarılı(!) bir şekilde devam ediyor...
Sayın Orhan Şen’in yürek dağlayan yazısına ne diyebiliriz ki?
Esen kalın Efendim.